7 Mart 2025 03:10

8 Mart’ta umudu mücadelede, mücadeleyi birliğimizde bulacağız

Bugüne kadar sahip olduğumuz her şey mücadelelerle var edildi. Eğer ellerimizle var ettiklerimiz yıkılmaya çalışılıyorsa, bunu engellemek de bizim sorumluluğumuzda.

8 Mart’ta umudu mücadelede, mücadeleyi birliğimizde bulacağız

Kaynak: Max Pixel

Dünyanın dört bir yanında, kadınların elleri bir mücadele gününün etrafında birleşiyor. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, genç kadınların adımlarını izlediği yolların, kampüslerde yankı bulan seslerinin ve etraflarını saran baskı ve şiddetin karanlığını yarmanın günü.  8 Mart’ın tarihselliğinin içerdiği her bir hikâye, emekçi kadınların hak arayışı ve bu yolda verdikleri mücadeleyle buluşuyor. Bugün, bu mücadele rotamızı çiziyor.

Rotamız: Kadın Mücadelesi

2025, aile yılı olarak ilan edildi. Sömürünün, baskının son derece arttığı hepimizin yoksullukla adeta savaştığı yıla aile yılı denildi, çünkü tek adam iktidarı OVP’nin de üçüncü yılına girdiğimiz bu dönemlerde ortaya koyduğu sömürü programını aileden başlayarak garanti altına almayı hedefliyor.  Yeni yasa tasarısıyla “Genel ahlaka aykırı tutum ve davranış’” gibi muğlak ifadelerle cinsiyet eşitsizliği derinleştiriliyor, biyolojik cinsiyet kanun kabul edilerek LGBTİ’ler topa tutuluyor. Kadınların mücadelesiyle daha eşitlikçi hal getirdiği medeni kanun bir süredir hedefe konuyor. Tek adam yönetiminin baskı ve saldırı politikalarının artması, yalnızca Türkiye’deki değil, tüm dünyadaki gelişmelerle bağ içinde. Kapitalizmin temel yapılarından biri, kadın emeğinin ucuz iş gücü olarak sömürülmesidir. Çoğunlukla düşük ücretli, yoğun çalışma gerektiren işlerde emeğin değerini daha da düşüktür. Örneğin, tekstil işçileri, kimi fabrikalarda günde 15 saniyelik üretiminin karşılığını alarak bir aylık maaşlarını çıkartır. Kadınların emeği, kapitalistlerin kârını artırmak için harcanırken, şiddetle pekiştirilen bir yaşamın da parçası haline gelir.

Kadınların işyerinde ve evde karşılaştığı şiddet, bu sömürünün bir yansımasıdır. Ev içindeki şiddet, sadece ailevi bir sorun değil, kapitalizmin ürettiği bir olgudur. Kadınlar; hem evlerinde hem de işyerlerinde sadece düşük ücretlerle değil aynı zamanda psikolojik ve fiziksel şiddetle de boğuşarak hayatta kalma mücadelesi verirler. Bu durum, sadece onların ekonomik haklarını kısıtlamakla kalmaz, aynı zamanda özgürlüklerini ve insanca yaşamayı hak ettikleri yaşam alanlarını da ellerinden alır. Kadınların şiddetle sınavı, kapitalist sistemin çarklarının dönmeye devam etmesi için bir zorunluluktur.

Tek adamın kadınlarla derdi nedir?

Erdoğan yönetiminin kadınlar üzerindeki baskıyı artırma politikaları, burjuvazinin ve iktidarın siyasal gücünü pekiştirmeye yönelik bir taktiktir. Aile yılı ilanı, tek adam yönetiminin kadınların toplumsal alandaki varlıklarını sınırlandırma çabalarının bir yansımasıdır. Kadınların güvencesiz işlerde çalıştırılması, düşük ücrete mahkûm edilmesi ve haklarının savunulmasının engellenmesi, bu düzenin temel amaçlarından biridir. Bu baskılar, yalnızca kadınların sesini kısmakla kalmaz, aynı zamanda toplumsal değişimi engelleme çabasıdır. İktidar, bu mücadeleyi engellemek için kadınların hakları üzerinden gerici yasalar ve söylemler üretir, kadınların haklarını yok sayan politikalarla bu düzeni devam ettirmeye çalışır. Mevcut düzenin devamını sağlamaya çalışır. Devletin gücü, kadınların daha fazla ses çıkaramaması için seferber edilir; çünkü kadınların bir araya gelerek, toplumsal değişimin lokomotifi olmaları, egemen güçlerin varlığını tehdit eder.

