Ülkeyi gerçekten durdurmanın anahtarı grev
Fransa’da kemer sıkma bütçesine karşı ‘Sarı Yelekliler’e benzetilen bir hareket şekilleniyor. 10 Eylül’de ülkeyi durdurma çağrısı yapıldı. Almanya’da ise gümrük anlaşması tartışılıyor.

Fotoğraf: Eren Can/Evrensel
Fransa’da, Başbakan François Bayrou’nun 2026 bütçesine dair açıkladığı kemer sıkma politikaları büyük bir toplumsal öfkeye yol açtı. Sendika konfederasyonlarının ortak bir yanıt arayışında olduğu bu dönemde, ‘Sarı Yelekliler’e benzer şekilde, tabandan gelen ve kendisini “apolitik” olarak tanımlayan yeni bir hareket şekilleniyor. Yapılan çağrı, 10 Eylül’de ülkenin tamamen durdurulması yönünde. Revolution Permanente’den seçtiğimiz metin, bu hareketin yükselen tepkisinin işçi sınıfının örgütlü mücadelesiyle birleşmesi gerektiğine dikkat çekiyor. Ayrıca söz konusu öfkenin aşırı sağın yönlendirme ve manipülasyon alanına düşmemesi gerektiği konusunda önemli bir uyarı içeriyor.
Almanya ise ABD Başkanı Donald Trump ve Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen arasında geçtiğimiz pazar günü İskoçya’nın Turnberry kentinde imzalanan gümrük anlaşmasını tartışıyor. “Varılan anlaşma AB ve Almanya için Trump önünde diz çöküş anlamına geliyor” diyen de var, “Fırtına beklerken yağmurla kurtulduk” diyen de. Süddeutsche Zeitung ve Junge Welt’ten iki yorum konunun Almanya’da nasıl değerlendirildiğini gösteriyor. İlk yorumda “Trump, gümrük tarifesi anlaşmazlığında AB’ye sadece hakaret etmekle, onu küçük düşürmekle ve şantaj yapmakla kalmadı, aynı zamanda sonunda istediğini de elde etti” denilirken, ikincisinde Pekin’in hamlelerine dikkat çekiliyor: “Çin, şu anda Trump’ın tarife savaşının gerçek galibi olarak ortaya çıkıyor.”
Ülkeyi durdurma çağrısı Bayrou’yu endişelendiriyor, işçi sınıfı harekete geçmeli
Paul Morao
Antoine Chantin
Revolution Permanente
Bayrou'nun 2026 için açıkladığı kemer sıkma ve sosyal yıkım politikalarına karşı, bir kolektif, 10 Eylül'ü “ülkenin tamamen durdurulacağı” ulusal bir direniş günü haline getirme çağrısı yaptı. Bu çağrının yarattığı yankı ve artan endişe, hükümetin saldırısına karşı tabandan gelen bir mücadele arzusunu ortaya koyuyor.
15 Temmuz’da siyasetçiler, büyük patronlar ve gazeteciler önünde konuşan François Bayrou, gelecek yılın bütçesini açıkladı. Bu, işçilere ve yoksullara yönelik açık bir savaş ilanıydı. Açıklamalar işçiler ve halk kesimlerinde büyük bir öfkeye yol açtı. Bu bağlamda, 10 Eylül’de ülkeyi durdurma çağrısı sosyal medyada ve basında giderek daha fazla yer buldu ve hükümetin dikkatini çekmeye başladı. Hükümet “süreci yakından izliyor”.
