13 Haziran 2025 00:33

Bir ‘manifesto’ ve Avrupa’nın savunma kabiliyeti

İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinin 80. yılında Avrupa’da adeta yeniden “büyük savaş canavarı” dolaşıyor. Bir tarafta devasa askeri harcama planları diğer tarafta savaş tehlikesine dair uyarılar artmaya başladı.

Almanya’da en son koalisyon ortağı Sosyal Demokrat Partinin (SPD) tanınmış çok sayıdaki eski yöneticisi, dört sayfalık bir “manifesto” yayımlayarak savaş ve silahlanma tehlikesine dikkat çekti, Rusya ile diyalog önerdi. “Savunma kabiliyeti, silahlanma kontrolü ve dostlukla Avrupa’da barışı güvence altına alma” başlığını taşıyan “manifesto”nun imzacılarının neredeyse tümü, Ukrayna savaşının başlamasından üç gün sonra Federal Parlamento tarafından karar altına alınan 100 milyar avroluk özel askeri fon için el kaldırmış ya da destek vermişti. Yine aynı kesimler, geçtiğimiz 18 Mart’ta Anayasa’da yapılan değişiklikle askeri harcamalarda üst sınırın kaldırılmasına da onay vermişti. Şimdi ise girilen bu yolun tehlikeli olduğuna işaret ediyorlar.

“Manifesto”yu imzalayanlar şu tespitte bulunuyorlar: “Avrupa istikrarlı barış ve güvenlik ortamından uzaklaşıyor. Almanya ve birçok Avrupa ülkesinde, geleceği askeri bir çatışma stratejisinde ve silahlanma için harcanacak yüz milyarlarca avroda gören güçler istediklerini elde etti. Barış ve güvenliğin Rusya ile birlikte sağlanamayacağı, Rusya’ya bunun zorla kabul ettirilmesi gerektiğini ifade ediyorlar. Ortak güvenlik ve barış için gerekli olan savunma kabiliyeti, silahların kontrolü ve silahsızlanma politikası yerine, sürekli daha fazla silahlanma ve sözde yaklaşan savaşa hazırlık mecburiyeti üzerine yemin ediyorlar. Şuna inanıyoruz ki; ortak güvenlik konsepti, tüm ideolojik ve çıkar farklılıklarına rağmen savaşın önlenmesinin tek sorumlu yoludur.”

“Ortak güvenlik konsepti”nden 1987’de ABD Başkanı Reagan ile SSCB Lideri Gorbaçov arasında imzalanan orta menzilli füzelerin yasaklanması anlaşması kastediliyor. Sekiz maddede sıralanan talepler arasında Avrupa devletlerinin ABD’den bağımsız olarak “Savunma kabiliyetine kavuşması” savunulurken, askeri harcamaların yüzde 3.5 ya da yüzde 5’e çıkarılmasına karşı çıkılıyor.

Almanya’daki barış hareketi tarafından uzun süredir dile getirilen taleplerin bazılarının da dahil edildiği “manifesto”nun, SPD’nin ortağı olduğu hükümet üzerinde bir etkide buluma ihtimali neredeyse sıfır. Ancak “manifesto”yu imzalayanların barış hareketiyle birleşerek savaşa ve silahlanmaya karşı güçlü bir sokak hareketine dönüşmesi durumunda, mutlaka bir etkisi olacaktır. Ne var ki imzacıların bunu yapacaklarına dair küçük de olsa bir işaret yok.

“Manifesto”ya ruhunu veren “Avrupa’nın savunma kabiliyetine kavuşması” söylemi son yıllarda en çok dile getirilen konular arasında. Kastedilen ise “rakip güç” (Rusya) karşısında daha fazla silahlanmaktan başka bir şey değil. Ancak, araya silahlanma yerine “kabiliyet” konulunca, sanki silahlanmaya karşıymışlar gibi algı oluşturuyorlar.

Salı ve çarşamba günleri Brüksel’de toplanan “Avrupa savunma ve güvenlik zirvesi”nin temel gündemi de bu “kabiliyet” idi. Junge Welt’ten Max Grigutsch’un aktardığına göre, zirvede konuşan AB Savunma Sanayi ve Uzaydan Sorumlu Müdürü François Arbault, meselenin Rusya’ya karşı “askeri hazırlığın” sağlanıp sağlanamayacağı değil, sadece nasıl sağlanacağı olduğuna dikkat çekti. Arbault, Avrupalı silah tekellerinin ihtiyacın yüzde 95’ini karşılayabileceğini de söylüyor.

Silahlanma için para ise sorun değil. Almanya’dan başlayarak AB ülkeleri askeri harcamaları sürekli arttırıyor. SIPRI verilerine göre NATO üyesi Avrupa ülkelerinin toplam askeri harcamaları 2016’da 230 milyar avro iken, bu rakam 2024’de 430 milyar avroya ulaştı. Tahmini öngörüler bu rakamın 2030’a kadar 800 milyar ila bir trilyon avroya çıkabileceği yönünde. Bu konuda 24-25 Haziran’da Lahey’de yapılacak NATO zirvesi yeni bir dönüm noktası olacak. Şimdiden askeri harcamaların doğrudan ya da dolaylı olarak yüzde 5’e çıkarılmasına kesin gözüyle bakılıyor.

NATO’nun silahlanma “çılgınlığı”nın en çok Avrupa ülkelerinde etkili olacağını yazmaya gerek bile yok. Askeri harcamalar için ayrılan devasa bütçelerin, vergiler, hayat pahalılığı, eğitim, sağlık ve sosyal konuttan başlayarak hayatın her alanında geniş emekçi sınıfları etkileyeceği ise bugünden hissediliyor.

Daha geç olmadan savaşa ve militarist politikalara karşı birleşik bir mücadelenin başlaması gerekiyor. Ancak bu, “manifesto”da olduğu gibi lafla değil somut eylemlerle olmalı. Aksi takdirde “silahlanma çılgınlığı” sonunda acımasız yeni büyük bir savaşa dönüşebilir.

ABONE OL

Yücel Özdemir

Bir ‘manifesto’ ve Avrupa’nın savunma kabiliyeti
0:00 0:00
1.00x
0:00 / 0:00
1.00x

Evrensel'i Takip Et