4 Mayıs 2025 00:08

NATO ve Türkiye...

NATO, siyasal amaçlara da sahip bir askeri anlaşma örgütü. Bütün askeri örgütler, kendilerini “savunma” amacıyla tanımlar. Askerlikle ilgili bütün bakanlıklar, ne hikmetse, hep “savunma” bakanlığıdır, bütün ordular da ülkelerini “savunma” amacıyla örgütlenmiştir. Dünyada hiç saldırgan yoktur! Ne saldırı amacıyla kurulmuş bakanlık vardır ne de ordu. Tümü savunma içindir!

Emperyalist bir devletin bakanlığı ya da ordusunun adında savunma olsa ne olur! İlk saldıran olmasalar bile, öncelikle sömürü, yağma ve yayılmaya, dünya ve bölgesel bağımlılık ve hegemonyalar oluşturmaya yönelik emperyalist bakanlık ve ordular olmaları nedeniyle, kim saldırıyor kim savunuyor önemli olmadan, yağmacı, ilhakçı, köleleştirici ve dolayısıyla saldırgandırlar.

NATO, dünyada saldırganlığın temel bir uluslararası kurumudur. NATO bir saldırı örgütüdür.

Kurulurken kendisini “dünyada komünizmin yayılmasına karşı” olmakla tanımlamıştır. Amacı, sözde “hür dünya”yı savunmadır. Avrupa’yı antifaşist direniş örgütleriyle el ele neredeyse tek başına Alman faşizminin zorbalığından kurtaran sosyalist Sovyetler Birliği’ni kuşatıp yok etmeyi hedefleyerek, II. Dünya Savaşı’ndan emperyalist dünyanın lideri olarak çıkan Amerikalıların inisiyatifiyle kurgulanıp örgütlenmiştir. Avrupalı kolu-kanadı kırılmış müttefikleriyle yanına Kanada’yı alan ABD’nin yön vererek 1949 nisanında kurduğu bir örgüttür. Gerçekte henüz savaş bitmeden kurulmaya başlanan bir dizi ön uluslararası Batılı örgütlenmenin ardından sahneye çıkmıştır.

1950’den itibaren iktidar koltuklarına kurulan DP döneminde, 1952’de, Türkiye de örgüte katılmıştır. DP’li Cumhurbaşkanı C. Bayar onmaz bir antikomünist kapitalist lider, Başbakanı A. Menderes ise Türkiye’yi, açık açık “Her mahallede bir milyarder yaratarak” “Küçük Amerika yapacağını” ilan etmiş kapitalistleşmiş bir toprak beyidir. “Saddam’ın kitle imha silahları” türünden hâlâ kanıtlanamamış bir iddiadan hareketle yaratılan atmosfer ve pompalanan “hür dünya” hülyasıyla Türkiye bir gayya kuyusuna sürüklenmiş ve hemen bir sene içinde geriye çok azı dönen bir tugay asker göndermiştir. Bağımsızlığı için savaşan Kore halkına karşı Amerikan sömürgeci çıkarları uğruna savaşmak için diyet borcu olarak.

İddia, Sovyetler Birliği’nin Türkiye’den Boğazlarla birlikte Kars ve Ardahan’ı istediğidir. Oysa SB yalnızca Boğazların statüsünü belirleyen Montrö Anlaşması’na harfiyen uyulmasını talep etmiştir.

NATO üyeliği öncesinde Türkiye zaten yönünü çizmiştir. Sovyetler’le iyi ilişkiler ve faizsiz Sovyet kredileriyle ulusal ekonominin inşa edilmesine süreç içinde nokta konmuştur. 1936’da İngilizlerle Karabük Demir-Çelik Fabrikasının kurulması için imzalanan kredi anlaşmasıyla başlayan süreçse hızla ilerlemiştir. 1941’den 1945’e kadar 100 milyon dolarlık askeri malzeme için “Ödünç Verme ve Kiralama Kanunu” kapsamında ABD’den alınan borçla ilgili 1945’te ABD ile Türkiye arasında ilk “ikili anlaşma” imzalanır. İkincisi, 1946 şubatındaki yine askeri malzeme alımıyla ilgili kredi anlaşmasıdır. Gerisi çorap söküğü gibi gelir ve giderek anlaşmaların siyasal içerikleri ağırlık kazanır. Amerikan üslerine NATO üsleri eklenir. “Üs değil, tesis” denir, başka tevatürler icat edilir ve Türkiye’nin ABD ve NATO ile girdiği bağımlılık ilişkilerinin üstü örtülmeye çalışılır. Ancak mızrak çuvala sığmayacak büyüklüktedir ve gizleme çabaları sonuçsuz kalır.

