22 Mayıs 2025 00:02

En büyük biziz, başka büyük yok!

Futbolu algılama şeklimiz endişe kaynağı olabilecek kadar sorunlu.

Bu, en çok tezahüratlarda kendisini gösteriyor. Söz gelimi en sık duyduğumuz tezahüratlardan birisi “En büyük biziz, başka büyük yok.” Aslında, cinsiyetçi küfürler içeren diğer tezahüratların yanında bunun çok naif kaldığını da belirtmek lazım.

Bu tezahüratta görüldüğü gibi en büyük olmak bizi yeterince kesmiyor, tatmin etmiyor ve bu nedenle bir de bizden başka büyük olmadığını vurgulama ihtiyacı hissediyoruz.

Tek büyük olma arzusu, sporun özüne/ruhuna ters düşme anlamında ne kadar tuhafsa, başka büyük olmadığını iddia etmek de en az onun kadar tuhaf.

Bu aynı zamanda kendisine bakmakla yetinmemenin ve diğerlerine kötücül gözle bakmayı, onları küçümsemek, aşağılamak, yok saymak için fırsat aramayı alışkanlık haline getirmiş olmanın göstergesi. Ne yazık ki bizde herkes, kendisinden çok başkalarına bakıyor, bir falso, bir açık yakalama umuduyla kendisinden çok başkalarıyla ilgileniyor. Bundaki amaç elbette, başarısızlığın sebebini başkalarının yapıp ettiklerine yükleyip sorumluluktan kurtulmak…

Evet, kendimizi yüceltmek bize yetmiyor. Bunun üstüne rakiplerimizi küçümsemeden, aşağılamadan ya da yok saymadan rahat edemiyoruz.

Başka büyüklerin var olabileceğini kabul edememenin sağlıklı bir bakış olduğu söylenebilir mi? Tek büyük olma arzusu ya da iddiası saplantıdan başka ne anlama gelir ki?

Hem büyüklüğün ölçüsü nedir? Rekabet ve kazanma odaklı mevcut anlayışa göre elbette elde edilen şampiyonluklar, kupalar.

Ancak asıl büyüklük, sporu özüne uygun biçimde sağlık, oyun, eğlence hedefi doğrultusunda keyif alarak/vererek icra edip insanların bedensel, zihinsel ve ruhsal gelişimine katkı sağlayabilmek yani kısacası sporu, insanların sağlıklı, mutlu bireyler olarak hayatlarını sürdürmelerinin aracı haline getirmeyi başarabilmektir.

Şampiyonluklar ve kupalar ancak daha sonraki hedefler olabilir.

Lakin, devasa rantlar üretebilme potansiyelinin keşfedilmesinden ve bunun sonucunda endüstriyel bir faaliyete dönüşmesinden bu yana futbol sadece bizde değil, neredeyse tüm dünyada olumlu insani değerleri aşındıran, insanların birbirleriyle ve hayatla olan ilişkisi üzerinde yozlaştırıcı, yabancılaştırıcı etki yaratan bir nitelik kazanmış durumda.

Endüstri, sürekli olarak kışkırttığı rekabet ve fanatizm üzerinden futbolun gördüğü büyük ilgiyi ranta çevirmenin peşinde koşarken, diğer yandan kazanmak adına ahlak dışı olanlar da dahil olmak üzere her yolun, her yöntemin kabul edilebilir görüldüğü çarpık bir spor anlayışını insanlara dayatıyor. Dolayısıyla manipülasyon, baskı, tehdit, kışkırtma, sahtekarlık gibi etik dışı edimler artık neredeyse oyunun doğal bir parçası sayılıyor.

Kazanmanın tek hedef olarak belirlenmesi ve bu hedef doğrultusunda ortaya konan mücadelenin ahlaki kaygılardan tamamen soyutlanması sonucunda nefretten düşmanlığa, cinsiyetçilikten ırkçılığa, provokasyon ve taşkınlıktan fiziksel şiddete kadar her türlü melanet oyunda fütursuzca boy gösterebiliyor…

Taraftar kitleleri şampiyonluğa öylesine güçlü bir şekilde koşullandırılıyorlar ki, şampiyonluk kazanılmadan geçen dönemler insanlar üzerinde travma boyutuna ulaşan üzüntüler yaratabiliyor. Büyükler bir yana 10 yaş civarındaki çocukların dahi “Ömrümde şampiyonluk yaşamadım” sızlanması eşliğinde büyük üzüntü yaşadığına tanık olmak, endişe verici.

Ne var ki spordaki bu mutlak kazanma çılgınlığı içinde çocukların yaşadığı travmaları ne gören var ne de sorun eden. Sorun etmek bir yana taraftarların çoğu çocuğunun da fanatik taraftar olabilmesi adına elinden geleni yapmaktan geri durmuyor.

Her geçen gün şunu daha iyi anlıyoruz ki futbolu, sporun özüne uygun içerikle donatmak büyük önem taşıyor. Aksi takdirde bu oyunu ciddi bir gerilim ve üzüntü kaynağı olmaktan hiçbir zaman kurtaramayız…

ABONE OL

Mehmet Özyazanlar

En büyük biziz, başka büyük yok!
0:00 0:00
1.00x
0:00 / 0:00
1.00x

Evrensel'i Takip Et