Göndermeli kutlamalar
Şampiyon olmuşsun, lakin bu büyük sevinci coşkuyla doya doya kutlamak mutlu olmana yetmiyor. En mutlu olunması gereken böyle özel bir günde bile illaki rakiplerine göndermede bulunacak, laf çarpacak ve aklınca böyle yaparak taraftarlarını daha fazla mutlu edeceksin.
Galatasaray Başkanı Dursun Özbek şampiyonluk kutlamaları sırasında, iyi insanların karşılarına çıkan tüm kötülüklere rağmen elde ettikleri zaferi kutladıklarını söyledi. Şampiyonluğun keyfini çıkarmak varken “iyi-kötü” kavramları üzerinden gerginliği kışkırtıcı böyle laflara ne diye gerek duyulur ki?
Kulüpleri “iyiler-kötüler” şeklinde etiketlemek hiç kimse için hayırlı sonuçlar doğurmaz. Bir kulüp başkanının bu tür subjektif yargılarının fanatik taraftarlar dışında hiç kimsenin nazarında bir değeri olamaz zaten. Dursun Özbek iyiyi, kötüyü belirleme hakkının/yetkisinin kendisinde olduğuna inanıyor anlaşılan…
Diğer yandan basketbolda Fenerbahçe’nin EuroLeague şampiyonluğuna ulaşmasının ardından Takım Kaptanı Melih Mahmutoğlu da yaptığı açıklamalarda Galatasaray’a göndermede bulunmadan edemedi. O da kaptanlığın hakkını verip taraftarların gözünde yücelmek adına gereksiz söylemlerle şampiyonluğun elde edilmesi ve kutlanması üzerinden kendince Galatasaray’ı aşağılamaya çalıştı.
Final sonrasında, Galatasaray’ın Süper Ligi siyasi iktidarla kurduğu yakın ilişki sayesinde kazandığını ima eden açıklamasını yaparken tabii Ali Koç’un final maçı başlamadan hemen önce iktidarın önde gelen kişileriyle kameralara verdiği samimi pozlardan haberi yoktu…
Melih Mahmutoğlu ayrıca kendi şampiyonluk kutlamalarının, Galatasaray’ın kutlamalarını gölgede bırakacak kadar muhteşem olacağını dile getirmekten de geri durmadı. Kutlama kıyaslamasıyla “en büyük” olduklarını kanıtlama peşinde. Kaptanlığın hakkı daha nasıl verilir ki?
Ne de olsa artık itibarın, eğlencede ve eğlencenin teşhirinde arandığı zamanlardayız…
Gerilimden uzak kalmayı bir türlü beceremeyen ve bitmez tükenmez komplekslerini en mutlu anlarında dahi dile getirme ihtiyacı hissedenlere söylenecek en iyi söz, “Tamam kardeşim, şampiyon olmayı en çok siz hak ettiniz, şampiyonluğu en coşkulu, en görkemli siz kutladınız, kutlamalarda en çok siz eğlendiniz” olur herhalde…
Tabii yöneticilerin, sporcuların bu tür konuşmalarının tribünlerde olduğu gibi sokaktaki karşılığı da bambaşka oluyor. Sürekli kışkırtılan fanatizm sonucunda şuur yoksunu, elde ettikleri başarıdan çok, rakiplerinin başarısızlığıyla mutlu olan ve saldırganlığı taraftarlığın olmazsa olmazı olarak gören bir taraftar tipi yaratıldı.
Kutlamalara katılan ve aralarında kadınlarla, çocukların da bulunduğu on binlerce kişinin coşkuyla haykırdığı cinsiyetçi küfür içeren tezahüratlar işin ne kadar endişe verici ve tehlikeli hale ulaştığını gösteriyor.
Yılda yaklaşık 500 kadının erkekler tarafından katledildiği bir ülkede kadınların bu tezahüratlara eşlik etmesi ne kadar vahimse, çocukların bu tezahüratlar aracılığıyla geleceğin potansiyel canileri haline getirilmesi o denli ürkütücü.
Sporla ilişkimiz son derece sorunlu. Spor adına ettiğimiz laflar, sergilediğimiz tavırlar, davranışlar spor kültürünün tamamen dışında. Ve elbette spor kültürünün zayıflığı oranında, spor dışı unsurların işin içine girip hakimiyet kurması kolaylaşıyor. Sonuçta, işin en keyifli, en eğlenceli kısmını oluşturması gereken şampiyonluk kutlamalarını bile kışkırtma dalgasıyla birlikte bir gerilim unsuruna dönüştürebiliyoruz…
Evrensel'i Takip Et