Bayrou’nun saldırısına karşı tabandan bir tepki arzusu
Anonim kalmak isteyen yaklaşık yirmi aktivistten oluşan ve kendilerini “siyaset dışı” olarak tanımlayan bir kolektifin yönettiği internet sitesinde şu ifadeler yer alıyor: “Macron ve Bayrou'nun sosyal yıkımına artık bir son verilmeli. Zenginlere yapılan kıyaklar yeter! Faturayı hep aynı insanlar ödüyor, yeter artık!” Bütçe açıklamasının ardından hükümete karşı biriken öfke yeniden patladı. Kolektif, “Hükümet haklarımızı feda ediyor: İki resmi tatil kaldırılıyor, sağlıkta büyük kesintiler yapılıyor, emekli maaşları donduruluyor, binlerce kamu görevi iptal ediliyor. Bu adaletsiz plan en kırılgan kesimleri vuruyor ve hayati hizmetleri yok ediyor” diyor.
Bu tablo karşısında direnisçiler, “Geniş katılımlı bir direniş, hükümeti geri adım attırmanın tek yolu” diyor. Üç temel şiar etrafında birleşiyorlar: “Boykot, itaatsizlik, dayanışma”. Eylem biçimleri arasında şunlar yer alıyor: “Prim indirimi alan büyük marketlerden alışveriş yapmamak”, “Mümkünse çalışmayı durdurmak: İzin almak, rapor almak, üretimi yavaşlatmak”, “Yol, lojistik depo ve büyük zincir mağazalarda şiddet içermeyen ama kararlı blokajlar uygulamak”.
Sitede öne çıkan temel talepler şunlar:
- Kamu hizmetlerine (sağlık, eğitim, ulaşım, adalet) büyük yatırımlar yapılması,
- İşten çıkarmaların ve insanlık dışı muhasebe mantığının derhal durdurulması,
- Sağlık sisteminin herkes için erişilebilir olması ve adaletsiz katkı paylarının kaldırılması,
- Tüm resmi tatillerin ve kazanılmış sosyal hakların korunması,
- Emeklilik maaşlarının, asgari geçim yardımlarının ve ücretlerin gerçek yaşam koşullarına göre artırılması.
Çokuluslu şirketlere karşı net bir duruş
Siteyi kuranlardan biri L'Humanité gazetesine verdiği röportajda Amazon’u (“milyarlarca ciro, limon gibi sıkılan işçiler, vergi kaçırma, yok edilen küçük esnaf”), Carrefour'u (“kâr marjları artarken fiyatlar yükseliyor ama raflarda çalışanların ücretleri yerinde sayıyor”) ve Deliveroo’yu (“hiçbir güvencesi olmayan, genellikle 3-4 avroya çalışan kuryeler”) eleştiriyor.
Bu çağrının 10 Eylül’de gerçekten kitlesel bir direnişe dönüşüp dönüşmeyeceğini söylemek için henüz erken. Ancak bu çağrı Gilets Jaunes (Sarı Yelekliler) hareketinde olduğu gibi, hükümetin üst sınıflarını sarsacak bir sürecin başlangıcı olabilir. En önemlisi ise bu çağrı göçmenleri ya da sosyal yardımlardan yararlananları değil, güçlüleri hedef alarak hükümete tabandan bir cevap oluşturma isteğini yansıtıyor. Aynı zamanda mücadelelerin birleştirilmesi yönünde bir bakış açısını savunuyor: “İklim, barınma, kadın hakları, iş... Bunlar ayrı ayrı değil, aynı adaletsizliğin parçaları.”
Grev belirleyicidir: İşçi hareketi direnişi desteklemeli ve mücadele planı sunmalı!
Çağrının farklı toplumsal kesimlerde yarattığı ilgi, mevcut boşluğu doldurduğunu gösteriyor. Sendika bürokrasileri Macron’un kemer sıkma planını eleştiriyor ancak hâlâ bir mücadele planı sunmuş değiller. Oysa Macron-Bayrou bütçesi büyük bir öfke yaratmış durumda ve bu öfke kurumsal muhalefetin sınırlarını aşmak istiyor.
