13 Haziran 2025 00:04

Bolluk ve refah mı, yoksulluk ve sefalet mi?

Halkın sorunlarına ilişkin yapılan her ciddi anket, onların birinci sorununun geçim merkezli olarak ekonomi olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Ekonominin halkı ilgilendiren ilk yönü hayat pahalılığı. Bu pahalılığa rağmen işçiler düşük ücretle çalıştırılmaya, asgari ücret açlık sınırının altında tutulmaya, memur maaşları yetersiz kalmaya, emekliler ise doğrudan doğruya açlığa ve sefalete itilmeye devam ediliyor. Ekonomi politikalarının tarıma yansımaları ise orta ve küçük üretim yapan çiftçilerin tarımsal girdi fiyatlarının -gübre, ilaç, mazot, yem vb- yüksekliği, buna karşın ürünlerine verilen düşük taban fiyatları, üretim masraflarının gelirlerinin altında kalması ve üretim yapamaz duruma gelmeleri, ya da ürettikleri ürünü tarlada bırakarak zararlarını azaltmak zorunda kalmaları biçiminde oluyor. Ekonominin bir de faizlerin yüksekliği, sanayi ve tarımdaki eksi büyüme gibi diğer sorunları var. Sanayi de işten çıkarılan işçi sayısı şimdiden 1.1 milyon oldu. Döviz ve faiz kıskacına sokulmuş bağımlı ekonomilerin yaşadığı tüm sorunlar ülke ekonomisinde de görülüyor ve krizler bu olgular tarafından tetikleniyor. Şimdilik bunları bir yana bırakalım ve bugünün diğer gerçeklerine dönelim.

Ülkeyi yöneten iktidar elbette bütün bunların farkında ve “çözümü” emekçi halkı daha da yoksullaştıran, buna karşın iş birlikçi büyük sermayeyi, emperyalist finans kurumlarını daha fazla semirten ekonomi programlarını kararlılıkla uygulamakta ısrarda buluyor. Son günlerde halkı sefalete iten ekonomi programının uygulanması için Şimşek’i göreve çağıran Erdoğan’dan ve kendi adıyla anılan programı yürüten Şimşek’ten iki ayrı “müjde” geldi. Şimşek, Dünya gazetesine verdiği röportajda, “Önümüzdeki döneme dair iyimser olmak için güçlü gerekçelere sahibiz. 2026 yılı refahın daha çok hissedildiği, fırsatların genişlediği ve ekonomik güvenin pekiştiği bir yıl olacak”  “müjdesini” vermiş. Saray vakanüvisti Selvi ise “Kabine toplantılarında ek yatırım ya da zam talebinde bulunan bakanlara Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu yıl Mehmet’i sıkıştırmayın. 2026 yılı refah yılı olacak” diyormuş”  “müjdesini” köşesinden duyurdu.

Halkı avutmak ve beklentiye sokmak için 2026 ve 2027 palavralarını bir yana bıkalım. İşçi ve emekçi halkın bugün acilen kendi durumlarını az da olsa düzeltecek adımların atılmasına ihtiyaçları var ve bunun etkili bir yolu da zamların durdurulması, ücret ve maaşlara seyyanen yüksek oranlı bir zam yapılması, yüksek enflasyonla eriyen ücret ve maaşlarındaki erimenin acilen önlenmesi. Elbette diğer bir sorun da asgari ücret ve temmuzda asgari ücrete insanca yaşamayı sağlayacak bir zammın yapılması. Buna karşın iktidar 2026 ve 27’yi işaret ederek, 2025’ten bir şey beklenmemesi gerektiğini, açlık ve sefalet koşullarının ağırlaşacağını ve derinleşip, yaygınlaşacağını alenen ilan etmiş durumda. İktidar sözleşmesi yaklaşan 600 bin civarındaki kamu emekçisine hiç umutlanmayın, sefalet koşulları devam edecek derken, büyük patronlara da düşük ücret dayatmasına devam etmeleri için direktif veriyor. Yani işçi sınıfı ve emekçi kitleler sermaye ve iktidarın kıskacına alınmaya devam edecek ve kıskaç onların boğazını her geçen gün biraz daha fazla sıkacak. Bugün yaptıkları, gelecekte yapacaklarının delili durumunda.

Şu açık ki: İktidar ve iş birlikçi büyük sermayenin işçi ve emekçi halka saldırıda bir tereddüdü yok ve onlar saldırılarına devam edecekler. Buna karşın, işçi ve emekçi halkın ekonomik ve politik taleplerini açık ve net bir biçimde ileri süren, onları etrafında birleştiren bir mücadele merkezleri yok. CHP’nin önderlik ettiği, halkın CHP’nin ileri sürdüğü kısmi ve dar politik ve ekonomik talepleri çok aşan isteklerle katıldığı bir halk hareketi var ve bu hareket şimdilik mücadelenin merkezine oturmuş durumda. CHP yönetimi doğrudan kendi varlığını da tehdit eden iktidara karşı, halkın ve gençliğin zorlamasıyla öne itildi ve hareketin başına geçti. Şimdilik elde olan bu! Eğer durum buysa yapılacak olan da bellidir. Bu hareketin, güçlenmesi, yaygınlaşması, direnç ve kararlılık kazanmasını sağlamak, dar politik taleplerini genişleterek, itibar etmediği ekonomik talepleri içererek, kitle tabanının daha fazla genişletilmesi için çaba göstermek, bu halk hareketinin içinde demokrasi, özgürlük ve halkçı bir ekonomiyi savunan güçlü bir mihrak oluşturmak. Başka bir ifade ile hareketin içinde tutarlı, devrimci bir merkez oluşturarak, onun mücadelesini sonuna kadar götürmesini sağlamaya çalışmak.

Bunun nedeni açıktır: sosyalizmi devrimci amaçlarla savunanların önlerinde gelişen hareketi beğenip, beğenmeme, onun eksik ve zaaflarını işaret ederek ondan uzak durma, tereddüt yayma lüksü yoktur. Harekete katılmak ve onun tutarlı bir biçimde geliştirmek ve sonuna kadar götürmek için mücadele etmek gerekir. Bu aynı zamanda onların işçi ve halk hareketi içinde güç toplamalarının da tek yoludur. Aslında gençlik bu yolun işaretini de verdi. Şimdi zaman yazın rehavetine kapılmadan mücadeleyi körükleme zamanı. Çünkü iktidarın pek çok ciddi saldırısını bu zamanlarda yaptığı tecrübelerle sabittir.

ABONE OL

Ahmet Yaşaroğlu

Bolluk ve refah mı, yoksulluk ve sefalet mi?
0:00 0:00
1.00x
0:00 / 0:00
1.00x

Evrensel'i Takip Et