Dolayısıyla bugün kadınların ikincil konumu gerek üretim gerekse bütün bir toplumsal üretimin sürdürülebilmesi için gerekli olan toplumsal yeniden üretimin düzeneği içerisinde somut bir yere dayanıyor. Bu düzenin devamlılığı için atılan adımlar ise kadınların karşısına bazen bir yasanın uygulanmaması, bazen esnek ve güvencesiz çalışma, bazen faillere verilen ceza indirimleri, bazense kendi özel hayatının aile, devlet ve benzeri tüm erkler tarafından denetleniyor oluşuyla çıkıyor. Tek adamsa elindeki tüm güçleri bu baskıyı artırmak, kadınların mücadelesini bölmek ve yıpratmak için bir fırsat olarak kullanıyor. Yaratılan makbul kadın tipolojisine uygun bir eğitim programını, aile öğretilerini yaygınlaştırıp uygulamak üzere harekete geçiyor. Son zamanlarda oldukça popüler olan “Hasçelikler and the city” isimli amatör internet dizisinde hiç görmediğimiz bir “Bayram abi”, memlekete gitmiş olan ebeveynler bile otoriteleriyle kızlarının “ahlakını” korumaya devam ediyorlar. Gerçekçi bulunduğu için beğenilen dizide duyduğumuz bu replikler de bize okulda, evde, iş yerinde karşılaştığımız baskıları hatırlattığı için belki de daha fazla etkiliyor.

Bir gün değil her gün mücadele!

Umudu mücadelede, mücadeleyi de birliğimizde bulacağız. Peki ama bu nasıl olacak? Nasıl her sorunu çözmek için bir araca ihtiyaç varsa, kadınların da mücadelelerini büyütebilmek için çeşitli örgütlere ihtiyacı var. Bu bazen politik bir örgüt, bazen bir kadın araştırmaları kulübü, bazense bir okuma grubu olabilir. Yan yana gelmek için çokça bahanemiz var, sorunlarımız belli ve öyle bir noktaya geldik ki kaldığımız yurtlarda çamaşır makinelerinin tamir edilebilmesinden, çamaşırlarımızın yıkabilmesinden bile biz sorumluyuz. O halde birliğimizi büyüteceğiz, ortak sorunlarla ortak mücadele edeceğiz.

Baskılar hayatımızı kuşatırken görüyoruz ki ne okumak ne daha iyi işlerde çalışmak, kendimizi kurtarmak için debelenmek bizi tam anlamıyla bu baskılardan azade kılamıyor. Ancak yan yana geldiğimiz birlikteliklerimizi büyüttüğümüz anlarda bir heyecan seli başlıyor, işte o zaman kurtuluşa yakın olduğumuzu hissediyoruz. Günün sonunda hep ataerkil bir sistem olmuş ve hep de öyle kalacak olan kapitalizmden kaçmak mümkün değil; ama onu yıkmak, mücadelemizle baskı noktaları oluşturmak mümkün. Çünkü bugüne kadar imzalan bütün sözleşmeler, ceza indiriminden dönen bütün dava kararları, kurulan bütün CİTÖK’ler de yine mücadelemizle var edildi. Bugün eğer ellerimizle var ettiklerimiz yıkılmaya çalışılıyorsa, bunu engellemek de bizim sorumluluğumuzda.

O halde bütün olumsuz koşullara rağmen birbirimizin elinden tutacağız. Biliyoruz ki “Cezasızlık, şiddet, yoksulluk düzenine karşı gücümüz birliğimiz!”. Birçok kişi cesareti korkusuzlukla karıştırır. Oysa korkusuzluk tek başına gerçekçi değildir. Korku rejimin bir aracıdır, ve ancak eylemle ortadan kalkar. Çünkü insan ya bilmediği şeyden ya da zarar verici olanın bilgisinden korkar. Oysaki el ele vermiş olan kadınlara hiçbir kuvvet zarar veremez. Bu 8 Mart’ta el ele korkularımızı yıkalım, kadınların cesaretini meydanlarda gösterelim, yarın ve her gün dayanışmamızla!

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Borsa İstanbul’da işlem gören ve 2024 yılında 3.6 trilyon TL gelir elde eden 100 büyük şirketten 62.5 milyar TL tutarında vergi tahsil edilmedi.

Türkiye’nin en zengin 10 ismine ait sadece 8 şirketin toplam 18 milyar TL’lik vergi borcu ertelendi.

Çevre Bakanı Kurum’un Emlak Konut Genel Müdürlüğü döneminde özelleştirilen Emlak Konut’tan tahsil edilmesi gereken 6.9 milyar TL tutarında vergi alacağı ertelendi.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
MEB’in tarikatlardan sonra Ülkü Ocaklarıyla protokol imzalamasının ardından Ülkü Ocaklarının okullarda düzenlediği etkinliklerin propaganda ve eleman kazanmaya dönüştüğü iddiaları gündeme geldi

Evrensel'i Takip Et