Trump’ın 100 günü: Amerikan faşizminin süregelen mirası

Fotoğraf: Beyaz Saray
2025 1 Mayıs’ı işçilerin ve muhalif örgüt ve grupların alanlarda Trump iktidarı karşıtlığı ortak paydasında buluşmasıyla ABD’de yakın tarihin en kitlesel ve yaygın eylemlerine sahne oldu. 1 Mayıs haftası aynı zamanda Trump’ın ilk 100 gününü tamamladığı haftaydı. Amerikan medyası ve siyasetindeki “ilk 100 gün” fetişi sayesinde herkes ‘100 gün analizleri’ne girişiyor. Muhalif medya da ‘30’ların Avrupa’sının yükselen faşizmine göndermelerle dolu. Bugünkü Trump’ın işçi, emekçi, göçmen ve kadın düşmanı iktidarının kökenleri de benzerlikleri de Avrupa faşizminden önce bizzat Amerikan faşizminde mevcut.
Trump’ın ilk 100 gününde İsrail eliyle devam ettirilen soykırım, göçmenlerin kaçırılarak sınır dışı edilmesi, kadınların özgürlüklerine saldırılar, siyahlara ve göçmenlere karşı yürütülen ırkçı kampanyalar, kamuda girişilen kıyımlar Amerika’nın yerel hakları soykırımı, siyahları köleleştirmesi, emekçi düşmanı ve beyaz üstünlükçü yasaları ve uygulamaları tarihinden bağımsız, sanki ABD liberallerin hikayelerindeki özgürlükler ülkesiymiş gibi, Avrupa’ya bakarak değerlendiriliyor. Geçtiğimiz yıl Gerold Horne ve Anthony Ballas da örneğin, solcu, liberal diye bilinen “Yeni Cumhuriyet” dergisinin, Trump ve seçimlerden başka her şeye kör “Amerikan faşizmi nasıl görünürdü” başlıklı, yani eğer faşizm Amerika’ya gelecek olsa nasıl bir şeye benzerdi minvalli yazısını aynı yerden eleştiriyordu[1]; Amerikan faşizmi zaten hep buradaydı. “İlk 100 gün” furyasına biz de katılalım, bakalım özetle neler olmuş.
- Trump ikinci kez geldiği Beyaz Saray’daki ilk gününde rekor sayıda (40) kararname yayımladı. Çoğu göstermelik, bir kısmi mahkemelerce iptal edilmiş, bir kısmının da mahkeme süreçleri devam eden bu emirlerin çoğu, emekçilere, göçmenlere, kadınlara, LGBTQ+ bireylere düşman emirlerdi.
- Birinci haftası dolar dolmaz kamu emekçilerini, üniversiteleri ve kâr amacı gütmeyen birçok kurum ve kuruluşu etkileyen milyarlarca dolarlık kredi, hibe ve bütçe donduruldu.
- Birinci ayı dolmadan dünyanın en zengini Elon Musk’ın başında olduğu “Verimlilik Departmanı” milyonlarca vatandaşın tüm bilgilerine erişmeye ve on binlerce kamu emekçisini işinden edecek çalışmalarına başladı. İkinci ayı dolmadan da kamuda ilk işten çıkarmalar başladı. Üçüncü ayı dolduğunda Eğitim Bakanlığını parçalayıp içini boşaltmayı, fiilen kapatıp bütün fonksiyonlarını özel okullara ve şirketlere devretmeyi hedefleyen, “Eğitimi Geliştirme” kararnamesi yayımlandı.
- Yine ilk ayında göçmen bürosunun tehlikeli diye fişlediği göçmenlerin Guantanamo Üssüne sevkleri başladı. Bu tip sevkler daha sonra El Salvador, Panama ve Kosta Rika’daki hapishanelere devam etti. Mart ayı başında, yasal statülerine bakılmaksızın, özellikle seçilmiş bir grup Filistin yanlısı öğrenci kaçırılıp sınır dışı edilmeye başlandı. Aynı tarihlerde hükümetin kafasına göre istediği göçmeni ‘dış politikaya karşı’ diye yollayabilmesinin önünü açan 1798 tarihli bir yasa devreye sokuldu. Geçtiğimiz ay bu yasanın kullanılmasını Anayasa Mahkemesi de onaylayıp kapitalizmde “hukukun üstünlüğü” ilkesinin ne anlama geldiğini tekrar göstermiş oldu. Nisan sonunda ise göçmen bürosunun hedefindeki bir göçmeni koruduğu iddiasıyla Milwaukee’de federal bir yargıcın tutuklanmasına kadar vardı, hukukun üstünlüğü.
