26 Mayıs 2025 00:08

Ortak acının siyaseti olarak sağlık: İroni ile umut sarkacında ilaç

İlaç, salt tedavi aracı değil, aynı zamanda küresel eşitsizliklerin aynası: Bu kez aynada ikrar eden D. Trump’tı: “Dünya bizzat ABD’de üretilen ilaçların ihraç edilen ülkelerden neden beş on kat daha pahalı olduğunu merak ediyor. Utanç verici. Amerika’nın ‘aptalları’ tarafından karşılandı bu paralar” dedi ve ekledi: “İlaç fiyatlarını ilk kez düşürerek Amerika’ya adalet getireceğiz. ABD, dünyanın herhangi bir yerinde en düşük fiyatı ödeyen ülke ile aynı fiyatı ödeyecek.”

Trump bir anlamda 2009 sonrası Türkiye modelini hedefledi. Türkiye’de Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ve Sağlık Bakanlığı, her ne kadar tedavi hizmetlerinde özelleştirmeci neoliberal modelde ısrarcı olsa da ilaç üretim biçimlerinde değilse de ilaç fiyatı belirlemede, ilacı temel bir kamu hizmeti olarak görmeye devam ediyor.

Ama körleştirildiğimiz bir zaman dilimi var: Trump’ın ikrarı ışığında 2005-2009 Türkiye ilaç fiyatlarını mercek altına almakta yarar var. Hani bizim neoliberal sağlık politikalarına geçiş yaptığımız yıllar…

Türkiye SGK üzerinden ilaç fiyatlandırmasında, 2009 sonrası AB ülkelerinden belirlenen 5-10 referans ülkedeki en düşük ilaç fiyatlarını baz almakla kalmayıp döviz kuru belirlerken bir önceki yılın avro ortalamasının yüzde 60’ı oranında sabitliyor. Ayrıca, SGK tarafından ilaç fiyatlarında yüzde 41’den yüzde 50’ye varan ek iskontolar uygulanmakta.

Sağlık yalnızca biyolojik bir hal değil, bir o kadar da kültürel, politik ve ekonomik bir anlatıdır. Hangi hastalıkların “önemli” kabul edildiği, hangi tedavilerin önceliklendirildiği, güç ilişkilerinin ürünü.

Her ne kadar Türkiye İlaç İşverenleri Sendikası Türkiye’de bir kutu ilacın bazen ‘Hindistan’dan ithal edilen ham maddeden daha ucuza satılabilmesini’ eleştirse de bozuk saat misali bu kez Trump doğruyu söylüyor.

Uluslararası ilaç fiyatlarındaki uçurum, yalnızca ekonomik bir farkın değil, aynı zamanda etik, siyasal ve ‘ontolojik bir bölünmenin’ de göstergesidir.

Türkiye İlaç İşverenleri Sendikası Türkiye ilaç sektörü 2023 raporunda şöyle denmekte: “Nitekim, 2009 yılında yüzde 1.6 ile zirve yapan ilaç harcamalarının ülkemiz gayrisafi yurt içi hasılası (GSYİH) içindeki payı yıllar içinde düzenli biçimde düşüş göstermiş ve 2023 yılında yüzde 0.78 düzeyine gerilemiştir”

Soru şu: SSK ilaç fabrikalarının kapatılıp SSK hastanelerinin sağlık Bakanlığına devri sonrası 2006-2009 arası hangi ilaç şirketleri zengin kılındı? 2006’dan 2009’a dört yılda nasıl oldu da ilaç harcamalarının GSYİH payı yüzde 1.6 ile zirve yaptı? Trump’tan esinle, o dönemin bizdeki ‘aptalları’ kimlerdi?

Birlikte hatırlayalım: SSK’nin devrinden hemen önce, misal lansaprazol etken maddeli bir ilaç eczanelerde 15 TL iken, SSK bu ilacı 3 TL’ye alıp, etiket fiyatı üzerinden yüzde 10-20 katkı payını hastalardan aldığında ilaca para vermeyi bırakın her reçetede kâra geçiyordu. SSK’nin 2006’da hemen devri sonrası güya indirimle ilaç başı 13 TL ödendi. Trump kendi ülkesi için “Bu paraları ülkemin aptalları ödedi” demekte. Ya bizde?

Türkiye İlaç İşverenleri Sendikası ilgili raporunda resmi ilaç fiyat belirlenme biçimini zarar olarak dile getirse de gerçek pek öyle değil. Eş değer ilaç bahsindeki rant bir başka yazının konusu olacak kadar grift.

