13 Haziran 2025 00:07

Ekokırım ve tek vatan

Zamanın Başbakanı Davutoğlu’nun “Sur’u Toledo yapacağız” demesinin üzerinden on yıl geçti.

Diyarbakır’ın tarihi mahallesinde taş taş üstünde bırakılmadığı zamanlardı. Hatırlayalım, 2015’te bölgesel sokağa çıkma yasakları ilan eden iktidar birçok yerleşim yerinde ‘hendek savaşları’ yürütüyordu. Yerleşim yerlerinin etrafındaki ormanlar, tarlalar, meralarda günlerce süren faili meşhur yangınlar boy göstermişti. O ateş-duman ortamında, devletin, silahlı güçlerin mevzilenebileceği kırsal dokuyu tahrip ederek stratejik bir güvenlik çemberi oluşturmaya çalıştığını düşünenler çoktu.

Sur’u Toledo yapmak devletin güvenlik parametresinin odağındaki terörle mücadelenin en masum hedeflerinden biriydi aslında. Bundan birkaç yıl sonra Garo Paylan Mecliste Sur’da kurulan yeni cezaevinin fotoğrafını gösteriyor ve özetle ‘Bu mu Toledo’ diye soruyordu. Kürt yerleşimlerinde ağır bedeller ödendi ve sonrası geldi.

Hiçbir taşı tek kuşa atmayan iktidar kuşatılmış bölgelerde fiziki çevreyi, demografiyi değiştirecek, Kürt siyasi hareketinin hegemonik etkisini kıracak hamleler yapacaktı. Suriye’deki iç savaşın şiddetlenmesi ve aynı zamanda Kürt kantonlarının kurulması güvenlik stratejisini öne çıkarsa da için için yanan Cudi Dağı bugün anlaşılıyor ki başka şeyler de söylüyordu. On yıl sonra bu artık ayan beyan ortada. Saray iktidarı el koyduğu yerel yönetim birikimlerini kayyımlar aracılığıyla kendine mal ederken yerli (Türk-Kürt) ve yabancı sermaye rahatça dolaşabilsin diye lojistik çalışmalarını da hızlandırdı.

‘Süreç’in bir aşamasında, daha çok yakınlarda, Erdoğan güvenlik teminatı vererek yabancı şirketleri Kürt bölgelerine yatırım yapmaya çağırdığında, onların bazıları yer altı ve yer üstü kaynaklarını talan etmek için buralara çoktan postu sermişti zaten. Bunlar, kömür, çinko ve altın çıkarmak, petrol aramak için yerel burjuvaziyle iş birliği ve iştirak halinde bölgenin altını üstüne getirirlerken Şırnak, Gabar, Beytüşşebap’ta patlatılan dinamitler, yakılan ormanlar bölgede görülmemiş bir ekokırım yapıyorlar. Şırnak Barosunun raporuna göre 2025 itibarıyla Şırnak ormanlarının yüzde 15’i yok edildi. Bölgede yüzlerce maden ocağı açılmış bulunuyor.

Yeni Yaşam’da önceki gün bir derleme yapan Selman Çiçek; Diyarbakır’ın Hasandin Yaylası’nda bir maden şirketinin ‘ÇED gerekli değildir’ raporunu 16 yıl önce aldığını, maden sahası için gerekli yol çalışması için ağaç kesiminin asker ve korucular eşliğinde yapıldığını kaydediyor. Petrol araması için Gabar Dağı’nda binlerce ağaç kesilirken, Cudi Dağı’nda ise kömür, çinko ve altın gibi maden aramaları için hem ağaçlar kesildi hem de bölgede dağlara büyük zarar veren dinamitler patlatıldı. Bölgede açılan yüzlerce maden ocağı derelerin kirlenmesine neden oldu. Hayvancılık ve küçük üretim ölüm çanları çalmakta. Güneş enerjisi sistemleri, akarsuların üzerine kurulan HES’ler, kum-pomza ve maden ocakları için halkın kutsal mekanlarına dek tahrip edilen bölgede büyük bir yıkım, el koyma ve yağma görülüyor. Halkın yaşam alanları ve sağlığı tehlikede. İliç’teki madenin çökmesiyle açığa çıkan siyanürün suya karışmasıyla birlikte halk ve doğa sağlığına maliyetini hatırlatmaya gerek yok.

Aynı yazıda Özgürlük İçin Hukukçular Derneği Ekoloji Komisyonu Eş Sözcüsü Av. Cemil Özkoç’un “Komisyonumuzun 2 Haziran’da Pirejman’da yaptığı raporlamada Ölmez’e ait şirketin sorumlu maden mühendisinin; ‘Ortağımız devlettir’ cümlesini kurduğuna dikkat çekiliyor. AKP’nin 31 Mart seçimlerinde Hakkâri’ye belediye başkan adayı olarak gösterdiği İsmet Ölmez Kanadalı ortağı, Avustralyalı Ceo’su ve Saray iktidarının ölçüsüz desteğiyle bölgedeki ekolojik tahribatın yerli-milli kaynaklarından biri olarak ortaya çıkıyor. Hakkâri doğumlu İsmet Ölmez’in şirketinin web sayfasında çevreye ne kadar duyarlı olduklarına dair ifadeler var. Elbette!

Saray iktidarının ‘Süreç’i Kürtçeye (Türkçeye de) tercüme edildiğinde tek vatan- tek millet ve benzeri diğer tekliklerin yerli ve yabancı sermaye için dağları, dereleri, ormanları, şehirleri engelsiz bir yatırım alanı getirmek olduğu anlaşılıyor. Süreç, batıda maden ve enerji santralleri için toprağı delik deşik eden yerli-yabancı şirketleri kollayan siyasal stratejinin doğuda da güvenli bir biçimde hayata geçirilmesinden ibaret. Ülke bütünüyle bir şantiyeye çevrilirken batıdan doğuya tarım alanları, depremzedelerin mülkleri, dereler ve ormanlar kıyıma uğruyor. Her şey daha fazla kâr için.

Kürt yazını, bu soygun ve talanın sebebinin ‘ulus devlet paradigması’ olduğunu işliyor. Ama öyle değil, bu yağma düpedüz dizginlerinden boşanmış bir kapitalizmin marifeti. Onun ipliğini pazara çıkarmadıktan sonra pazar ekonomisinden kurtulmak da mümkün değil.


https://yeniyasamgazetesi9.com/kurdistanda-eko-kirim-var/

ABONE OL

Nuray Sancar

Ekokırım ve tek vatan
0:00 0:00
1.00x
0:00 / 0:00
1.00x

Evrensel'i Takip Et