Rantçı politikalarla tarımın canına okuyorlar
Evrensel'e konuşan CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, Edirne Ziraat Odası Başkanı Hüseyin Arabacı ve Canan Ağdaş tarımda yaşanan sorunları anlattı.

Fotoğraf: DHA
Gözde Tüzer
[email protected]
Girdi maliyetleri yüksek, alım fiyatı düşük, çiftçi üretimden uzaklaşıyor. Gazetemize konuşan CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer; girdi maliyetlerindeki artışın üretim maliyetlerini de artırdığını belirterek “Mehmet Şimşek’in uyguladığı politikada düşük alım fiyatı uygulanıyor. Türkiye’de taban fiyat kaldırıldı. Onun yerine taban alım fiyatı var. O taban alım fiyatı da tüccarda. Çünkü kamu, alımda belli şartlar ileri sürüyor. Böyle olunca çiftçi açıklanan fiyatın altında ürün vermek zorunda kalıyor” diyor.
Geçtiğimiz yıl TMO’nun buğdaya yüzde 12’lik artış verdiğini ama çiftçinin 8 bin liradan tüccara ürün satmak zorunda kaldığını belirten Gürer bunun nedenlerini şöyle açıklıyor: “TMO ‘Ürünü belli bir yere getir’ diyor. Ama ürünü götürdüğün zaman onun ek bir maliyeti var. Ancak tüccar yerinde alıyor. Bir de çiftçilerin çoğu borçlu. Çiftçi hemen ürünü satıp parasını almak istiyor. TMO gibi kamu kuruluşları peşin para ödemiyor.” Peki bunun yansıması olmadı mı? Gürer şöyle diyor: “Bu ülkede 2024 yılında 1 milyon 200 bin ton daha az buğday üretildi. Çiftçi üretimden uzaklaşmış oldu.”
Martta icra satışı: 11 traktör, 2 bin 900 tarla, 33 keçi
2025 yılında mazot için 20 milyar liralık destek ayrıldığını ancak tarımda mazot kullanımına 60 milyarın üzerinde ÖTV, KDV ödendiğini söyleyen Gürer “Biz diyoruz ki; bu ÖTV ve KDV’yi almayın, destekten vazgeçin. Gübrede 2025 yılında 8 milyar 200 milyon liralık destek var. Oysa şu ana kadar gelen daha çiftçi bu desteği almadan zamlarla geri alındı. Bugün alınan destekler daha 2024 yılının destekleri. 2025’inki 2026’da alınacak. Öyle olunca destek destek olmaktan çıkıyor” ifadelerini kullanıyor.
Kanuna göre; 2025 yılı için verilmesi gereken desteğin milli gelire oranla yüzde 1; yani 615 milyar lira olması gerektiğini belirten Gürer verilerle çiftçilerin yaşadıklarını anlatıyor: “İktidarın bütçeden verdiği destek ise 135 milyar lira. Kendi çıkardıkları kanuna da uymuyorlar. 11 traktöre mart ayında icra yoluyla satış geldi. 2 bin 900 civarında tarlaya icra yoluyla satış geldi. O da yetmedi. Şimdi 33 adet Malta melezi anaç keçi ve 30 adet oğlağa icra yolu satış geldi. Tarım sektöründe dikim maliyeti TÜİK’e göre yüzde 50 arttı. Gübre fiyatında yüzde 27 artış var, yem harcamaları yüzde 24 diyorlar. Her artış doğrudan çiftçilerin üretim maliyetini etkiliyor”
‘Serbest soygun ekonomisi’
“Peki tüm bunlar, iktidar açısından tarımla ilgili özel bir tercih mi?” Gürer “Tarımı yöneten lobilerin talepleri doğrusunda gidiliyor. İthalatçı bir anlayıştan büyük vurgun vuruyorlar. Getirilen ürünlerin geldiği yerdeki fiyatları burada dörde beşe katlıyor ve yerli üretimle aynı fiyata satıyor” diyerek durumu özetliyor.
