Reel sektörün döviz açığı: Ekonomideki kırılganlıklar arttı

Fotoğraf: AA
Merkez Bankası, reel sektörde faaliyet gösteren şirketlerin döviz varlık ve yükümlülüklerini takip eden “finansal kesim dışındaki firmaların döviz varlıkları ve yükümlülükleri” başlıklı bir tablo yayımlıyor. En son şubat 2025’te yayımlanan bu tablo, şirketlerin yurt içinde ve yurt dışında yaptıkları işlemler sonucunda oluşan döviz cinsi varlık ve yükümlülüklerini ayrıntılarıyla sunuyor. Bu döviz varlıklarıyla yükümlülükleri arasındaki fark “net döviz pozisyonu” olarak adlandırılıyor. Şekil 1, bu tabloya dayanarak 2002’den günümüze reel sektörün net döviz pozisyonunun nasıl seyrettiğini gösteriyor.
Şekil 1: Finansal kesim dışındaki firmaların net döviz pozisyonu (çeyrekler itibarıyla, milyar ABD doları) Kaynak: TCMB EVDS Finansal Kesim Dışındaki Firmaların Döviz Varlık ve Yükümlülükleri
Şekil bize 2000’lerin başından bu yana şirketlerin net döviz pozisyonunun sürekli eksi olduğunu, yani döviz varlıklarının döviz yükümlülüklerinin altında seyrettiğini gösteriyor. Net döviz pozisyonundaki bozulma özellikle 2000’lerin ortasından itibaren hızlanıyor, 2008-09 küresel finansal krizi döneminde yavaşlıyor ve bir miktar tersine dönüyor, ancak krizi takip eden dönemde hızla kötüleşmeye devam ediyor. Genel olarak bu dönem Türkiye’ye dış sermayenin ilgisinin yoğun olduğu, dış sermaye girişlerinin de cari açığın da rekorlar kırdığı bir dönemdi. 2009’da dünyadaki likidite bolluğu ve sıfıra yakın faiz oranlarından faydalanmak amacıyla döviz geliri olmayan şirketlerin döviz cinsi borçlanma yapabilmesi üzerindeki kısıtlamaların kaldırılması da bu bozulmaya katkıda bulunmuştu. Bu kısıtlamalar 2018’de geri getirilecekti.
2018 döviz krizi öncesinde, net döviz pozisyonu -200 milyar doları aşmaktaydı. Döviz krizi sonrasında şirketlerin döviz açıklarını kapatmaya giriştiklerini görüyoruz. Aslında kamuoyunda “128 milyar dolar nerede?” sorusu üzerinden tartışılan rezerv satışının önemli bir kısmının şirketler tarafından bu döviz açığını kapamak üzere kullanıldığı tahmin ediliyor. Albayrak döneminde başlayan uygulama, Nebati döneminde de bir yandan faizlerin düşük tutulması bir yandan da döviz kurlarının çeşitli yöntemlerle bastırılmasıyla şirketlerin döviz açık pozisyonlarını düzeltmelerine yardımcı olmuş.
Asıl dikkat çekmek istediğim nokta, Şimşek’in göreve başladığı dönemde eksi 60 ila eksi 70 milyar dolar arasında dalgalanan net döviz pozisyonunun, iki seneden daha kısa bir zamanda oldukça hızlı bir şekilde bozulup eksi 155 milyar dolara ulaşmış olması. Şubat 2025 itibarıyla şirketlerin toplam döviz varlıkları 163 milyar dolara yakınken toplam döviz yükümlülükleri 318 milyar doların üzerinde. Bu yükümlülüklerin 122.4 milyar doları ise kısa vadeli yükümlülükler olarak sınıflandırılıyor.
Döviz yükümlülüklerinin detaylarına baktığımız zaman, yurt dışından sağlanan kredilerde sınırlı bir artış görülürken, döviz pozisyonundaki esas bozulmanın şirketlerin yurt içindeki bankalardan kullandığı döviz veya dövize endeksli kredilerde olduğu görülüyor. Yurt içindeki bankalardan sağlanan döviz kredileri şubat 2025 itibarıyla 151 milyar doları aşmış durumda. Tam bir sene önceki seviyenin 107 milyar dolar civarında olduğunu hesaba kattığımızda, oldukça hızlı bir döviz cinsi kredi genişlemesi ile karşı karşıya olduğumuz görülüyor. Döviz cinsi kredilerde bu kadar yüksek bir seviyeye en son 2017-18 yıllarında çıkılmış, 2018 döviz krizi sonrasında döviz kredi hacmi hızla daralmıştı.
Şekil 2, 2020’den itibaren reel sektör şirketlerinin yurt içi bankalardaki döviz mevduatları ile yurt içi bankalardan temin ettikleri döviz cinsi kredileri gösteriyor. Şimşek “programı” mevduat dolarizasyonunu aşağı çekmekle övünedursun borç dolarizasyonunu hızlandırmış. Borç dolarizasyonu, mevduat dolarizasyonundan daha tehlikelidir. Kur dalgalanmaları ya da ihracat gibi döviz kazandırıcı faaliyetlerde beklenmedik bir daralma, şirketlerde bilanço uyumsuzluğuna yol açabileceği gibi bu döviz cinsi kredileri sağlayan bankaları da zor durumda bırakabilir. Dolayısıyla hem reel sektörün hem bankacılık sektörünün risklerini ve döviz kuru şokları karşısında kırılganlığını artırır. Bu risklerin şu anda pek umursanmıyor olması, nihayetinde ortaya çıkacak sorunların maliyetinin yine devlet tarafından geniş kesimlerin üzerine yıkılacağına olan güvenden kaynaklanıyor olsa gerek.
Şekil 2: Finansal kesim dışındaki firmaların yurt içi bankalardaki döviz mevduatları ve yurt içi bankalardan sağladıkları döviz kredileri (çeyrekler itibarıyla, milyar ABD doları) Kaynak: TCMB EVDS Finansal Kesim Dışındaki Firmaların Döviz Varlık ve Yükümlülükleri
Ülkeye döviz çekmek amacıyla uygulanan yüksek faiz politikası, çok kısa vadeli spekülatif sermaye girişlerine yol açsa da dış sermaye girişleri yetersiz kaldı, enflasyonda hedeflenen düşüş elde edilemedi ve faiz oranları da 19 Mart sonrası yeniden yükseltilmek zorunda kalındı. Bu veriler, Şimşek “programı”nın sadece enflasyonu düşürmekte başarısız olmakla kalmayıp aynı zamanda ekonomideki kırılganlıkları artırdığını da gösteriyor.
Evrensel'i Takip Et