19 Mayıs 2025 00:03

Açlığın maskesi, doygunluğun ataleti ya da ezilenlerin intikamı: Obezite

Karnımız belki doyuyor ama hücrelerimiz aç ve kifayetsiz. Bunun adı tıbben metabolik açlık, sosyolojik olarak ise gizli açlık.

Yiyip içtiklerimiz biyolojik gereklilikten ideolojik ve sınıfsal bir aygıta dönüştürüldü nicedir. En yalın hali ile sağlıklı beslenme, zenginlerin yeni kültürel sermayesi kılınırken, doymak yoksulların günü kurtarma derdine evrildi.

Obezite oranında Avrupa ve dünyada rekora koşan bir ülkenin çocuklarıyız. Yoksulluk arttıkça obezite de bir o kadar artmakta.

Ana Tanrıça Kibele’den Rubens’in tablolarına tarihsel olarak bereketin simgesi olan tombul beden, şimdilerde halk sağlığına içkin tehditlerin aynası.

Bu bağlamda denebilir ki insanlık tarihinin en önemli ters yüz oluşlarının başında obezite gelmekte. Obezite, şeker hastalığı, gut dün zenginlik nişanesiyken bugün yoksulların hastalığı. Hasılı Bauman’ın ifade ettiği üzere obezite artık ziyadesiyle sınıfsal bir gösterge: İşçi sendikalarının bunu bilince çıkarmasında bir eksiklik, gecikme yok mu sizce de?

Obezite artık aşırıya kaçan bir bolluğun değil, sağlıklı ve dengeli gıdaya erişememenin sonucudur.

“Ne yediğin, kimin sana ne yemene izin verdiğidir” demekte Donna Haraway. Sahi bugünlerde düşük gelirli geniş kitlelerin neyi yemesine müsade var? Günümüzde sofradaki tabağın ekonomi politiği gıda eşitsizliği değil mi?

Mart ayında açıklanan Ipsos tüketici alışkanlıkları araştırmasına göre, alışveriş sepetlerinde temel gıda ürünlerinin yerini büyük ölçüde atıştırmalıklar almış durumda. Kırmızı et sepetlerdeki ilk on ürün arasında yok. Tavuk bile dokuzuncu sırada.

İşçi ve emekçilerin temel ücretlerindeki düşüş ve eş zamanlı yüksek enflasyon ülkemizde obezite oranını daha da artırdı.

Obezite ile mücadele kamusal alanda obezite ‘avı’ ile olmaz. Diyelim ki obezite merkezlerine gitti geniş kitleler; önerilecek sağlıklı diyeti hangi emekli ya da asgari ücretli karşılayabilir ki?

Hekimlerin reçetelerine obezite ilacı yazmalarına müsaade var ama proteinli gıda, et süt yumurta yazmaları yasak. Bunun adı kapitalizmden aşkın neoliberalizm.

Aylık maliyeti 11 bin ile 20 bin TL arasında olan yeni kuşak kilo verdirici bir iğnenin Türkiye’de piyasaya sürüldüğü hafta, Sağlık Bakanlığı ‘tuhaf’ bir tesadüfle kamusal alanda elde terazi obez aramaya çıktı.

Kamusal alanda obezler tespit edilip obezite merkezlerine yönlendirilecekmiş. Yol ve köprü misali özel sektöre yüzde 70 doluluk garantisi bahşedilen şehir hastanelerinin mimarı bir bakanlıkta, ana amaç sağlıklı toplum mu yoksa bu doluluk vaadi mi? Biz soruları soralım hayat bizi yanıltsın.

Sağlık Bakanlığı, obeziteyle mücadele kapsamında, 81 ilde kurulan stantlarda vatandaşların boy, kilo ve vücut kitle indeksi ölçümleri yapmaya başladı. 2023 yılı toplam hekime müracaat sayısı yaklaşık 1 milyar olan bir ülkede bu mekan tercihini nasıl okumalı?

Şekerden inmeye, yüksek tansiyondan kalp krizine on bir en önemli ölüm nedeni hastalığın nirengi noktasıdır obezite.

Obezite merkezleri   kendisine yönlendirilen bu obezleri nereye sevk edecek sonrasında demiştim? Yakında kurulacak özel zincir obezite hastanelerine mi yoksa?

Neoliberal sistem, önce geniş kitleleri obez kıldı. Şimdi onların bedenlerini özel tıbbi işletmelerin müşterisi ilan ediyor. Mide küçültme ameliyatlarından, obezite ilintili estetik cerrahiye bir pazar yarattılar beden üzerinden.

“Beden, iktidarın ilk adresidir” der M. Foucault. Gününüzde birey “Yalnızca tüketici değil, kendi bedenini de sürekli biçimlendirmekle yükümlü bir özne-mühendis” adeta.

Devlet, sağlıklı gıdaya erişim hakkını bir kamu meselesi olmaktan çıkarıp bireysel tercihlere hatta mecburiyete bıraktığında, ‘kamusal etik yerini piyasa pragmatizmine’ terk eder. Sağlık Bakanlığı kamusal alanda obezite tespitiyle kamu sorumluluklarını bireyin ödevine indirgiyor hasılı.

Burada mesele yalnızca insana dair değil. Artık kedilerimiz ve şehirli köpekler de obez. Bu hayvan sağlığından öte, türler arası etik bir kriz. Donna Haraway’in deyimiyle, “insan-merkezli etik anlayışın kırılma noktalarından. Kediler obez çünkü yalnızlaştık kalabalıklar içinde ve köpekler hareketsiz çünkü şehirde nefes alacak boş alan bırakmadık.

Obezite, yalnızca bedende biriken yağ değil; toplumda biriken eşitsizliktir. Foucault’dan esinle, ‘bBedenin hem iktidarın hem de itaatsizliğin alanı’ olduğunu söyleyebiliriz. Obez beden, neoliberal rıza rejimine katılamayan, bireyin bedenidir. Ama aynı zamanda ‘Bu beden, kamusal alanda sistemin utancını da taşır.’ Bu nedenle obezite, ne yalnızca bir sağlık sorunu ne de bireysel tercihtir. O, görünmez kılınan gıda eşitsizliğinin, ihmal edilen kent politikalarının, inkar edilen etik ve politik sorumlulukların tezahürüdür.

Gerçek çözüm; bireyin kalori hesabı yapmasında değil, devletin gıda politikalarını okul kantinlerinden yoksul hanelere adil kılmasındadır. Gıda bir haktır. Bunun unutulduğu zeminde sosyal güvenlik kurumlarının obezite ve ilintili hastalıkların tedavi giderlerini karşılaması uzak ihtimaldir. Artan obezite eşittir çökmüş bir kamusal sağlık sigorta sistemidir.

Sağlık bakanının obezite kampanyasında unuttuğu gerçeklik bedenin salt bir kitle değil, aynı zamanda bir hikaye olduğudur. Obezite bu hikayede belki de ezilenlerin başkaldırısıdır.

Sağlıcakla kalın.

ABONE OL

Zeki Gül

Açlığın maskesi, doygunluğun ataleti ya da ezilenlerin intikamı: Obezite
0:00 0:00
1.00x
0:00 / 0:00
1.00x

Evrensel'i Takip Et