Aşırı sağ da bu mücadele arzusunu maniple etmeye çalışıyor. Son günlerde sosyal medyada “Bu hareket sol partilerle ve sendikalarla ilişkilendirilmezse desteklenebilir” türünde mesajlar yayılıyor. RN (Ulusal Birlik) Milletvekili Matthias Renault da bu hareketin “göçmen karşıtı” ve “şişkin devlete karşı” söylemlerle birleşmesini istiyor. Ancak 10 Eylül çağrısı, aşırı sağın ya da “Nicolas paie” fenomeninin çizgisinden oldukça uzak.
Gerçekten ülkeyi durdurmak isteyenler, son yıllarda gücünü ortaya koyan örgütlü işçi sınıfına – rafinericiler, demiryolu işçileri, enerji çalışanları – güvenmelidir. Aşırı sağ, işçileri birbirine düşürmeye çalışırken, Bayrou’dan daha sert bir kemer sıkma bütçesini savunuyor. Dolayısıyla mücadele tabandan örgütlenmeli, sınıf mücadelesinin yöntemleriyle sürdürülmeli. Grev, bu bağlamda ülkeyi “gerçekten durdurmanın” anahtarıdır. Bireysel eylemlerle sınırlı kalmak, etkisiz kalma riski taşır.
Bu nedenle sendikal liderliklerden 10 Eylül’de grev çağrısı yapmalarını ve daha geniş bir mücadele planı sunmalarını talep etmek gerekir. Bu plan, dağınık grev günlerinin ve “sosyal diyalog”un sonuçsuz kaldığını kabul etmeli, 2018'de ‘Sarı Yelekliler’in öfkesinden uzak duran sendikal çizginin başarısızlığından ders çıkarmalıdır. CGT Genel Sekreteri Sophie Binet, 15 Temmuz’da “mücadeleye hazırlık zamanı” olduğunu ve “bu vahşi sosyal gerilemeleri engellemek için her şeyi yapacaklarını” söyledi. Bu, 10 Eylül’de mücadele etme iradesiyle dayanışmayı ifade etmek ve bütçeye karşı net bir direniş çağrısı yapmak anlamına gelir. Bu, sadece bir başlangıç olabilir.
Çeviren: Ali Rıza Yıldırım
ABD ile gümrük anlaşması: Avrupa için kötü bir anlaşma
Alexander Mühlauer
Süddeutsche Zeitung
Ursula von der Leyen, Donald Trump’a boyun eğmek zorunda kaldı çünkü Trump daha güçlüydü ve AB temsilcileri son haftalarda çekingen davrandılar. Böyle bir ABD Başkanı ile rekabet etmenin yolu bu değil.
Bu anlaşma Avrupa için kötü bir anlaşma. Donald Trump, gümrük tarifesi anlaşmazlığında AB’ye sadece hakaret etmekle, onu küçük düşürmekle ve şantaj yapmakla kalmadı, aynı zamanda sonunda istediğini de elde etti. ABD Başkanı şimdi AB’den ithal edilen mallara tamamen keyfi bir şekilde yüzde 15 gümrük vergisi uyguluyor. Peki ya Avrupa? Buna izin mi verecek?
Bunun nasıl gerçekleştiğini anlamak için, Trump'ın sözde “Kurtuluş Günü” olarak adlandırdığı nisan ayındaki o unutulmaz güne geri dönmek gerekiyor. ABD Başkanı o gün dünyaya ticaret savaşı ilan etmişti. O zamandan beri AB, bu savaşa karşı kendini savunamadı. 27 üye devletin büyük bir kısmı tek sesle konuşmak yerine, sinirli bir tavuk sürüsü gibi davrandı.
Trump’ın tehditlerine nasıl karşılık verecekleri konusunda anlaşamadılar. Ve bu yüzden ilk başta hiçbir şey olmadı. Trump başlangıçta otomobil, çelik ve alüminyuma yüzde 10’luk bir taban gümrük vergisi ve çok daha yüksek sektörel gümrük vergileri koydu. AB misilleme olarak gümrük vergileri hazırladı ancak uygulamadı. Trump’ı kışkırtmak istemediler.
