3 Mayıs 2025 03:00

Geleceği nasıl kurguluyoruz? | Distopyalar, ütopyalar ve siyaset

Distopya, ütopya ve siyaset üzerine konuştuğumuz Emre Yeksan, "Ütopyalar fiili irade ile 'Bu dünyayı yıkmaya' tenezzül etmiş insanların başka bir dünya hayaline ihtiyacıyla ortaya çıkıyordu" diyor.

Geleceği nasıl kurguluyoruz? | Distopyalar, ütopyalar ve siyaset

Görsel: Midjourney/Fırat Turgut/Evrensel

Şeyma Akcan
[email protected]


İstanbul – Distopik filmler, diziler ve kitaplar neden bu kadar yaygınlaştı, popüler kültürdeki yerini nasıl koruyor, ütopyalar nereye kayboldu? Bu kavramları günümüzün siyasal atmosferinden ya da toplumsal koşullardan bağımsız düşünemiyoruz. Bir yandan hayal gücümüzün ve politik algılayışlarımızın sınırlarını da işaret ediyor. Bu iki karşıt denilebilecek anlatı biçimi, toplumsal kriz anlarında neye ihtiyaç duyduğumuzu da ortaya koyuyor: Eleştiri, kayıtsızlık, yıkım, umut…

Yönetmen Emre Yeksan ile ütopya ve distopya kavramlarını, bugünkü siyasal düzenle ilişkisini ve popüler kültürdeki temsil biçimlerini konuştuk. “Star Wars”tan “1984”e, “Handmaid’s Tale”den bazı fantastik ya da bilim kurgu eserlerin bugünün sembolik siyaset biçimlerine; geleceği nasıl kurduğumuzun aslında bugünü nasıl okuduğumuzla ne kadar bağlantılı olduğunu ele alıyoruz.

Distopya ve ütopya kavramını nasıl tartışmak lazım? Distopya ve ütopya arasındaki temel fark sizce hangi tarihsel ihtiyaçlardan kaynaklanıyor?

Distopyalar, ütopyalardan farklı olarak daha çok bugüne dönük anlatılar aslında. İkisi de tarihsel olarak gelecekte geçse de ütopya daha çok bugünkünden farklı bir dünyanın arayışıyken distopya bugüne dair bir negatif gidişatın geleceğe dönük olarak ele alınmasıyla ortaya çıkıyor. Dolayısıyla temelde bir tanesi bugünden kopuşa odaklanırken, distopya bugün mevcutta olan sorunların egzajere edildiği bir form üretiyor.

"Distopyalar temelde bugüne dair anlatılar"

Bugünün siyasal ortamı distopyaların yükselişini nasıl mümkün kılıyor? Distopik roman, dizi ve filmler çok ilgi görüyor. Bunun nedeni nedir?

Mesela en tipik distopya örneği 1984’ü, George Orwell kendi liberal bakışından hem Hitler Nazizmini ve Sovyetler’de Stalinizmi aynı torbaya tıkan bir halde tasarlıyor. Yine Margaret Atwood, “The Handmade Tale”de (Damızlık Kızın Öyküsü) patriyarkanın mevcut formunun eleştirisinin abartılmış, büyütülmüş, daha korkunçlaştırılmış bir versiyonunu üretiyor bize.

"Siyasetin kısıtlandığı ortamda bir politik arayışın çıktısı haline geldi"

Dolayısıyla bunlar çok içinde olduğumuz topluma dair eserler. Bunlara dair ilginin artmasının arkasında da toplumsal eleştiri dediğimiz, aslında siyasetin, (Toplumsal eleştiri ve siyaset burada aynı anlama geliyor, dolayısıyla pratik eleştiriden bahsediyoruz) bir alanda fiili mücadele içindeki eleştirinin çok kısıtlandığı bir dönemde olmamız yatıyor. Eleştirinin sembolik alanlara itildiği temsil ve gösteri siyasetiyle, sembollerle işleyen bir eleştiri düzeni bu. Fiili mücadeleyle, kitlesel eylemlerle ya da silahlı mücadelelerle süren bir eylemlilik sürecinden 1960’lar sonrası yavaş yavaş uzaklaşıldığı için distopyalar bu tarz bir politik arayışın çıktısı haline geldi. Böylelikle siyasetin söylemle eşitlendiği bir dünyada distopyalar da bunun devamı olarak bir tür ilgiye mazhar oldu.

