16 Haziran 2025 00:04

Baba eli misali: Yurttaşlık, sağlık ve sessiz barış

Bir çocuk nereden bilsin Marcel Proust’un “gönüllü olmayan bellek” tanımını.

Dün Babalar Günü’ydü… Çocukluğumdan iki an bugün dahi, zihnimde birer fotoğraf karesi gibi durur. Varyant yolu ve verem savaş dispanseri. İkisi de birer yürüyüştü: biri denize, diğeri sağlığa doğru.

Varyant, Konak’a yukarıdan kıvrılarak inen, o beyaz beton korkuluklarıyla aklımda yer eden yoldu. Çocuk bedenim uçurumun kenarında ürperirken, bir el, babamın eli, sımsıkı tutardı beni. Korkuluk kadar somuttu o el. Koruyucu, dengeleyici.

Ve sonra bir diğer yürüyüş: İzmir Fuarının duvarları boyunca, Verem savaş dispanserine doğru. Verem, o yıllarda hâlâ ciddiyetini koruyan bir hastalıktı. Babam her yıl beni oraya götürürdü; mikrofilm taraması ya da verem aşısı için. O koruyan el yine oradaydı. Uçurumdan koruyan korkuluk ne ise, hastalıktan koruyan aşı da oydu. Ve ikisini bağlayan şey: bir baba eli.

“Gerçek cennet, yitirilmiş olan cennettir” der Marcel Proust.  Onun, “gönüllü olmayan bellek” dediği şey bu olsa gerek. Bedenin hatırladığı, zihnin çağırmadan geri getirdiği o sahneler. O yollardan geçtiğimde yalnızca geçmişe değil, kendi hekimlik anlayışıma da geri dönüyorum.

Dönüp baktığımda anlıyorum ki, hekimlik anlayışım bir okulda ya da klinikte değil; İzmir’de Varyant yolunda uzanan beton korkulukla, verem savaş dispanserine çıkan kaldırımda, bir baba eliyle temellenmiş.

Kamucu düşünce, yalnızca siyasal bir ilke değil; çocuğunu hastalıktan, yurttaşını yoksunluktan korumak isteyen bir bedenin sessiz pratiğidir.  Babamı büyük bir özlemle anıyorum.

Çocukluğundan taşan bu pratik, bende hastalığı yalnızca tedavi edilecek bir bozukluk değil; önlenecek, anlaşılacak ve bütüncül olarak kavranacak bir toplumsal olgu olarak kavramamı kolaylaştırdı. Beni tutan el, yalnızca bir çocuğu değil, bir ideali taşıdı o günlerden bu satırlara: ‘Toplumcu sağlık anlayışı’

Düşünüyorum da, o el sayesinde öğrenmişim devletin, korkuluk kadar somut, bir aşı kadar koruyucu olabileceğini. Ve hekimliğin, yalnızca bilgi değil; bir hafızaya sadakat, bir yurttaşlığa bağlılık, bir vicdan eylemi olduğunu…

Varyant yolunda uzanan o korkuluk, yalnızca bir fiziksel önlem değil; sağlıkta eşitliğin, önleyiciliğin, herkes için güvenli bir yaşamın simgesidir. Verem savaş dispanserine çıkan yol ise bir çocuğu hastalıktan korumaya çalışan bir babanın gölgesinde, kamusal sağlık hizmetlerinin etiğine dair ilk tanıklıktır.

O beton korkulukların yanından her geçişte, babamın elinin ağırlığını, o elin hem fiziksel hem etik taşıyıcılığını yeniden duyuyorum. Beni uçurumdan koruyan o el, sadece sevgi değil, aynı zamanda devletin olabileceği hali de anlatıyor: kollayan, taşımaya yardım eden, yön gösteren. Şimdilerde yıkılmış dispanser yolunda ise o el bir koruma değil, bir önleyici güç: Hastalığın gelmeden engellenmesi, bir bedenin değil bir toplumun korunması.

İki el, iki koruma; biri bedenin düşüşüne karşı, diğeri içten gelen çöküşe karşı. Biri devletin inşa ettiği bir korkuluk, diğeri devletin halk adına kurduğu bir sağlık dispanseri. O el, babamdı. O devlet, hayal edilen bir halk devleti.

Babam 1923 doğumlu. Cumhuriyet ile yaşıt bir köy enstitülü öğretmendi. Onun yaşam karşısında duruşu ve ideallerinin gündelik hayattaki iz düşümleri ile kamusal aygıtın örtüşmediği alanlar ülkede aydınlanmanın eksik kalmışlığının ipuçları ile yüklüydü.

‘Yurtta barış, dünyada barış’ sözünün meali ile ilk onun okuldaki derslerinde tanışmıştım. Öğrencisi değildim ama beş yaşlarımda onunla okula giderdim.

Bugün dünya yeniden bir ateş çemberi. Kentler yerle bir, çocuklar yerinden edilmiş, bedenler parçalanmış. Savaş sadece coğrafyaları değil, vicdanları da yakıyor.

İşte tam bu çağda, yıllar önce Varyant yolunda bir uçurum kenarında çocuğunun elini tutan o el; o sıradan, sessiz, ama dirençli baba eli yeniden hatırlanmalı. Çünkü o el, yalnızca bir çocuğu düşmekten alıkoymadı. Aynı zamanda bize, barışın ne olduğunu öğretiyor: Korumak, kollamak, incitmemek.

Barış büyük söylemlerde değil; bir çocuğun elini tutan bir yetişkinde, bir hastalığı önlemeye çalışan bir hekimde, toprağını paylaşmak isteyen bir yurttaşta başlar.

Ve o el, bugünkü savaş çağında, bize şunu fısıldıyor: “Barış, tutulan bir el kadar somuttur. Ve o eli bırakmamak, bir ömürlük eylemdir.”

Sağlıcakla kalın.

ABONE OL

Zeki Gül

Baba eli misali: Yurttaşlık, sağlık ve sessiz barış
0:00 0:00
1.00x
0:00 / 0:00
1.00x

Evrensel'i Takip Et