Grev yasağına tepki yağıyor: Anayasa, AYM kararları, işçi iradesi yok sayılıyor
Maden işçilerinin grevi “milli güvenlik” gerekçesiyle yasaklandı. Sendikalar ve hukukçular, bu kararın Anayasa’ya aykırı olduğunu vurguladı: “Grev hakkı fiilen yok sayılıyor, mücadeleyle var edilmeli"

Fotoğraf: Dilek Omaklılar/EVRENSEL
Duygu Ayber Gültekin
[email protected]
Türkiye Maden İşçileri Sendikasının 1 Ağustos’ta başlatacağını duyurduğu grev, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan imzasıyla 60 gün süreyle ertelendi. Kararda gerekçe yine “Milli güvenliği bozucu nitelikte görülmesi.” oldu. Ancak işçi sendikalarından hukukçulara, akademisyenlerden meslek örgütlerine birçok kesimden bu karara sert tepkiler geldi.
Özkan Atar: İşçilerin grev hakkı yasaklarla bastırılamaz
Birleşik Metal-İş Genel Başkanı Özkan Atar, grev yasağını yalnızca Maden-İş’in değil, tüm işçi sınıfının mücadelesine vurulmuş bir darbe olarak niteledi. KÇP görüşmeleri yürüten konfederasyonları da eleştiren Atar, “Süreci hükümetle karşı karşıya gelmeden yürütmeye çalışan anlayış, sonunda grev yasaklarını meşrulaştıran bir noktaya savrulmuştur” dedi. Grev hakkının tanınmamasını kabul etmeyeceklerini vurgulayan Atar, şöyle devam etti:
“Metal işçileri olarak biz, yılın başında grev yasaklarının nasıl boşa düşürüleceğini gösterdik. Bugün de Türkiye işçi sınıfı bu saldırıya karşı koyacak güce, cesarete ve deneyime sahiptir. Yeter ki doğru bir önderlik ve mücadele birliği kurulsun. Yerli ve yabancı sermaye ve onların hükümeti kaybedecek, Türkiye işçi sınıfı kazanacak!”
Erinç Sağkan: AYM kararları hiçe sayılıyor
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan, grev hakkının millî güvenlik gerekçesiyle ertelenmesinin Anayasa’ya açıkça aykırı olduğunu belirtti. Sağkan, Anayasa Mahkemesi’nin hem 2015 tarihli Kristal-İş kararında hem de Birleşik Metal-İş kararında bu tür gerekçelerin somut dayanak olmaksızın kullanılamayacağını açıkça ortaya koyduğunu hatırlattı.
“O günden bu yana en az 14 grev aynı soyut gerekçelerle yasaklandı. Bu, Anayasa’nın 51. maddesinde güvence altına alınan sendika hakkının açık ihlalidir. Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını uygulamamak, hukuki güvenliği ortadan kaldırır. Grev hakkı, siyasi iradenin keyfine göre tanınan bir lütuf değildir.”
Murat Özveri: Grev hakkı fiilen yoktur
Çalışma ekonomisi uzmanı ve iş hukukçusu Murat Özveri ise Türkiye’de grev hakkının yalnızca kâğıt üzerinde kaldığını söyledi. “Grev hakkına iktidar saygı duymuyor. Etkili sonuçları olacak her grev, ‘milli güvenlik’ bahanesiyle yasaklanıyor. Bu uygulamalar keyfidir” diyen Özveri, muhalefetin de grev hakkına sahip çıkmadığını ifade etti: “Muhalefet belediyelerinde grev olunca iktidarı işaret ediyorlar, ama işçinin grev hakkını savunmuyorlar. İşverenler de yasadışı grev kırıcılığını meşru sayıyor. AYM grev yasağını hukuksuz buluyor, ama iktidar umursamıyor. Bu koşullarda özgür toplu pazarlık düzeninden, sendika hakkından bahsetmek hukuken ve fiilen mümkün değil.”
Özveri’ye göre işçiler önlerinde iki yol görüyor: Ya bu “grev hakkı varmış gibi yapılan” oyunu sineye çekip Yüksek Hakem Kurulunun dayatmalarına razı olacaklar, ya da sendika ve toplu sözleşme hakkını fiilen var etmek için mücadele edecekler.
Aziz Çelik: Ya teslimiyet ya mücadele
Prof. Dr. Aziz Çelik iktidarın asgari ücrette olduğu gibi, gerçekleşen enflasyona göre ücret artışı politikasını tamamen sona erdirmek istediğine dikkat çekti. Çelik, “Bunu asgari ücrette yaptılar, şimdi kamu işçilerine, ardından memurlara ve daha sonra MESS sözleşmesinde metal işçilerine dayatmaya çalışacaklar. Hükümetin ekonomi yönetimi, bırakın refah payını, gerçekleşen resmi enflasyona endeksli ücret artışlarına dahi tahammül edemiyor. Mesele budur. Gaddar bir ücret ve gelirler politikasının işaretleri bunlar. Türk-İş ve bağlı sendikalar için hâlâ onurlu bir çıkış yolu var: Hükümetin grev erteleme (yasaklama) kararlarını tanımamak, grev hakkını ve işçi haklarını savunmak için fiili meşru mücadele hattı. Tıpkı Bahar Eylemleri’nde olduğu gibi! Diğer yol ise teslimiyet" dedi.
