1 Ağustos 2025 00:09

Sürecin iki yanı: ‘Al sana bir Kürt daha’ ya da demokrasi

Yıl 2014… Erdoğan’ın Suruç Tüneli açılışında yanına topladığı AKP’li bürokratlarla yaptığı müsamere unutulmaz. Kitleye, her birinin elini tutup kaldırarak “Şimdi devamlı konuşuyorlar, Kürt aşağı Kürt yukarı. Al sana bir Kürt, al sana bir Kürt daha…” diye takdim ettiği arkadaşları arasında Mehdi Eker ve Mehmet Şimşek de vardı. “Al sana bir Kürt daha, Şimşek Türkiye Cumhuriyeti’nin parasının başında, para onda, Maliye Bakanı. Onun için Urfa’ya 18 katrilyon geldi!” dediğinde asık suratlı Şimşek’i bile güldürmüştü. “Öbür taraftan bakıyorsun Mehdi Bey de gıda tarım hayvancılık…” Erdoğan arkadaşlarını o zaman ‘Al sana bir Kürt’ diye diye kamuoyunun önüne böyle fırlatıvermişti. Devletin böyle bir, biat ederek dönüşmüş Kürtlükle bir derdi yoktu.

Çözüm sürecinin devam ettiği o günlerde Kürt siyasi güçleri eşitlik, barış, özgürlük şartlarını ileri sürerken Erdoğan etnik kimliklerini bile artık hatırlamayan AKP’li elitlerin Kürtlükleriyle samimiyet gösterisi yapmaktaydı. Kürtlükle alışverişi folklorik düzeyde kaldığı sürece sistem içinde bireysel yükselme imkanlarına sahip olan AKP’li Kürtler çözüm sürecinden alınacak çıktının mevcut modelleriydi. Kürtlerin elbisesi bu ideale göre biçilecekti. İktidarın siyasi ve ticari emellerinin, bekasının güvencesi oldukları sürece, sınıf atlayarak, yoksullarsa sınıf atlama hayalleri kurarak yükselebileceklerdi.

Durum bugün de değişmiş görünmüyor. Devlet Bahçeli’nin Bir Türk cumhurbaşkanı, bir Alevi ve bir Kürt cumhurbaşkanı yardımcısı modeli, ‘Al sana bir Kürt’ten sonra geçen 11 yılda Ortadoğu’daki paylaşım savaşları dolayımından geçmiş iktidar siyasetinin gelebildiği mantıksal fazdır. 10 yıl önceki yeni Osmanlıcılık hayalini bizimkilerin önüne yeniden ısıtarak koyan Türkiye ve Suriye’den sorumlu ABD Elçisi Thomas Barrack’ın takdim ettiği Osmanlı millet sistemi modelinden ümmete bir halife devlet ya da velilik statüsü hayaline kadar yükselenleri ciddiye almamak gerekiyor. Ancak büyük ulus hedeflerine olduğu kadar Türk-Kürt sermayesinin yağmada ortak hedeflerine adanmış Kürt kitlesini yaratmak bakımından iktidar siyasetinin hâlâ 2014’teki yerinde adım saydığı da görülüyor. O günden bu yana Kürt bakanlardan Mehmet Şimşek hâlâ paradan sorumlu ve hazineyi gözde şirketlere dağıttığı için halk yiyecek ekmek bulamıyor; Mehdi Eker’in toprağa attığı tohumlar sayesinde tarım ve küçük üretici yeterince çökertildi; doğa sermayeye peşkeş çekildi.

Bir Türk bir Kürt bir Alevi devletin en üst makamında bir araya geldiklerinde bunun Türk, Alevi… hadi ekleyelim Laz, Ermeni, Çerkez nüfus için refah, demokrasi, özgürlük anlamına geleceği söz konusu bile değil. Aşağıdan yukarı dikey yükselişe geçmek için bu beklentilere kulaklarını tıkayan öğütülmüş insan kitlesini yaratmak için, şartı biat olan, şartı mevcut iktidara eklemlenme olan tanıma, kolektif hakların inkarından ibaret. Hâlâ.

İktidar geçtiği kritik eşiklerde Yenikapı meydanı kurmayı ve bu meydanda bütün rakiplerini toplayarak onlara kendi hedeflerini dayatmayı seviyor. Terörsüz Türkiye adını verdiği sürece ortak etmek için Meclis partilerinin temsilcilerinden oluşan bir komisyonu bu niyetle oluşturuyor. Ne var ki Cumhur İttifakı partilerinin daha çok söz hakkı kullanabileceği bir bileşimle kurulan komisyonun, isminden başlayarak bileşimine kadar her şeyi bir tartışma konusu. Terörsüz Türkiye başlığı altında Erdoğan’ın ‘Al sana bir Kürt daha’ retoriği hazır beklerken komisyon daha toplanmadan bir mücadele alanı haline geldi. Gelmeli de.

Sürecin yeni düşmanı olarak tespit edilen ve sürekli üzerine gidilen CHP’nin, boş beklentilere kapılmayan DEM’in, Mecliste grubu olmayan partilerden EMEP ve TİP’in kuracağı baraj, Kürtlüğün Saray iktidarı çatısı altında konsolide edilmesine karşı bir mücadele mevzisine dönüşebilir. Çünkü Kürt sorununun çözümüyle Türkiye’nin demokratikleşmesi arasında dolaysız bir ilişki var. İktidarın sadece istihbari ilişkilerle, kapalı kapılar ardında olgunlaştırmaya çalıştığı ‘süreç’in demokratik bir içerikle tersine çevrilmesi için uğraşmak ve hiçbir şeyin kamuoyundan gizli kalmaması için iş birliği yapmak oldukça önemli.

Ancak komisyon her şey demek değil; toplumun örgütlü kesimlerinin; emek meslek örgütlerinin, sendikaların, demokratik platformların vb. sürece katılımının ve açıkçası her milliyetten, cinsiyetten emekçinin demokratik taleplerinin bu sürece dahlinin sağlanması da şart. Kürt sorununa bakış açısı en fazla ‘Al sana bir Kürt’ düzeyinde kalan Saray iktidarı, daimi bir yalan testine tabi tutulmak anlamına geleceğinden bu adımı atmaz, atamaz.

DEM’i olduğu kadar, terörsüz Türkiye’nin savaş dışında başka bir çözümünün olmadığında direten, neredeyse örgütün kendisini feshi ve silah bırakmasına bile karşı ultra milliyetçi akımları yedeğine almak isteyen, yıllarca zihnini terörle uyuşturduğu kendi kitlesini de kaybetmekten korkan cumhur bileşenlerinin üzerinde yürüdüğü, her an kopabilecek çürük ipin altında kalmamak için demokrasi, barış ve özgürlüklerin teminatı örgütlü halkın gücü olacaktır çünkü.

Her konuda olduğu gibi süreçin de sınıfsal bir yanı var; ya ezilenlerle birlikte demokrasi ve özgürlükler için birleşilecek ya da yıllardır zenginleri daha zengin etmek, Ortadoğu’daki karışıklıklardan nemalanmak için çabalayan cumhur iktidarının bekasına hizmet etmek. 

ABONE OL

Nuray Sancar

Sürecin iki yanı: ‘Al sana bir Kürt daha’ ya da demokrasi
0:00 0:00
1.00x
0:00 / 0:00
1.00x

Evrensel'i Takip Et