Vekil Gürer’e “İthalattaki amaç neydi?” diye sorduğumuzda “Türkiye’deki piyasayı dengelemek, daha uygun fiyatlı ürün getirmekti ama öyle olmadı. İthalatçı anlayış Türkiye’de daha fazla getirisi olan bir noktaya döndü ve ithalat lobileri müthiş bir baskı oluşturuyorlar” diyor ve hayvancılıktaki ithalat örneğini veriyor: “2010 yılından bu yana 10 milyon adet büyükbaş hayvan ithal edildi bu ülkeye. Sadece son 2 yılda, 1 milyon 200 bin hayvan ithal edildi. Et fiyatlarının düşmesi bir yana, arttı. Buradaki olay şu; ithalatçı anlayışın yarattığı büyük bir rant var. Dövizden de faizden de daha çok para kazanıyorlar. Onun için de o kapıyı kapamak istemiyorlar. ‘Serbest soygun ekonomisi’ sürüyor. Serbest piyasa ekonomisi, Türkiye’de tam bir serbest soygun ekonomisi gibi oldu. Bunlara baktığınız zaman, tabii ki tarımın sorunları biliniyor ama bununla ilgili çözümler yeterli değil.”
Kontrolsüz, denetimsiz, ithalata bağımlı, tüccar anlayışlı
Tarımın bu hale gelmesinin siyasi iktidarın tercihinden kaynaklandığını belirten Gürer Cumhurbaşkanının Tokat’a gittiğinde söylediği sözleri hatırlatıyor: “Erdoğan’a ‘Yem fiyatları çok pahalı Sayın Cumhurbaşkanım’ diyen bir çiftçi vardı. Cumhurbaşkanı bunun üzerine döndü Tarım Bakanı Vahit Kirişçi’ye dedi ki ‘Yahu Vahit hayvanlar varmış elinde alın bunları işte.’ Orada ‘Bu yem sorununu çözün’ demedi. İşte anlayış bu olunca sorun bitmiyor. Tamamen kontrolsüz, denetimsiz, bilinçli olarak ithalata bağlı, tüccar anlayışının egemen olduğu rantçı bir politika ile tarımın canına okuyorlar.”
‘Bazen traktör, bazen araba, bazen tarla satılıyor’
Edirne Ziraat Odası Başkanı ve Buğday, Ayçiçek ve Çeltik Üreticisi Hüseyin Arabacı ile hem geçtiğimiz yıl yaşanan zararları hem de bu hasat dönemine dair beklentilerini konuştuk.
Geçtiğimiz yıl ayçiçeği hasadında büyük sorun vardı. Neler oldu Edirne’de geçtiğimiz yıl ve bu yıldan beklentileriniz nedir?
2024’te ayçiçeği hasat döneminde kış yağışları yeterli değildi. Saray, Akpınar, Havaras ve Ekmekçi köylerinde hiç hasat yapılamadı. Bırakın kiralık yerleri kendi tarlamızdan dahi zarar ettik. Buna istinaden de bakanlığımızdan ödenen prim desteği haricinde bir kuraklık desteği istemiştik. Ama maalesef ki bakanlığımızdan bu desteği alamadık. Üreticilerimiz zor bir sezon geçirdi.
Biz kendi ayçiçeği tarlamıza 2 bin 400 lira masraf etmiştik. Ama 100 kg ürün alabildik. Trakya Birlik 20 liradan aldı ürünü. Ama biz 2 bin 400 lira masraf etmiştik. O yüzden biz dedik ki bakanlığımız bu şartları göz önünde bulundursun, dekar başına bir ekstra kuraklık desteği versin. Ama maalesef böyle bir destek verilmedi.
Bu yıl mart ayının ilk haftasının Edirne, toprak ve hava şartları açısından güzeldi. Üretici, büyük oranda ayçiçeği ekimini yaptı. Bir şey söylemek için erken çünkü hasat ağustosun 15’inden sonra başlıyor. Ama bu 2025 yılında umudumuz yüksek.
Ayçiçeği Trakya bölgesinde yoğun. Çok da kıymetli bir ürün. Fakat bir taraftan da ayçiçeği yağı ithal de ediliyor. Bu ithalat üreticiyi nasıl etkiliyor?