Ahmet Ergin: Hukuki yol tıkalı, fiili mücadele açık
İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Ahmet Ergin erteleme şeklinde hayata geçirilen bu uygulamanın açık bir yasaklama olduğunu belirtti. Hukuken yapılabilecekleri sıralayan Ergin, “Danıştaya yürütmeyi durdurma talepli iptal davası açılacak. Danıştay üyelerinin dörtte biri bizzat cumhurbaşkanınca, dörtte üçü ise siyasi iktidarın tam kontrolündeki HSK tarafından seçiliyor. Danıştayın oluşumunu, yargının bağımsız olmadığını hatırlayıp; geçmiş benzer davalardaki kararları da dikkate alırsak ‘Danıştay yürütmeyi durdurma talebini reddedecek’ demek için kahin olmaya gerek yok. Sonrasında Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna itiraz hakkı var. İtirazdan da sonuç çıkmayacağı aşikar. İki ayrı aşamada idarenin cevabı beklenecek vs. derken 60 günlük süre dolacak. 60 günlük sürede anlaşma olmazsa, tekrar greve çıkma hakkı olmayan sendika, yetkisini sürdürmek için Yüksek Hakem Kuruluna başvurmak zorunda. Yüksek Hakem Kurulunun vereceği karar TİS hükmünde, tarafları bağlayıcı ve itiraz/dava konusu yapılamıyor. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun yürütmeyi durdurma talebini reddetmesi halinde Anayasa Mahkemesine sendika hakkının ihlal edilmesi nedeniyle başvurmak mümkün. Anayasa Mahkemesi Kristal-İş ve Birleşik Metal-İş başvurularında Anayasa’nın 51. maddesinde düzenlenen sendika hakkının ihlal edildiğine karar vermişti. Ancak bu kararlar başvurudan birkaç yıl sonra verildiği için ihlali tespitle sınırlı kaldı. Cumhurbaşkanlığı, AYM’nin sendika hakkının ihlal edildiğine ilişkin kararlarını da tanımadı ve aynı şekilde grev yasaklamaya devam ediyor” diye konuştu.
Hukuki haklılık açık olmasına rağmen hukuki yolla somut kazanım elde edilemediği durumda, işçiler ve sendikalar için anayasal sendika ve grev hakkına sahip çıkmaktan ve fiilen greve başlamaktan başka sonuç alıcı seçenek kalmadığını vurgulayan Ergin, “Metal işçileri ve Birleşik Metal-İş bu yolu denedi ve başarılı oldu. Maden işçileri ve diğer kamu işçileri neden başarılı olmasın” dedi.
Seyit Aslan: Yasa teklifi hayati önemde
Saray iktidarının, işçi ve emekçilerin hak arama mücadelelerinin hep karşısında durduğunu belirten Emek Partisi Genel Başkanı Seyit Aslan, “İşçi ve emekçiler, son 23 yılda ne kazandılarsa, yasaklara boyun eğmeden örgütlü mücadelelerinde ısrar ederek kazandılar” dedi.
“Barajsız sendika, yasaksız grev, güvenceli iş” kampanyasını hatırlatan Aslan, “Kampanyayla, Türkiye’nin dört bir yanından on binlerce işçi ve emekçiden toplanan imzalarla hazırlanarak Meclise sunulan yasa teklifi tam da bu nedenle, işçi sınıfımız için hayati önemde. İşçi sınıfının hakları Saray rejiminin, ‘tek adam’ın iki dudağı arasında olmasın diye” ifadelerini kullandı.
Gamze Taşçıer: Milli güvenlik sorunu olan ne?
CHP Genel Başkan Yardımcısı Gamze Taşçıer, “Milli güvenlik sorunu olan nedir diye sorulması gerekiyor. Asıl tehdit, önlenemeyen ölümler, ihmal edilen güvenlik önlemleri ve kuralsız çalışma düzenidir. Anayasa’da açıkça yer alan grev hakkı, Saray’dan çıkan bir kararla askıya alınıyor. Sendikal örgütlenme baskı altına alınıyor, emek mücadelesi susturulmak isteniyor. Bu baskı düzeni emeğe karşı yürütülen bilinçli bir sindirme politikasıdır. Emekçinin grev hakkı anayasal haktır. Yasaklayan da, yok sayan da bu suça ortaktır” dedi.
Toplumsal Özgürlük Partisi Sözcüler Kurulu Üyesi ve DEM Parti Mersin Milletvekili Perihan Koca “600 bin kamu işçisine sefalet ücretleri teklif eden iktidar grevleri de yasaklayarak Türkiye işçi sınıfına resmen savaş açmıştır. Ekmeği ve onuru için direnen tüm işçilerin yanındayız” dedi.
Tepkiler ortaklaştı: Grev yasağı meşru değil, mücadeleyle aşılır
Sendikalar, hukukçular ve emek örgütleri, grev yasağının sadece Maden-İş üyelerinin değil, Türkiye işçi sınıfının tamamının hakkını hedef aldığını vurguluyor. Grev hakkının Anayasa ile güvence altına alındığını hatırlatan tepkilerde, bu hakkın her seferinde soyut “milli güvenlik” gerekçesiyle askıya alınmasının açık bir hak gaspı olduğu ifade ediliyor.
Evrensel'i Takip Et