AB müzakerelerde çok ılımlı davrandığı için Alman otomobil şirketleri doğrudan Washington ile görüşmeyi tercih etti. Bunu yaparak, tıpkı kamuoyu önünde hızlı bir anlaşma çağrısında bulunan Şansölye Friedrich Merz’e yaptıkları gibi, AB Komisyonu’nun otoritesini baltaladılar. Bu arada Brüksel’de, İngiltere’nin yüzde 10’luk gümrük vergisi anlaşmasıyla alay ettiler. Trump, müzakerelerin ortasında, 1 Ağustos’a kadar bir anlaşma sağlanamazsa yüzde 30 gümrük vergisi tehdidinde bulunana kadar, birçok AB üyesi ülke şunu fark etmedi: Trump’a güçle karşılık verilmeli, yoksa ciddiye almayacak. Ancak bu farkındalık çok geç geldi.
Trump ile AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen arasında İskoçya'da gerçekleşen görüşmede, Avrupa yalnızca hasar kontrolüyle ilgileniyordu. Durum şöyle: Trump, ABD Hazinesi için gümrük vergisi gelirine ihtiyaç duyuyor. Bu nedenle Avrupa, Trump’ın daha da yüksek gümrük vergilerine maruz kalmamak için yüzde 15 gümrük vergisini kabul etti. Bu, daha kötü bir anlaşma uğruna bir anlaşma. Ne daha fazlası ne de daha azı.
Alman otomotiv endüstrisi için gümrük vergisinin artık yüzde 27,5 yerine yüzde 15 (gerçi bu bile Trump’ın ikinci döneminden önce uygulananın kat kat üzerinde) olması doğru bir adım. Uçak parçaları, bazı kimyasallar, jenerik ilaçlar ve tarım ürünleri gibi bazı mallara hiçbir karşılıklı gümrük vergisi uygulanmayacak olması da iyi bir gelişme. Ancak Trump ve von der Leyen arasındaki anlaşma şimdilik sadece bir çerçeve anlaşma. Hâlâ müzakere edilecek çok şey var.
Her halükarda, bu anlaşmanın ne kadar süreceğinden kimse emin değil. Şu anda sözde bir güvenceye sahip olan ve Trump’ın gümrük vergilerinin getirdiği maliyetleri muhtemelen Amerikalı müşterilerine yansıtacak olan şirketler bile. Daha fazla rahatlama elde etmeye çalışacak olanlar sadece Alman otomobil üreticileri değil. VW CEO'su Oliver Blume, Volkswagen'in ABD'ye yatırdığı her dolar için bir dolarlık gümrük vergisinden muafiyet istediğini açıkladı. Bunun olup olmayacağını kimse, muhtemelen ABD Başkanı bile bilmiyor.
Washington için tek bir şey geçerli: Orman kanunu. Ve durum böyle olduğu için, AB artık ABD’den daha fazla sıvılaştırılmış doğal gaz ve askeri teçhizat satın almak zorunda. Ya da Trump’ın İskoçya’da söylediği gibi: AB’nin yüksek tarifelerden “kurtulmak için para ödemesi” gerekiyor. ABD Başkanı’nı neyin harekete geçirdiğini anlamak için çok daha fazlasını bilmenize gerek yok.
Avrupa artık Amerika Birleşik Devletleri’ne güvenemez. AB, özellikle Hint-Pasifik’te olmak üzere dünya çapında serbest ticaret anlaşmalarını ilerletmeli. Hukukun üstünlüğünü savunan bir devletler konfederasyonu olarak hareket edebilir. Von der Leyen’in Dünya Ticaret Örgütü’nün yeni bir versiyonunu oluşturma planı doğru. Ancak bunun Trump’ı pek etkilemeyeceği de oldukça kesin.
