3 Mayıs 2025

Taksim Meydanı’nda Jamal’la

DİĞER YAZILARI

1 Mayıs’ın öncesinde ardında çok konuşuldu yazıldı Kadıköy ve Taksim seçimleri hakkında.

Bir Beyoğlu sakini olarak senelerce örgütlü güçlerle birleşmek adına Taksim’den kalkıp bir kent suçu gördüğümüz Maltepe Meydanı’na gitmek yükünün istiap haddini aşmış olmalıyım ki Taksim’den Taksim’e çıkmak konusundaki inadımı ve irademi susturamadım. Bir başıma meydana ulaşmayı başardım, ayağımı bastım, çıktım bir terastan numaralı gözlüğümle geniş açıya da baktım. Buruk ve minik bir gurur, devcileyin bir hüzün.

Kime ne faydası oldu bu sessiz eylemin? “Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda, ne sen bunun farkındasın ne de polis farkında” dedim içimden. Adım attırmadıklarını sandıkları anda orada olmak, bizi meydandan sökebilirsiniz ama meydanı bizden sökmezsiniz demenin hazzı anca. Hiçbir kutsalım olmadan geride bıraktığım 45 senede, bir prensibe olsun kendi kendime sahip çıkmış oldum işte. Bu ülke her iyi duyguya bir de keder eşlik ettirir. Örgütlü güçler Şişli’de şiddetle gözaltına alınırken Taksim’de bireysel eylemin bedelsizliği bazen ölçülemez bir ağırlık işte insanın sırtında. O yükle döndüm evime.

Bir sürü arkadaş soruyor: Vay sen nasıl çıktın oraya kadar ve nasıl dönebildin sorunsuz evine?

Semtin sahipleri sakinleridir, her ara sokağı avcumun içi gibi biliyorum, her bina arası geçişi, kestirmeyi, hangi esnafın gözetip hangisinin muhbirlik edeceğini, polislerin ne zaman mola vereceğini ve bu semte gelen hangi turiste kendimi benzetebileceğimi, hangi turistlerin bulaşılmaz bulunduğunu da biliyorum.

Taksim’e çıkmak için ara sokakları, bariyerleri, iğne atsan düşmez kolluk kuvvetlerini kah aralarından sızarak kah vize ihtiyacı olmayan bir sarışın taklidi yaparak aşmaya çalışırken meydana 30 metre kala, istifini hiç bozmadan kartonunda uyuyan bir evsize denk geldim. Yanında özel eşyalarının bulunduğu büyük naylon poşeti, üzerinde battaniyesi, ayakkabılarının üzerine bir çaput örterek yaptığı yastığı ile demir bariyerlerin sürtünme gıcırtısı, telsizlerin cızırtısı, megafonların uyarıları arasında gerçekten bebekler gibi uyuyordu.

Aklımdan geçenlerin bir köşeye sığmayacağını düşündüğüm anlardaki gibi 1 Mayıs yazısı için de edebiyata sığınayım dedim. Zira benim meydana ulaşabilmem de milyonları semtten söken bir iktidarın bir sokak insanını köşesinden kaldıramayışı da daha yeni okuduğum bir kitapta geçiyordu: Selahattin Demirtaş’ın son romanı Jamal’da.

Demirtaş’ın son dört kitabı, benim için tutsak edilmiş bir siyasi liderin kaleme aldığı satırlar olmaktan çıktı. Kendimi kaptırarak sindirerek okuyacağımı, bazı paragraflarını ezberlemek isteyeceğimi bildiğim, çok sevdiğim bir yazarın yeni kitabı heyecanını yaşıyorum ve bir tutsaklık hissi asla girmiyor kitapla aramıza.

Bu da inanılmaz bir kudret. İnsan zihni ne muhteşem şey, dirayeti, inadı ve mizahı insanın; ne mucizevi şey. Sekiz senedir tutsaksın ama daha dün Erol Dernek Sokak’la Sadri Alışık arası karakola şöyle bir göz ucuyla bakıp hızlanmış, Ağa Cami’den Bayram Sokak’a dönerken adımları yavaşlatmış, Mandabatmaz’da kahvesini yeni yudumlamış, Revani Sokak’tan yokuş aşağı kendini salmış, Karaköy İskele’deki vapur kaçınca üç dakikada koşarım hesabıyla Eyüboğlu desenlerine hak geçmesin diye mili saniye bakış atıp alt geçitten Turyol’a koşmuş gibi en sevdiğim kalemlerden biri Beyoğlu’da bir sokak insanını yazmış: Jamal.

Kanguruların geri geri yürüyemediğinden, Rusların geç kaldığı olimpiyatların tarihine, Amerika’da mahkumlara istakoz yedirmenin zalimlik addedildiği çağdan erkek imparator penguenin hiçbir şey yemeden ne kadar süre evlatlara göz kulak olabileceğine kadar her şeyi bilen, Beyoğlu meşhur kulak temizleyicisi, Since 1904 sırt kaşımacılığı, Gece kelebeği izlettirmeciliği gibi mesleklerle ekmek parasını kazanan ve tavuk döner bu kadar ucuz olmasa veganlığı da düşünecek olan bir sokak insanı Jamal.