Kapitalist üretim ilişkilerinin, sağlık gibi temel insan ihtiyaçlarını piyasaya tabii kıldığı bir dünyada yaşıyoruz. Ancak bu, sadece bir ekonomik modelin sonucu değildir; aynı zamanda insanlık tarihinin felsefi ve sosyolojik kılcallarına da sinmiş bir kabulleniştir. Bu kabullenişi kırmanın yolu sağlık enternasyonalizminden geçiyor. Bu bağlamda yapay zeka olanaklar sunduğu kadar riskler de taşıyor.

Yapay zeka, tıpta devrimsel imkanlar sunsa da, mevcut eşitsizlikleri derinleştirme riski taşır. Bu nedenle, yapay zekanın olası olanakları ve gücü ancak ‘sağlık enternasyonalizmi’ ve küresel dayanışma ilkeleriyle birleştiğinde adil ve kapsayıcı bir geleceğe hizmet edebilir.

Geçmişin enternasyonalizmi, işçi sınıfının küresel dayanışması üzerine kuruluydu. Ancak bugün, farklı sınıfların farklı sağlık sistemlerine mahkum edildiği, sınıf kadar ülke kimliğinin de belirleyici olduğu bir dünyada yaşıyoruz.

Sağlık hakkı, yeni bir enternasyonalist vizyonun merkezi olabilir mi? Belki de asıl ortak noktamız, hepimizin bedeninin aynı zayıflıklarla, aynı hastalıklarla, aynı iyileşme umuduyla örülmüş olmasıdır. Pandemi döneminde bir kez daha gördük ki, virüs pasaport sormaz; ama aşı, ilaç ve tedavi milliyetçiliği baki.

Günümüzde sağlık politikaları, en güçlü şirketlerin ve en varlıklı tüketicilerin çıkarlarına göre şekilleniyor. Küresel düzeyde ise sağlık bağlamında “hayatta kalma” hakkı, ulusal çıkarlarla çarpışmaktadır. Covid-19 küresel bir felaketti ama aynı zamanda bir testti.

“Bir hastalık ne kadar kârlıysa, o kadar tedavi edilir” ilkesi, modern biyomedikal kapitalizmin temel mottosu haline geldi. Afrikalıların başına bela hastalıklar öyle görülüp de bumerang misali dünyayı kasıp kavurmadı mı?

Ancak bu düzene karşı gelişen mikro direniş biçimleri de var: Ülkeler arası jenerik ilaç ticareti, “patent kırma” girişimleri, açık kaynak ilaç veritabanları, küresel eczacı ağları… Bunlar yeni bir ‘sağlık enternasyonalizminin’ öncü başlıkları.

İlaç, sadece bir tedavi değil, aynı zamanda bir eşitlik meselesidir.

 Yeniden bize dönelim bir soru ile: SSK’nin devri sonrası çöpe atılan milyonlarca dolarlık ilacın ekonomi politik mottosu ne idi? SSK sağlık kurumlarının Sağlık Bakanlığına devri ile kendi eczaneleri kapatılmış, hatta devirden hemen önce büyük ilaç alımları yapılmıştı. Kapatılan SSK poliklinik ecza depolarındaki ilaçlar ile kapatılan SSK İlaç Fabrikasının elde kalmış tüm ilaçları bedelsiz orduya verildi reddedildi, Kızılay’a hacılar için bedelsiz verildi, hemen iade edildi: Neden? Aslında nedenini Trump kulaklarımıza fısıldadı ABD üzerinden.

Kızılay’ı ve derin çürümeyi anlamak için depremde sattığı çadırların yanına, SSK’nin devri sonrası kendisine bedelsiz verilen milyonlarca dolarlık ilacı neden iade ettiği de konmalı.

Parçalanmış bir dünyada kapatmak imkansız değil tüm çatlakları. Bunun ilacı ortak acının siyasetiyle hemhal olmuş sağlık neden olmasın!

“Tarihin sonu gelmediyse eğer, yeniden birleşmeyi tahayyül etmek zorundayız parçalanmış bir bütün olarak” demekte Jean Baudrillard yerinde bir tespitle.

Enternasyonalizm yeniden doğuyorsa, bu defa işçi sınıfının yanı sıra hasta bedenlerin, doktorların, eczacıların, araştırmacıların, yapay zeka geliştiricilerinin ve etikçilerin omuzlarında yükselecek belki de.

Hastalıklar ve sağlık tek kişilik bir öykü değil; unutmayalım.

Sağlıcakla kalın.

ABONE OL

Zeki Gül

Ortak acının siyaseti olarak sağlık: İroni ile umut sarkacında ilaç
0:00 0:00
1.00x
0:00 / 0:00
1.00x

Evrensel'i Takip Et