- Daha birinci gün açıklanmaya başlanan gümrük vergileri politikaları Çin’i direkt hedef alarak, diğer ülkeleri de ABD çıkarları doğrultusunda pazarlık yarışına zorlayarak devam etti. Temelinde ABD kapitalistlerinin kendi göreli hakimiyetinin azalmaya başlayacağını görmesi ve bu akışı durdurup hakimiyetini korumak ve arttırmak istemesinin yattığı bu gümrük politikaları diğer yanda savaş ve işgal sopası sallayarak devam ediyor.
- İlk ayda İsrail’e cılız da olsa sesini çıkardı diye Uluslararası Ceza Mahkemesi ve başsavcısına yaptırım kararları açıklandı. Gazze’de bir ateşkes sağlansa da önce İsrail’in bu ateşkesi her gün ihlal etmesine sonra da ateşkesi yırtıp atmasına göz yumuldu. Daha şubat başında Trump, ABD’nin Gazze’yi devralıp “Orta Doğu’nun Rivierası” yapma planlarından bahsediyordu. İsrail ABD’nin doğu Akdeniz pazarlarının, ticaret yollarının ve Levant’ta yeni bulunan petrol ve gaz yataklarının kontrolü için kritik önemde bir karakol. Suriye’nin ele geçirilmesi ve Lübnan Hizbullah’ının zayıflatılması sonrası bugün bu planların önündeki en büyük engel hâlâ Filistinliler ve direniş ekseninden kalanlar.
- Rusya ve Çin blokunu bir süre de olsa ayırmayı ve Ukrayna’nın yer altı zenginliklerine el koymayı hedefleyen Rusya-Ukrayna barışına yönelik politikalar şubat ayında Trump ve yardımcısının Ukrayna Başkanı Zelenskiy’yi fırçalamasıyla sembolleşti. Aynı anda İran savaşla tehdit ediliyor ve Grönland’ı satın alma ve Panama Kanalı’nı işgal etme planları yapılıyor.
- Mart sonunda seçmen kayıt kurallarını düzenleme yetkisini Kongre ve eyaletlerden alıp iktidara vermeyi öngören, özellikle yoksulları, siyahları, yeni vatandaş olmuş göçmenleri sandıktan uzaklaştırma hevesli “Amerikan Seçimlerinin Bütünlüğünü/Doğruluğunu Sürdürme ve Koruma” Kararnamesi yayımlandı. (Kararname şimdilik federal mahkemelerce engellendi.)
- Nisan başında doğum kontrolü, kanser taramaları, cinsel yolla bulaşan hastalıklar için test, tedavi ve diğer önleyici sağlık hizmetlerine erişim sağlayan üreme sağlığı bakım kuruluşlarına verilmesi gereken milyonlarca dolarlık hibe ve fonlar donduruldu. Okullara eğer pozitif ayrımcılık politikalarına devam ederlerse fonlarının kesileceği tehdidini içeren mektuplar gönderildi.
Bütün bu politika ve uygulamaları bir kişinin karakteri, bir seçimin sonucu diye değerlendirip Trump’ı Hitler ve Mussolini ile, bugünleri de ’30’lar Avrupa’sıyla kıyaslamadan önce Trump’ın bizzat ABD’nin kurucu ataları diye anılan başkanlarla benzerliğine; yerlilerin soykırımından Afrikalıların köleleştirilmesine, Jim Crow yasalarından Ku Klux Klanlara, Vietnam’dan Suriye’ye süregelen dönemlerle bağına ve sürekliliğine bakmak lazım. Trump Hitler’den önce, Tocqueville’nin özgürlüklerin merkezi diye kutladığı Amerika’nın o dönemki başkanı Andrew Jackson’a benzer.
[1] Horne, Gerald ve Anthony Ballas (2024). “What American Fascism has Already Looked Like, ” Peace, Land, and Bread.
Evrensel'i Takip Et