En azından prensipte etkileyici olan bir şey daha var: Tek pazarıyla AB, hâlâ dünyanın en büyük serbest ticaret bölgesi. Özellikle büyük ABD dijital şirketleri için devasa bir pazar. Trump ile yeniden bir çatışma yaşanırsa, Avrupa Birliği nihayet Amazon ve Meta gibi şirketlere vergi uygulamaya hazır olmalıdır. AB, ancak bu şekilde bu başkana gümrük vergisi tehditlerine karşı koyabileceğini gösterebilir. Bunu başaramazsa, gelecekteki anlaşmalar her şeyden önce tek bir şeyi temsil etmeye devam edecektir: Korkaklık.
Çeviren: Semra Çelik
Trump’ın gümrük vergisi dünya savaşı
Jörg Kronauer
Junge Welt
Perspektif kasvetli ve Alman sanayisinde, örgütlerinde ve düşünce kuruluşlarında sert ifadeler kullanılıyor. Alman şirketlerinin daha önce ABD’ye ihraç ettiği neredeyse her şeye yüzde 15 gümrük vergisi geliyor: Bu, Alman ekonomisine milyarlarca dolara mal oluyor ve özellikle Çin’e ihracatları çökerken, ülkenin üç amiral gemisi sanayisinden ikisi olan otomotiv üreticileri ve makine mühendisliğine ağır bir yük bindiriyor. Ve sanki bu yeterince kötü değilmiş gibi, ABD Başkanı Donald Trump ilaçlara da gümrük vergisi uygulama hakkını saklı tutuyor. Uzmanlar arasında bir fikir birliği var: Alman sanayisinin bir numaralı satış pazarı olan ABD’ye ihracatı daralacak ve bu da telafi edilemeyecek. Bu, yıllardır ihracatı düşen ülkenin, muhtemelen üçüncü yıllık düşüşü anlamına geliyor ve dolayısıyla ciddi bir darbe.
AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in geçen pazar günü onayladığı anlaşmaya Alman iş çevrelerinden gelen tepkiler alışılmadık derecede sert: Bu bir “aşağılanma”, bir “teslimiyet”ti. Alman ekonomistler, farklı nedenlerle de olsa neredeyse aynı söylemi kullanan Fransız siyasetçilerin safında yer aldılar. Ekonomileri Almanya’nınki kadar sert etkilenmeyecek olsa da Fransa’da özellikle hükümet üyeleri, AB’nin askeri olmasa bile ekonomik olarak küresel bir süper güç olmayı hedeflediğine dikkat çekti. Ancak zayıf müzakereler yapanlar, von der Leyen gibi keyfi tarifelere karşı tarifelerle karşılık vermeye bile kalkışmayan ve ardından berbat bir anlaşmayı kabul edenler, bu iddiaya darbe vurdular. Bu arada, bu muhtemelen von der Leyen için de kişisel olarak iyiye işaret değil.
Pazartesi günü Stockholm’de ABD ile tarife “ateşkesinin” uzatılması konusunda görüşmeler yapan Çin, şu anda Trump’ın tarife savaşının gerçek galibi olarak ortaya çıkıyor. Çin Halk Cumhuriyeti, ABD yönetimini geri adım atmaya ve gümrük vergilerinin çoğunu geri çekmeye zorlamayı başaran dünyadaki tek ülke. Bu amaçla Pekin, öncelikle yaklaşan gümrük vergileri kaynaklı fiyat artışının, “MAGA” tabanı için sorun yaratma tehdidi oluşturması ve ikinci olarak da ABD endüstrisinin Çin’den gelen vazgeçilmez nadir toprak elementlerine bağımlı olması gerçeğini akıllıca kullandı. Böylece Çin Halk Cumhuriyeti, uzun vadeli planlama yaparak Washington’a karşı kendini savunmasını sağlayacak güçlü bir nüfuz elde etti. AB’nin aksine, iddialarıyla böbürlenerek durmadan övünmüyor; sessizce ve sıkı bir şekilde güçlenmek için çalışıyor. Birçok kişi bunu uzun süredir göz ardı etti. Ama şimdi bunun karşılığını alıyor.
Çeviren: Semra Çelik
(Dış Haberler)
Evrensel'i Takip Et