Süzme züğürtler ve sponsorlar
İlginç memleketiz valla. Nüfusun büyük kesimini türlü bahanelerle dışlıyoruz da dışlananlar kendine tutunacak bir dal bulduğunda onu da mutlaka kesmek istiyoruz. Hafta içi Fenerbahçe’nin yeni sponsoru Chobani’nin ABD’de yaşayan Kürt patronu Hamdi Ulukaya’nın kullandığı “Türkiyeli” ifadesinin yarattığı infial bunun son örneklerindendi. “Türkiyeli” kelimesinin yarattığı ilk hezeyan değil bu elbette. Bu konuda belli kesimlerin sahip olduğu hassasiyet, benim gözlemlediğim kadarıyla 2010’ların ortasından beri sosyal medya mecralarını kasıp kavuruyor. Oysa basitçe bir ülkenin adına getirilmiş aitlik belirten bir ekten bahsediyoruz. Etnik açıdan bu kadar karmaşık, bu karmaşayı bastırmak, hatta yok etmek için de bu kadar baskıcı bir ülkede milyonlarca insanın kendine neden “Türk” demek istemeyebileceğini anlayamamak için 12 Eylül 1980 kuşağı ya da 1 Kasım 2015 kuşağı olmak, onun darbeleriyle şekillenmek, onun baskısıyla terbiye edilmek lazım herhalde.
Oysa korkacak bir şey yok. “Türkiyeli”, doğduğu, var olduğu hâliyle bu ülkede barınması istenmeyenlerin yine de bu topraklara bir şekilde bağlanmak için tutundukları bir ifade. Siz bu çabayı gösterenlere diyorsunuz ki yok bu da “bölücülük”, o zaman da tartışacak bir şey kalmıyor. Milyonlarca insanın gerçeğini, kanlı canlı düşüncelerini, varoluşunu bu denli inkarın, üzerinde uzlaşabileceği demokratik, rasyonel bir akit yok. Bu teslimiyet talebinden başka bir şey değil çünkü. Siz bir toplumsal sözleşme altında, eşit haklarla, barış içinde yaşayacağınız yurttaşlar değil, kişiliğini inkar etmiş, ruhunu, onurunu ayaklar altına almış robotlara razısınız. Eh, hâl böyle olunca onlar da sizden razı değil.
***
Ulukaya’nın dümdüz “çoban”dan türeterek 2005’te kurduğu “Chobani” markasını ciddi ciddi Kobani’yle bağdaştırmak da bu süreçteki bir başka akıl tutulmasıydı. Bağdat Demiryolu inşaatı sırasında bir istasyon olarak kurulduğu için “company” yani İngilizce şirket kelimesinin yerelleşmesiyle Kürtçeye “Kobani” olarak geçen bu kasabanın 2014’te IŞİD’e karşı savaşta muzaffer olması, Türkiye’deki belli kesimleri büyük hayal kırıklığına uğratmıştı. Çoğu bugün de “Türkiyeli” öfkesi yaşayan bu kesimin “Chobani yani Kobani yani bölücülüğün zirvesi!” akıl tutulmasına düşüyor olması esasında kaygı uyandıracak düzeyde bir bilişsel faaliyet tembelliğine işaret ediyor. Muhatap alması, ikna etmesi zor bir seviye.
Yine de Kürt patronun, Türklerin mucidi olmakla övündüğü bir besini, ABD’de “Yunan”* adıyla pazarlaması… Bunu yaparken edindiği servet ve popülariteyle Kürtlerin Türkiye’de uğradığı mezalime dair gerçekleri uluslararası basına anlatması… Ve nihayetinde de yolculuğunun onu tuttuğu takım olan Fenerbahçe’nin, ırkçı bir servet transferi politikası olan Varlık Vergisi’yle anılan efsane başkanı Şükrü Saracoğlu’nun adının verildiği stadyuma sponsor olmaya kadar taşıması… Vay be, nereden baksanız muazzam bir Hollywood hikayesi!
Bunun zamanlamasının ise tesadüf olmadığını herhalde herkes fark ediyordur. Birkaç ay önce haberler ilk düştüğünde, “Ulukaya’nın Türkiye’de yatırımı yok ki, neden buraya sponsor olsun” deniyordu. Bunu söyleyenler Ali Koç’un MHP lideri Devlet Bahçeli’yle yakın ilişkisini bilmiyor olamaz ama demek ki Bahçeli’ye aynı dönemde uğrayan “Kürtlerle barışalım ya” perileriyle olan bağlantıyı kuracak siyasi kıvraklığa da sahip değillerdi. Oysa ne diyor Ulukaya, "Bir ayağım artık Türkiye'de, Türkiye’mizde, Türk halkıyla. Milletimizin, ülkemizin hizmetindeyim." Patron takımının “hizmet” anlayışından az çok haberdarız. Belli ki Ulukaya, bu yeni dönemde kendisine de doğduğu ülkede açılacak yeni kapılar olduğunu görüyor. Yani benim gibi çenesini yoran tüm züğürtlere sesleniyorum: Ortada bir “ölü yatırım” yok, ortada “taraftar duygusallığıyla saçılmış milyonlarca dolar” da yok, müsterih olunuz!
* Bu da muhtemelen piyasa kabullerinin de etkisiyle süzme yoğurt, ABD’de Greek Yogurt olarak bilindiği için.
Evrensel'i Takip Et