Örneğin 1960’larda bir Kara Kuvvetleri komutanı NATO üslerinden birine gitmiş, ama içeri alınmayarak, kapıdan döndürülmüştür. Askeri üsler Amerikan ve NATO toprağı sayılmaktadır, ikili anlaşmaların vahameti bu derecededir! Görüntüyü kurtarma amacıyla karargahı İzmir’de kurulan NATO Güneydoğu Kara Kuvvetleri Komutanlığı, yardımcısı Amerikalı olan bir Türk generalin komutasına verilir. 6. Müttefik Taktik Hava Kuvvetlerinin de İzmir’de bir üssü vardır, ama komutanlığı İtalya, Napoli’dedir.

Karadeniz’deki üslerden Rusya, Malatya, Adana ve Diyarbakır’daki Kürecik, İncirlik ve Pirinçlik üslerinden Ortadoğu ülkeleri ve bu ülkelerdeki Sovyet etkinlikleri gözlenmekle kalınmaz, son iki üs ABD ve NATO uçak ve füzelerine de ev sahipliği yapar. Türkiye’yi bombalanmanın, dünyayı ise bir nükleer çatışmanın eşiğine getiren “kriz” 1962’de yaşanır. Rusya İzmir’de konuşlu Amerikan nükleer füzelerine karşılık Küba’ya nükleer başlıklı S-400’ler yerleştirir ve dünya gerilir. Ancak anlaşılır ki, “yok” denilen Rusya’yı hedef alan nükleer başlıklı Jüpiter füzeleri Türkiye’dedir. Varlıkları, ABD-Rusya anlaşmasıyla iki ülkedeki nükleer füzeler karşılıklı olarak sökülünce, kanıtlanır.

Türkiye, NATO üzerinden başta ABD olmak üzere emperyalistlere sadece bağımlı kılınmakla kalmaz. Kore savaşıyla başlayan emperyalistlerin savaş arabasına bağlanarak onlar adına savaşma sürer.

1992-95’te Bosna’da ve ardından 1999’da Kosova’da Türkiye NATO emrinde çatışmalara katılır ve halen “barış gücü” olarak varlığını sürdürmektedir. Afganistan’da NATO tarafından yönetilen ISAF birliklerinde yer alır. Lübnan’da hâlâ asker bulunduruyor. Somali açıklarında “deniz korsanlarına karşı” deniz kuvvetleri devriye geziyor. Ve tabii ki HTŞ’yi yönlendirme çaba ve göreviyle Suriye’de etkili olmaya çalışıyor.

Ancak ABD yandaşlığı ve Türkiye’nin NATO’ya “katkısı” sadece asker göndermekle sınırlı değil. Cezayir’in Kurtuluş Savaşı sırasında Cezayir halkı değil, NATO partneri olarak Fransa desteklendi örneğin. Bir dönem İsrail’e duyulan yakınlığın ardından, Erdoğan’lı sözde “Filistin destekçiliği” döneminde, lafın ötesinde Filistin’e hiçbir destekte bulunulmazken, doğrudan savaşta kullanılabilecek malzemeler dahil İsrail’le ticarete hiç ara verilmedi ve ilişkilerin kesilmesinden kaçınılarak bu ülkeye yönelik ABD politikalarıyla uyum daima gözetildi.

Peki, NATO’nun Türkiye’ye hiç hayrı oldu mu?

Suriye savaşı sırasında 2012’de bir savaş uçağı düşürüldüğünde NATO Türkiye’de savunma amaçlı Patriot vb. füzeleri yerleştirdi, ancak sonrasında “tehdit” sürmesine karşın kısa sürede yerleştirilen tüm füzeler geri çekildi.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yeğenler ve ezilenler
Millete kemer sıktırılan dönemde Erdoğan’ın yeğeninden rekorlar kitabına girecek kâr

Yeğenler ve ezilenler

İnanılmaz ‘ticari başarılar’ listesine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeğeni de eklendi. Yeğen Üsame Erdoğan’ın holdingi bu yılın ilk üç ayında geçen yılın aynı dönemine göre kârını yüz değil, bin değil, yüz bin değil tam yüzde 610 bin artırdı. Aynı dönemde 7 milyon asgari ücretlinin geliri enflasyon karşısında 35 milyar TL eridi.

Memura yüzde 11.5

Emekliye yüzde 15

Asgari ücretliye yüzde 30

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
18 Mayıs 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et