Sınıfsız ve sömürüsüz bir dünyayı, bilindik tüm kavramların yıkıldığı, tüm ideoloji ve kimliklerin aşıldığı ancak savaşı her güne yayılan sokak insanları ulusu arasında bulan Jamal’ın kahramanı olduğu, gerçek özgürlüğü bize sorgulatırken kahkahalarımızın gözyaşlarına karıştığı bir roman. Ne demiştim: Bu ülke her iyi duyguya bir de keder eşlik ettirir, toplumcu gerçekçilikten uzaklaşmayan edebiyat da buna dahil.

Sokak özgürlüktür, özgürlük sokaktadır duvar yazısının üzeri boyanarak defalarca silindiği ancak altına “Hadis-i Şerif” yazıldığında kalıcılığa kavuştuğu, esnafın sokak insanlarının özel hayatına dair bilgi sahibi olduğu, her gün on binlercesini gözlemleye gözlemleye sokak insanlarının da dokunulmaz bir alimlik seviyesine kavuştuğu, sokak hayvanlarının hayatın ayrılmaz bir parçası görülüp sevdiklerimizin ismiyle onurlandırıldığı, aşkın herkese hak kılındığı ve her olanın elinden yolunarak koparıldığı, kurgu gibi görünen hakikatle dolu bir Beyoğlu var romanda. Barikatların üzerini örtemediği gerçeklik. “Soygun için girdiği bankada kredi kartı borcu olduğu için silahına el konulan yurttaşın kredi çekip borcunu ödeyerek soyguna devam edebilmesi” gibi haberlerdeki sarkazmın, bozmak yerine perçinlediği gerçeklik.

Jamal’ın mesleklerinden birini “hakiki Beyoğlu övgücülüğü”nü amatör olarak yapmaya çalışan biriyim ve Taksim’deki 1 Mayıs’ımın izahını romandaki paragraflar benim yerime yapıyor.

“Sokakta yaşamak, modernitenin kalbinden moderniteye isyandır, onun sahasında onun kurallarını sınırsızca ihlal etmek, onun dayattığı her şeyi reddederek özgürleşmektir. Modernite yasama, yürütme ve yargısı sokakta hükümsüzdür; kapitalizmin vergisi, faturası, kirası, kredi borcu, telefonu, reklamı, interneti, patronu, hisse senedi, faizi, maaşı, emekliliği de sokakta geçersizdir. Saç modeli, oje rengi, cilalı ayakkabı, ayakkabıyla uyumlu çanta, çantayla uyumlu çorap ya da kombin derdi yoktur sokakta. Sokakta İdeoloji, din, parti, lider, önder, peygamber de yoktur. Devleti, kocası, babası yoktur sokağın. İnsanı sınırlayan, zorlayan, zincirlerle, prangalarla hareketsiz, nefessiz bırakan ne kadar engel varsa tamamı sokakta anlamını yitirir. Sokakta yaşayanı bağlayan tek şey, özgürce seçip belirleyeceği kendi değerleridir. Sokak insanı, düşünürken devlet ne der diye hesap yapmaz veya kanun ne der tanrı ne der, partim ne der, komşum, babam, kocam, karım, patronum, arkadaşlarım ne der gibi hesaplar içine girmez. Olabildiğince sınırsız ve özgür düşünür, özgür yaşar. Sokakta devinip duran kalabalıklar işte bundan habersizdir. Oysa tek ortak paydaları olan sokağa güvenseler, sokağa sığınsalar ve anlasalar sokağın bağrında saklı sırları işte o zaman isyan ederler özgürlük uğruna. Ne demiştik: Sokak özgürlüktür, özgürlük sokaktadır.”

Kitaptaki bir alim sokak insanı da diyordu ki:

“İnsan en çılgınca, en aptalca, en akıllıca, en cesur ve en korkakça, en şerefli ve en haysiyetsizce şeyleri yalnız aşk için yapmalı” ve ekliyordu: “İnsanın doğuştan gelen sadece iki korkusu vardır; düşme korkusu ve yüksek ses. Gerisi sonradan öğrenilmiştir. Yani iki korkumuz gerçek gerisi yapaydır.”

Yapay korkuları geride bırakıp, şu semte, tarihimize, meydana ve sınıfımıza olan aşkımı ve bir tutsağın kaleminden özgür sokakların romanını cebime koyup Taksim’e çıktım.

Devinen kalabalıklardan uzak, yalnız ama özgür hissettim.

Herkes bir vazife peşindeydi. Ömrümün en örgütsüz katıldığım 1 Mayıs’ında, Jamal ve Demirtaş’ı Taksim’e çıkarmayı da ben görev bildim.

İçim öyle serin ki...

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Hayal ekip rant biçecekler

Hayal ekip rant biçecekler

‘Kentsel dönüşüm’ için ‘Yarısı bizden’ kampanyasındaki destek tutarları artırıldı, Erdoğan, ‘dar gelirlilere müjde’ diye duyurdu. Düşük ücret, yüksek enflasyon mağduru milyonların, fahiş fiyatların geriye kalanını karşılaması imkansız! Müteahhitler ise el ovuşturup yeni talepler sıralıyor. Oysa emekçiden tek kuruş almadan sadece 2 yıllık ÖTV geliri ile 1.5 milyon sağlıklı konut yapmak mümkün.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
3 Mayıs 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et