Yıldız Savaşları: Uzay sömürgeciliği ve militarizasyon

Yapay zeka ile oluşturulmuştur.
Komünist Manifesto’da yazdığı üzere bugüne kadarki bütün toplumların tarihi, sınıf mücadeleleri tarihidir. Özgür ile köle, patrisyen ile pleb, senyör ile serf, lonca ustası ile çırak, işçi ile patron, kısacası ezen ile ezilen, sömüren ile sömürülen arasındaki asimetrik ve eşitsiz ilişki; tarihin her döneminde oldu. Ne var ki bugün eşitsizliğin en derin, sömürünün en yoğun yaşandığı, milyarlarca insanın küresel sefalete sürüklendiği bir dönemden geçiyoruz.
Forbes dergisinin yayımladığı dünya milyarderler listesine göre dünya genelindeki 3 bin 28 milyarderin toplam serveti, ABD ve Çin dışındaki ülkelerin gayrisafi yurt içi hasılasını geride bırakıyor. Dünyanın en zenginleri 16.1 trilyon dolarlık bir servete sahipken, serveti 100 milyar doların üzerindeki kişi sayısı sadece 15. OXFAM’ın raporuna göre zenginlerin bu servetinin yüzde 60’ı miras, yolsuzluk veya tekel gücünden kaynaklanıyor. Tekel gücü servetin yüzde 18’ini oluşturuyor. Buna karşılık dünya nüfusunun en yoksul yüzde 50’si küresel servetin yalnızca yüzde 2’sine sahip. Dünya Bankasının küresel sefaleti gizlemeye çalıştığı hesaplama yöntemleri de başka bir gerçeği ortaya koyuyor: Bugün aşırı yoksulluk içinde yaşayan en az 3.53 milyar insan var.
Küresel servet eşitsizliğinin ve küresel sefaletin zirveye ulaştığı bu dönemin başka bir özelliği daha vardır. Yeryüzünü paylaşmış ve faaliyet alanları dahilinde tekelleşmiş ultra zengin burjuvazinin sömürücülüğü arşa odaklanmıştır. Uzay turizmi ile başlayan uzaya yolculuk planları birer prototip çalışmalardır. Milyonlarca insan temiz içme suyuna ve yeterli gıdaya ulaşamazken, ultra zengin burjuvazi başka gezegenleri kolonileştirmek için terraform inşaatları, periyodik tabloda bulunmayan elementler ve değerli mineraller için asteroid madenciliği projeleri üzerinde çalışıyor.
Uzayı sömürgeleştirme projelerinin başını çeken Elon Musk ve Jeff Bezos yine dünyanın en zengin ilk iki kişisi olarak, uzayı kolonileştirmenin dünyadaki sömürgecilikten farklı ve “iyi” olduğuna dair etik-politik bir gerekçe buluyorlar. Musk, Mars’ı dünyalaştırmak istediğini söylerken, Bezos ise dünyaya yakın yüzen yapay tüp benzeri yapılar kurmak istediğini dile getiriyor. Her ikisi de kapitalizmin ve sömürgeciliğin yol açtığı siyasi ve toplumsal sorunlara teknolojik çözümler getirmeye çalışan ütopik bir insanlık vizyonu sunduklarını savunuyorlar.
Alina Utrata, “Lost In Space” makalesinde Musk ve Bezos’un argümanlarını incelerken başka bir yere işaret eder: Uzayın “boş” oluşu. Dünya’dakinin aksine uzayın henüz temellük edilmemiş yapısı yeni yatırım ve mülkiyet ilişkileri anlamına gelir. Musk ve Bezos uzayın hem “boş” hem de el koymak için serbest olduğunu iddia ederek iki süreci eş zamanlı işletiyorlar.
