Başarısızlığın gücü
Ülkemizdeki futbol taraftarlığı kültüründe başarısızlıkları olgunlukla sindirmenin yeri yok. Başarısızlığın ardından illaki oyuncular arasından sorumlu ya da sorumlular bulunur ve linç edilirler.
Taraftarlar, futbolun bir takım oyunu olduğu gerçeğini kavrayamadıkları için skorları kişilere bağlamanın bu oyunun özüne aykırı bir tutum olduğunu da algılayamıyorlar. Oysaki başarı gibi başarısızlık da takımın yani kolektif çabanın ürünüdür, tek tek oyuncuların değil. Bizim futbol kültürümüzde ise başarılardan kahraman, başarısızlıklardan ise suçlu çıkarmak adettendir…
Sosyal medya günümüzde hakaret, nefret, tehdit söylemlerinin başta gelen aracı durumunda. Klavye başında birbirini gaza getiren lümpen tipler, hakaret bir yana yenilginin sorumlusu olarak gördükleri oyuncuları aileleriyle birlikte tehdit etmeye kadar götürebiliyorlar linç işini.
Beşiktaş’a geçtiğimiz sezonun devre arasında gelen 19 yaşındaki Futbolcu Keny Arroyo ile 24 yaşındaki yeni transfer David Jurasek, Shaktar Donetsk maçındaki performansları nedeniyle sosyal medyada küfürlü eleştirilere maruz kaldı. Öyle ki, linççi güruhun saldırıların ardından Jurasek ve Arroyo sosyal medya hesaplarını kapatmak zorunda kaldı...
Evet, aslında biz oyunu değil, kazanmayı seviyoruz. Futbol kültürümüzü ve bu oyunu algılayış biçimimizi endüstrinin dayattığı mutlak kazanma arzusu belirliyor. Bu yüzden futbolun üç ihtimalli bir oyun olduğu, başarılı olmak kadar başarısızlığın da oyunun doğal bir parçası olarak kabul edilmesi gerektiği gerçeğini bir türlü içselleştiremiyoruz.
Taraftarların bu katı tutumu, oyunun duygusal yüküyle, endüstrinin kazanmacı baskısı arasındaki gerilimden kaynaklanıyor. Genç oyunculara yönelik linç girişimi bu gerilimin son derece yıpratıcı etkiye sahip olabileceğini gösteriyor.
Tuttuğu takımla sağlıklı bağ kurmayı beceremeyen taraftarlar, oyuncuların kültürel, sosyal, psikolojik pek çok faktörden etkilenebileceklerini göz ardı ediyorlar. Bu bakış açısıyla da özellikle genç oyuncuların hata yaparak ve yaptıkları hatalardan ders çıkararak gelişebilecekleri, tecrübe denen şeyin tam da bu olduğu gerçeğini ıskalıyorlar.
Hakaret, öfke, tehdit içeren eleştirilerin ve linç girişimlerinin, genç oyuncular üzerinde ciddi psikolojik baskı yaratabileceğini düşünemiyorlar.
Futbolun özünde rekabet kadar dayanışma ve sabır da var ama taraftarların önemli bir kısmı endüstrinin dayattığı kazanmacı anlayışın yanında bu değerleri hiç umursamıyor. Sabır ve empatinin oyuncuların gelişim sürecinde oynayacağı rolün farkında değiller.
Taraftarlar, oyunculara moral vermekten çok onların açığını, eksiğini, kusurunu yakalamaya çalışıyor. Performansını beğenmedikleri oyuncuları suçlamak, yargılamak ve cezalandırmak taraftarlar için çok kolay. Hele ki ellerinin altında sosyal medya gibi bir mecra varsa...
Bu oyunu, skordan bağımsız olarak, oynayan ve izleyen herkesin gelişimine katkı sunacak bir aktivite haline getirmek ana hedef olmalı. Bunun için de oyuna, türlü gerilim unsurlarıyla çevrelenmiş mevcut kazanmacı kültürün yerine dayanışma, yardımlaşma, empati, anlayış gibi değerlerle donanmış yeni bir kültürü hakim kılmak şart.
Bu bağlamda dünyanın en önde gelen teknik direktörlerinden biri olan Pep Guardiola’nın başarısızlık üzerine söylediği sözler çok değerli.
Yenilginin ve hataların, gelişimin doğal bir parçası olduğunu vurgulayan Guardiola’ya göre başarısızlık, öğrenme ve gelişim için önemli bir fırsat anlamına geliyor. Guardiola, başarısızlığın bir felaket olarak görülmesi ve mazeretlerle örtülmesi yerine, ondan ders çıkarılması gerektiğine ve mazeretlerin gelişimin önündeki en büyük engellerden biri olduğuna dikkat çekiyor. Ona göre başarısızlık, gelişimin bir basamağı.
“Başarısızlık öğrenmektir, bu yüzden başarısızlığı seviyorum, bazen kazanırsın, bazen öğrenirsin” şeklindeki sözleri onun futbol felsefesini özetliyor.
Mükemmellik beklentisinin gerçekçilikten uzak olduğunu belirten Guardiola, hataların genç oyuncuların gelişim sürecinin bir parçası olduğunu, bu nedenle gençlere sabır ve zaman tanınması gerektiğini savunuyor…
Günümüzde futbol kazanmak ve ticari beklentiler adına yapılanlarla kin, nefret, düşmanlık aracına dönüşüp alabildiğine yozlaşmış, kirlenmiş durumda. Oyuna, sporun doğasına/özüne uygun nitelik kazandırılmak isteniyorsa, Guardiola’nın söylediklerine kulak vermek gerekiyor.
Evrensel'i Takip Et