Avrupa’nın İsrail açmazı, Almanya’nın tutumu ve halkların mücadelesi
İsrail’in 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze’de öldürdüğü Filistinlilerin sayısı 60 bini geçti. Soykırıma destek veren ya da sessiz kalan ülkelerin bir kısmı şimdi Filistin’i bağımsız bir devlet olarak tanıyarak İsrail’i durdurabileceğini sanıyor.
Geçen hafta Fransa’nın eylül ayında Filistin’i tanıyacağını ilan etmesinden sonra bu hafta da İngiltere ve Kanada benzer hamleler yaptı. Üç ülke de tanımayı çeşitli şartlara bağlıyor. Eğer İsrail işgal ve ilhak politikasına son verirse tanıma olmayabilir. Açıklamalar bir nevi İsrail hükümetini hizaya davet niteliğinde.
İsrail’in ABD desteğiyle bölgedeki dengeleri ve nizamı yok sayarak işgal politikalarını yaymak istemesinin önüne geçilmek isteniyor. İsrail meclisinin iki hafta önce Netanyahu Hükümetine verdiği tam yetki de sadece Gazze’nin değil, Batı Şeria’nın da işgal edilmesini öngörüyor. Yani 1948’den bu yana sürekli küçülen Filistin topraklarının tümünün İsrail tarafından işgal edilmesinin koşulları hazırlanmış durumda.
Mevcut gerici İsrail yönetimi uygun provokasyon koşulları ve uluslararası desteği bulabilirse bu atımı atmakta elbette tereddüt etmeyecektir. Özellikle ABD ve Almanya’dan aldığı sınırsız destek sayesinde Filistin halkına ve bölge haklarına karşı terör estiren İsrail’i, Fransa, İngiltere ve Kanada’nın Filistin’i tanımaya dair yeni hamlelerinin durdurup durdurmayacağı ise kuşkulu.
Birleşmiş Milletler (BM) üyesi 193 ülkenin 147’si Filistin’i bağımsız bir devlet olarak tanıdığı halde İsrail soykırım politikasına devam ediyor. Tanıyanlar arasında BM’de ‘veto hakkı’na sahip Rusya ve Çin de var. Buna rağmen İsrail bugüne kadar ABD ve Avrupalı emperyalistlerden aldığı destek nedeniyle, uluslararası hukuku yok sayan durdurulamaz bir güç olarak hareket etmeye devam ediyor. Demek ki tanıma tek başına bir çözüm olmayabiliyor.
Ancak, İngiltere meclisinin tatilde olmasına rağmen toplanarak İsrail’in ateşkesi kabul etmemesi, Batı Şeria'nın ilhak planından vazgeçmemesi ve ‘İki devletli çözüme dayalı uzun vadeli bir barış sürecini’ kabul etmemesi durumunda eylülde Filistin’i bağımsız bir devlet olarak tanıyacağını ilan etmesi elbette önemli. Fransa da benzer şartları sıralamıştı.
Yıllardır İsrail devletinin terör politikalarına tam destek veren Avrupa’nın iki önemli ülkesinde ortaya çıkan bu tutumun arkasında elbette içerideki toplumsal baskının payı çok büyük. İngiltere’de İşçi Partisinden başlayarak geniş kesimlerde yıllardır Filistin halkıyla dayanışma sürüyor. Yüz binlerin katıldığı büyük eylemler yapıldı. Benzer bir durum Fransa için de söz konusu. Yıllardır sol-ilerici partiler, sendikalar, sosyal hareketler Cumhurbaşkanı Macron ve hükümetine İsrail’e verdiği destek konusunda baskı yapıyor. İsrail’in son katliamları ve Filistinlileri açlığa mahkum etmesi tepkileri daha da arttırdı. Bu nedenle İngiltere ve Fransa yönetimleri İsrail’e karşı adım atmak zorunda kaldı. Sokaktan yükselen talebi sulandırmaya çalışan hükümetlerin tanıma için bazı şartları sıralaması ise aslında çok da gönüllü olmadıklarını gösteriyor.
İsrail’in güvenliğini dış politika önceliklerinin en başına koyan Almanya’da da eskisine göre çok daha fazla gösteri ve yürüyüş yapılıyor. İsrail’e verilen sınırsız ve şartsız desteği sorgulayanların sayısı artıyor. Daha önce İsrail’e yönelik eleştirilere karşı sert çıkışlar yapanlar dahi son zamanlarda Gazze’deki insanlık dramı nedeniyle uluslararası hukuk açısından kırmızı çizgilerin aşıldığını belirtiyorlar.
İçeride yükselen tepkileri bastırmak ya da yatıştırmak için Dışişleri Bakanı Johann Wadephul dün İsrail’e gitti. Gazze ve Batı Şeria’ya insani yardımın kolay bir şekilde ulaşması için temaslarda bulunacak. Filistin’i tanıma, İsrail’i mahkum etme ne Wadephul’un ne de Başbakan Merz’in gündeminde. Almanya, AB’nin İsrail’e yönelik almayı planladığı yaptırım kararlarını da engellemeye devam ediyor. Hafta başında Brüksel’de yapılan toplantıda, AB’nin İsrail’e karşı ortak tutum alması, ortaklık anlaşmalarını askıya alması bir kez daha engellendi.
AB’nin İsrail’e karşı yaptırım kararı alabilmesi için üye ülkelerin nüfusunun en az yüzde 65'ini temsil eden, 27 üye devletten 15'inin onayı gerekiyor.
Fransa ve İngiltere’nin yaptığı hamleler ve daha önce bazı AB ülkelerinin Filistin’i tanıması, Almanya’nın da bir yol ayrımında olduğunu gösteriyor. İçerideki toplumsal muhalefet ve müttefiklerin hamlelerine rağmen Berlin’in İsrail’e kayıtsız şartsız destek vermeye devam etmesi daha fazla tepkiye yol açabilir.
Gelişmeler, Filistin halkının büyük bedeller ödeyerek elde ettiği kazanımların tehdit altında olduğunu ve Batılı emperyalist devletlerin, bazı çekincelere rağmen, İsrail’i tam olarak karşısına almaya yanaşmadığını gösteriyor. Halkların mücadelesi ve bölgesel dengeler nedeniyle yeniden gündeme getirilen ‘iki devletli çözüm’ ve Filistin’i tanıma girişimlerinin ne kadar gerçeğe dönüşeceği ise belirsiz. Belli olan ise Filistin halkının uğradığı soykırım ve vahşet karşısında halkların tepkisinin bundan sonra daha da artacağı. Asıl tayin edici olan da bu olacak.
Evrensel'i Takip Et