1 Ağustos 2025 00:06

Komisyon sorunu

Bir türlü adı konulamayan, ama tarafların kendince bir ad taktığı “süreç”ten sonra, şimdi de adı konulamayan bir komisyonumuz oluyor. Bu sürecin önemli aktörü MHP’nin komisyona “kardeşlik ve dayanışma komisyonu” adını verdiği basında yer aldı. Adlara takılmadan bunların göreceği işleve odaklanmak doğru olacak. Basına yansıdığı kadarıyla komisyon 51 üyeli olacak ve AKP 21, CHP 10, DEM ve MHP 4’er Yeni Yol 3, Mecliste grubu olmayan partiler ise 1’er üye ile temsil edilecek. Şimdiye kadar İyi Parti komisyona katılmayacağını açıklayan tek parti oldu. CHP ise partilerin eşit temsilini ve bu olmazsa kararlarda nitelikli çoğunluk aranmasını istiyordu. Bu yazı yazılırken CHP’nin de komisyona katılacağı açıklandı.

Komisyonun kurulmasını eleştirenlere -Kürt düşmanlığına varmadan, şovenizmi körüklemeden elbette eleştirilebilir- karşı öncelikle şu tespiti yapabiliriz: Bugün Mecliste bulunan ve Meclise katılma gerekçelerini kamuoyuna açıklamış olan partilerin, bu Meclis çatısı altındaki herhangi bir komisyona katılmasından daha doğal bir tutum olamaz, çünkü bu komisyon da Meclis çalışmalarının bir parçası ve uzantısıdır. Bunun dışında Kürt siyaseti ve Kürtler komisyona katılma isteğinde ve beklentileri var. Bu da katılmanın en güçlü gerekçelerinden birisidir. Diğer partilerden farklı olarak Emek Partisi, TİP, DEM gibi partilerin, komisyon çalışmalarının Meclisin dört duvarı arasında kalmaması, sadece yasal düzenlemeleri önermekle kalmayarak, Türk ve Kürt halklarına sorunu ve kendi çözümlerini açıklama, onları aydınlatma ve demokrasi, eşitlik, barış mücadelesine kitlesel olarak onları da katma, CHP’yi de bu çalışmaya kazanma gibi görevleri var.

Bazen şu itirazla karşılaşılabiliyor: Komisyon sadece silah bırakma süreciyle sınırlı ve Kürt sorununun çözümü ve genel olarak demokratikleşmeyle ilgili herhangi bir yetkisi bulunmuyor. Seçimlere ve Meclise katılan, işçi ve emekçi halkın çıkarlarını gerçekten savunan hangi muhalif parti kendisini, önüne konulan kısıtlama ve sınırlamalara bağlıyor ki? Bu partilerin devlete ve düzene ‘Sınırlamalarınıza uyacağız’ diye verilmiş bir sözleri mi var? O halde sorun, Meclis bünyesinde yapılan her çalışmaya bu perspektifle katılmakla, ama bu çalışmanın Meclis çatısı altında kalmamasını sağlamakla, en ileri ve doğru kararların alınması için çaba göstermekle, halka da gerçekleri açıklamakla kendini ortaya koymaktadır. İyi Parti, Zafer Partisi gibi partilerin Kürt düşmanı ve ırkçı yaklaşımlarla -bir bölüm ulusalcıyı da bunlara eklemek gerekir- komisyonu “eleştirme”, AKP ve MHP’nin sorunu zamana yayma, oyalama ve demokrasi ve eşitlik temelinde çözülmesine karşı olma tutumları, herhalde komisyon çalışmasına karşı olmanın gerekçesi olmayacaktır.

Son zamanlarda “Diyarbakır’da barış, İstanbul’da savaş, doğuya demokrasi, batıya otokrasi” vb yaklaşımlar sıkça dillendirilir oldu. Bugün Kürt halkının temel taleplerinin kırıntı olarak karşılanması bile söz konusu değildir. Öcalan üzerindeki tecridin kısmen kaldırılması, zaten tahliye olması gereken, 30 yıldır cezaevlerinde bulunan insanların bırakılması sorunun çözümüne yönelik atılmış adımlar değildir. Bunlar ve uygulanmayan diğer mahkeme kararları az çok hukukun egemen olduğu bir ülkede zaten yapılması gereken uygulamalardır. Diğer taraftan doğuya, ya da Kürtlere demokrasi tanınacağının, ülkenin batısında otokrasinin uygulanacağının, ne akıl ve mantıkla ne de politik gerekçelerle savunulabilecek bir yanı vardır. Bu sorun ülkenin demokratikleşme sorununun en önemli parçalarından birisidir ve bırakalım çözülmesini, bunun tartışılmaya başlanması bile ülkedeki politik atmosferi değiştirecek bir özelliğe sahiptir. Erdoğan ve iktidarı da bunu çok iyi bilmektedir. Bildikleri içindir ki sorunu tartıştırmayarak, kapalı kapılar ardında, pazarlıklarla yürütmeyi tercih ederek, Kürtlerin bir kısmının mevcut statüyü onaylamasını sağlayarak bu sorunu “çözme” peşindedir. Oyalama, sürece yayma, beklenti halinde tutma bu taktiğin parçası olarak gündeme gelmektedir. Durum bu iken CHP Kürt sorununda bugün inisiyatif almayacak, DEM’le ve Kürt halkıyla ilişkilerini geliştirmeyecekse ne zaman geliştirecek? Ulusalcıların ve diğer gericilerin baskısı altında kalarak mı ülkede demokrasiyi sağlayacak?

Kürt halkının talepleri bellidir. Demokrasi temelinde eşitlik ve barışın sağlanması, kolektif haklarının tanınması -bunun pek çok biçimi bulunmaktadır ve Kürtler birlik yanlısı tutumlarını zaten açıklamışlardır- bu sorunun çözümünün temel taşlarıdır. Bunların sağlandığı bir ülkede halkın bir bölümüne demokrasi tanınması, diğeri üzerine diktatörlük uygulanması olanaklı mı? Kayyımların ve keyfi tutuklamaların DEM’le sınırlı kalmadığını, Kürt illerinde olanların batıda da olmaya başladığını ortadaki gerçekler zaten yeterince ortaya koymuyor mu? Tüm halkın demokrasi ve özgürlük talebi var ve bu talep temel ve hayati bir talep olduğu için her iki halkın mücadelesini birleştirme ve ortaklaştırma özelliğine sahip. Sorunun çözümü için kitle mücadelesi tayin edici öneme sahip ve ülkenin batısı hareketlenmişken, üstelik bu hareketlenmeye işçi sınıfının da ekonomik taleplerle sınırlı olsa da katılacağı yönünde belirtiler ortaya çıkmışken, doğusunun da kitle eylemleri olarak hareketlenmesi sonuç almayı kolaylaştıracak, iktidarın gerici hesaplarını boşa düşürecektir.

ABONE OL

Ahmet Yaşaroğlu

Komisyon sorunu
0:00 0:00
1.00x
0:00 / 0:00
1.00x

Evrensel'i Takip Et