Ayçiçeğinde ülke olarak ihtiyacımızın yüzde 40ını, en iyi senede ise yüzde 60’ını üretebiliyoruz. Yani en az yüzde 50 dışa bağımlıyız. Maalesef kendimize yetecek şekilde üretim yapamıyoruz. Aslında çok verimli topraklarımız var, kendi kendimize yetebilecek bir ülkeyiz ama sulama yatırımlarımızı çok hızlandırmamız gerekiyor. Biz geçtiğimiz yıl sulama yatırımlarımızı yapabilmiş olsaydık, buralardan en kötü 350 kilogram ayçiçeğinden bahsediyor olurduk.
‘Üreticinin para kazanması gerekiyor’
Sulamadan da bahsetmişken… Sulama demek maliyet demek. İşçilik, mazot, ilaç.. Maliyetlerin bu kadar yüksek olduğu bir dönemde çiftçiler, üretmeye devam etmek için nasıl bir yol buluyor?
Şu an üreticilerimiz çok zor bir süreçten geçiyor. Üretmeye çalışıyoruz, elimizden gelen bütün emeği veriyoruz ama maalesef ki maliyetlerimiz yüksek, piyasadaki rakamlar düşük. Bunun ardına bir de geçtiğimiz yıl bize kuraklık olunca, çok ciddi etkilenmeler oldu.
Üreticilerimiz zor şartlarda çalışıyor. Yeri geliyor traktörünü satıyor, yeri geliyor arabasını, tarlasını satıyor. Üretimden uzaklaşan ufak üreticilerimiz için bölgemizde ciddi bir sanayi de yok. Ne iş yapacaklar? Üreticilerimizin desteklenip tarımda kalması gerekiyor. Üreticimizin para kazanması gerekiyor.
‘Biz 12 litre mazot yakarken, devlet 3 litre destek veriyor’
İktidar sürekli desteklerden bahsediyor. Bu destekler çiftçiye yansımıyor mu?
2024’te kilo başına 2 lira 25 kuruş destek verildi. Bu destekler de zaten 1 yıl sonra ödeniyor. Bu enflasyon karşısında bu destek eriyor. Devletin verdiği mazot desteği ne kadarını karşılıyor ki? Biz 1 dekar tarlaya yıllık 10-12 litre arasında mazot kullanıyoruz. Fakat bakanlığımız diyor ki “Yaktığınız mazotun yarısını biz veriyoruz.” Tamam da bakanlığımız 1 dekar tarlaya 6 litre mazot yaktığımızı varsayıyor ve bunun yarısını yani 3 litresini veriyor. Bu desteği de ne zaman veriyor? 1 sene sonra.
Keşke bu mazotu kullanırken bakanlığımız dese ki “Yaktığın mazotun yarısını nereden alıyorsan çiftçiye ben ödüyorum”. Bu para bizim cebimizden hiç çıkmasa ya da “Ben üreticime vergisiz mazot veriyorum” dese.
‘Çiftçiliği bıraktım; hayat hem çok zor hem kazancı yok’
Bamya, domates ve patlıcan ekimi yapan Çiftçi Canan Ağdaş, çiftçiliği bırakan bir üretici. Balıkesir Ayvalık’ta bamya üretiminin çok azaldığını belirten Ağdaş “Ben 3 yıl civarı yaptım. Bamya ekmek ve toplamak insanüstü güç istiyor. Üreticinin hayatı hem çok zor hem kazancı yok” dedi.
Üreticinin kazanmadığını belirten Ağdaş “Bütün yük üreticide. Üretiyorsun, topluyorsun, çapalıyorsun ama arkasından aracıya götürüyorsun. Aracı senden çok cüzi bir miktara alıp ikiyle çarpıp pazarda satıyor. Uygulaması ayrı, elektriği ayrı, emeği ayrı…” diyerek üretimden neden çekildiğini anlattı.
Şu an üreticilerin “Mecbur olduklarını düşündükleri için” çiftçilik yaptığını belirten Canan Ağdaş “Çiftçilerle konuştuğumuzda bırakmak istediklerini söylüyorlar. ‘Başka bir iş kolu bulabilsem gideceğim’ diyorlar. Bu yüzden yaş ortalaması da gittikçe yükseliyor. Gençler tarım yapmıyor, yapamıyor” ifadelerini kullandı.
Evrensel'i Takip Et