"Siyasetten kaçış formu haline gelebilir"

Bu durumda ütopya nerede duruyor? Ütopyalar, toplumsal hayal gücümüzle ilgili ne söylüyor?

Ütopyaların da kaybolması, bir düzeyde çok fazla ütopyayla karşılaşmamış olmamız da son elli yıldan fazla bir süredir aslında. Ütopya aslında daha etkin, daha güçlü bir siyasi, fiili irade ile “Bu dünyayı yıkmaya” tenezzül etmiş insanların başka bir dünya hayaline ihtiyacıyla ortaya çıkıyordu.

Ama yıkma eyleminin kendisi zaten bu kadar geri çekildiğinde yeni bir dünyanın hayalindense mevcut dünyanın içindeki eleştirdiğimiz tarafların daha belirgin olduğu formlar daha çok ortaya çıkmaya başladı. Ben mesela birkaç sene önce buna dair bir öngörüde bulunmuştum. Doğru çıkar mı çıkmaz mı bilemiyorum ama sınıf çatışmasının ortaya çıkardığı mücadele biçimleri, distopyaların bir düzeye geri çekileceği ihtimalini düşündürüyor. Ama bunlar bastırılırsa bir tür siyasetten kaçış formu olarak toplumda kendisini var edebilir diye düşünüyorum.

"Güç seninle olsun" ama irade bunun neresinde?

Star Wars tam olarak distopya sayılmasa da kendi hayatlarımızla politik benzerlikler kurma bakımından distopyalara benzer bir yönü de var. Star Wars özelinde, popüler kültürdeki karanlık güç anlatıları sizce irade ve iktidar ilişkisini nasıl temsil ediyor?

Kurduğu iktidar sınıfı, onun içerisindeki birtakım çatışmalar, bir tür halk profillerini farklı farklı kurması ister istemez siyasi tartışmalarla, mücadelelerle, reel politikle çok örtüşen birçok alan sunuyor. Bir tür kötü tarafa geçme, “dark side” hikayesi. O karanlık tarafa geçme anlatısı aslında iyilik için mücadele eden bir insanın karanlık tarafa geçme anlatısı. Sorunlu bir şey getiriyor: Karanlığa geçişi ahlaki yerden tutmak, tamamen iradi bir durum olarak resmetmek ama diğer tarafta da alttan alta bir tür ‘Gücün zaten karanlığa götürdüğü’, “Güç seninle olsun” hikayesi aslında.

Anakin’in gücü eline geçirdikçe kötülüğe meyletmesi, karanlık tarafa doğru eğilim göstermesi bir tür doğallık olarak da ele alınıyor. “Gücü iyi kullanabilir miyiz, güç bizi ele geçirir mi” tarzı bir sorgulamaya da götürüyor.

Dolayısıyla burada bir distopyadan ziyade daha temel bir siyaset tartışması var. Yapı-özne ilişkisi tartışması, bir tür “İrade bunun neresinde?​” sorusu. Yine Foucaultcu bir yerden iktidar kavramının yozlaştırıcı etkisi üzerinden de tartıştırabilen bir tarafı var. Çok basit ve şematik düzlemde de olsa.

Bu da özellikle böyle bir tür siyasi mecaz üretmek açısından kullanılıyor. Ama ele alış biçimi yine de ahlaki formda kalıyordu. O anlamda da distopyadan ayrı bir yere koymak gerek. Bir tür gelecek tahayyülü ancak distopyayla ütopyanın birbirinin içine geçtiği bir gelecek tahayyülüydü.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Hayal ekip rant biçecekler

Hayal ekip rant biçecekler

‘Kentsel dönüşüm’ için ‘Yarısı bizden’ kampanyasındaki destek tutarları artırıldı, Erdoğan, ‘dar gelirlilere müjde’ diye duyurdu. Düşük ücret, yüksek enflasyon mağduru milyonların, fahiş fiyatların geriye kalanını karşılaması imkansız! Müteahhitler ise el ovuşturup yeni talepler sıralıyor. Oysa emekçiden tek kuruş almadan sadece 2 yıllık ÖTV geliri ile 1.5 milyon sağlıklı konut yapmak mümkün.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
3 Mayıs 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et