Birincisi, ultra zengin burjuvazinin şirketleri ve servetleri için teşvikler yoluyla devasa bir kamu finansmanına erişmesidir. Mariana Mazzucato “Girişimci Devlet” kitabında, Musk’ın SpaceX, Tesla ve SolarCity şirketlerinin hibeler, vergi indirimleri ve sübvansiyonlu krediler de dahil olmak üzere milyarlarca dolar devlet desteği aldığını belirtiyor. Bunun da ötesinde, uzay projelerinde çalışan şirketler; NASA ve enerji bakanlığından milyarlarca dolarlık tedarik sözleşmesi ve yeni teknolojilere doğrudan yatırım sağlıyor. Örneğin NASA uzay görevlerinde ortaya çıkan maddi atıkların geri dönüşümü için özel girişimcilere tahsis edilmek üzere 3 milyon dolar (2.74 milyon avro) tutarında bir finansman kaynağı ayırdı. Bunun da ötesinde, uzay projelerinde çalışan şirketler NASA ve enerji bakanlığından milyarlarca dolarlık ihale alıyor ve yeni teknolojilere doğrudan yatırım elde ediyor
Bunun diğer boyutunda da yeni kaynakların yaratılmasının planlandığı asteroid madenciliği geliyor. Goldman Sachs’ın birkaç yıl önce yayımladığı asteroid madenciliği hakkındaki rapora göre riskli görünen bu alanda finansal ve teknolojik engeller sanılanın aksine düşük. Raporda, arama sondalarının her birinin muhtemelen on milyonlarca dolara inşa edilebileceği ve asteroid yakalama aracının 2.6 milyar dolara mal olabileceği tahmin ediliyor. Business Insider’da çıkan analize göre 2.6 milyar dolar (2 milyar sterlin) çok büyük görünse de Uber’e yatırılan miktarın sadece üçte biri kadar. Aynı zamanda normal bir toprak madeni için kurulum maliyetiyle de karşılaştırılabilir. Yeni nadir toprak metal madeninin sıfırdan 1 milyar dolara kadar mal olabileceği hesaplanıyor.
Asteroid madenciliği iştah kabartıyor çünkü Planetary Resources’un değerlendirmesine göre bir futbol sahası büyüklüğünde tek bir asteroid 25-50 milyar dolar değerinde platin içerebilir. Bu da uzayla sınırlı kalmayan, dünya platin piyasasını etkileyen bir duruma yol açacaktır.
İkincisi, bu projeler ABD’nin göksel hakimiyeti için uzayın militarizasyonunu hızlandırmaktadır. Soğuk Savaş yıllarındaki uzay yarışı, ulus devletlerin gücü ve bilimsel kapasitesi etrafında zafercilikle karakterize edildi. Bugün ise üretici güçlerin gelişmesine ve teknikteki ilerlemeye paralel uzay savaşları uydu programları üzerinden ilerliyor, uzaya çıkmanın maliyeti düşürülüyor. Bir kişiyi uzaya göndermek eskiden 35 milyon dolara mal olurken, bugün Virgin Galactic uzay turistlerini 250 bin dolara taşıyor. Daha geniş anlamda, tüm yeni roketlerin fiyatı zamanla düşüyor: SpaceX ve Blue Origin’in yeniden kullanılabilir roketleri uzay taşımacılığı ve yolculuğu maliyetlerini aşağı çekiyor.
ABD’nin göksel askeri hakimiyet kurma girişimlerinde bu şirketlerin rolü öne çıkan başka bir etkendir. SpaceX’in düşük Dünya yörüngesinde 7 binden fazla uydudan oluşan Starlink projesinin askeri sözleşmelerin desteğiyle 2025 yılında 11.8 milyar dolar gelir elde edeceği belirtiliyor. Pazar araştırma şirketi Quilty Space’e göre 2024 yılında 7.7 milyar dolarlık gelire elde eden Starlink, Pentagon ile 2027’ye kadar Ukrayna’nın askeri güçlerine hizmet sağlamak için anlaşma imzalamıştı.
Günümüzün İngiliz Doğu Hindistan şirketi misali, SpaceX ve Blue Origin’in başka gezegenleri dünyalaştıracağı, uzay kolonileri kuracağı, asteroid madenciliği yaparak ABD’yi galaksiler arası bir imparatorluğa dönüştürüp dönüştüremeyeceği bir soru işareti olarak ortadadır. Ancak kapitalist sömürgeciliğin yerküreden uzaya yayılma eğiliminin arkasındaki ekonomik ve askeri kısa vadeli amaçlar görülebilir. Emperyalist mülkiyet ilişkileri dünyada da uzayda da mekanı kapitalistlerin siyasi çıkarları doğrultusunda temellük alanına dönüştürmektedir.
Evrensel'i Takip Et