IMF programı TÜPRAŞ’ta

Fotoğraf: İzel Gözde Meydan/Evrensel
TÜPRAŞ, İstanbul Sanayi Odasının hazırladığı “500 büyük sanayi kuruluşu” listesinde 2005 yılından bu yana üretimden satışlar ve dönem kârı itibarıyla her yıl ilk sırada yer alıyor. TÜPRAŞ’ın ekonomik değeri pandeminin olduğu 2020 yılı hariç her yıl büyüyerek devam ediyor. 2013 yılında 1 milyar 197 milyon TL net kâr elde eden TÜPRAŞ, aradan geçen 10 yıl sonra kârını 77 milyar 780 milyon TL’ye çıkardı.
AKP dönemindeki büyük ölçekli özelleştirme dalgasında satışa çıkarılan ve Koç Holdinge altın tepside sunulan TÜPRAŞ kamu mülkiyetinde kalmaya devam etseydi, 2023 yılında üretimden satıştan elde ettiği 484 milyar 188 milyar TL’lik geliri Koç Holdingin kasasına değil, kamu bütçesine aktarmış olacaktı.
TÜPRAŞ’ın AKP iktidarı geldikten hemen sonra 2005 yılında özelleştirme kapsamına alınması rastlantı değil. İktidarının ilk yıllarında IMF programını sürdüren AKP, TÜPRAŞ’ın da aralarında olduğu PETKİM, Türk Telekom, ERDEMİR, SEKA, Şeker Fabrikaları, Eti Maden İşletmeleri, Petrol Ofisi, TÜMOSAN, THY, madenler ve limanlar gibi onlarca stratejik kurumun ya tamamı ya da hisselerini değerinin çok altında yerli ve yabancı tekellere sattı. TÜPRAŞ’ın satışı, AKP’nin iktidara geldiği yıldan bugüne (2004-2023) gerçekleştirdiği 63 milyar 241 milyon dolarlık özelleştirme programının en önemli aşamalarından bir tanesidir.
Pierre Bourdieu, neoliberalizmin, piyasa mantığını engelleyen kolektif yapıları yok eden bir program olduğunu belirtir. Emekçi sınıfların birikimleri sonucunda oluşmuş kamu varlıkları alım-satım ilişkisine dahil edildiği anda kamu da parçalanmaya başlar. TÜPRAŞ’ta bu hafta yaşanan işçi eylemleri, IMF programı ile başlayan neoliberal yağma düzenine karşı insanca yaşama temelli itirazlardan biridir.
Koç Holding işçilere yüzde 28 zam teklif ederken, ortalama 30-40 bin TL ücret alan işçiler yoksulluk sınırının üzerinde ücret istiyor. Evrensel’den Uğur Zengin’in hesaplarına göre bir TÜPRAŞ işçisi ortalama bir Koç Holding işçisine göre 2024 yılında Koç’a yüzde 973 daha fazla kazandırdı. TÜPRAŞ dışı Koç Holding işçileri için işçi başı yıllık gelir 12.1 milyon TL iken, TÜPRAŞ işçisi başına elde edilen gelir 129.9 milyon TL idi.
Ücretlerin genel seviyesinin düşürülmesi ve ücretlerin baskılanması IMF programının kolonudur. Mehmet Şimşek’in OVP adı altında uyguladığı ‘sermaye istikrarı’ programının en belirgin karakteristik özellikleri arasında ücretlerin reel bazda geriletilmesi dışında, emeğin haklarının askıya alındığı anayasasızlaştırma süreci yer alır.
Hatırlarsak IMF Türkiye Masası Şefi James Walsh, IMF-Dünya Bankası yıllık toplantısında Türkiye’de asgari ücrete “Bu yıl yüksek artışın yapılmamasını umduklarını” ve asgari ücrete yapılacak zammın “Enflasyon beklentileri için büyük bir çıpa oluşturduğunu” söylemişti.
Ücret mücadelesi her zaman sınıf mücadelesinin en kritik ve çekişmeli alanıdır. Karl Marx’ın Kapital’in ilk cildinde bahsettiği üzere ücretlerin oranındaki genel yükseliş kâr oranlarında düşüş demektir. Ücret bir meta olarak, rekabete, arz ile talebe bağlıdır. Arzın kendisi de üretim maliyetine, yani bir metanın üretimi için gerekli emek zamana bağlıdır. Bir burjuva başka bir burjuva ile rekabete giriştiğinde metaları ucuzlatmaya, öncelikle ücretleri düşürmeye odaklanır. Sermaye, rekabet savaşını metaları ucuzlatarak yürütür. Metalarda ucuzluk sağlanmasının ilk adımı da düşük ücretle işçileri daha uzun süre çalıştırmak, mutlak ve göreli artık değer sömürü oranını yükseltmektir.
TÜPRAŞ işçilerinin ücret marjı seviyesi ile patronun kâr marjı arasındaki gerilim buradan kaynaklanır. AKP iktidarının ilk yıllarında 4 milyar dolara satılan TÜPRAŞ, Koç Holdinge 17 milyar dolar kazandırırken, bu kâr oranının korunması için işçilere yoksulluk sınırının altında ücret öngörür. IMF programı kamuyu parçalarken ve kamu mülkiyetindeki kurumları parça parça satarken, ücretleri baskılayarak kâr marjlarını korumayı hedefler. Aslında bu durum küresel sermayenin hareket yapısıdır.
ILO’nun 2022-23 “küresel ücret raporu”na göre, dünyadaki ücretli çalışanların yaklaşık yüzde 60’ını oluşturan G20 ülkelerinde reel ücretler 2008 krizinde eksi yüzde 1.1’e, salgın sonrası dönemde 2022’nin ilk yarısında eksi yüzde 2.2’ye gerilemiştir. Reel ücretlerdeki azalma yüzde 1.5 civarındadır.
IMF programının ikinci önemli hamlesi emeği hareketsiz kılacak idari ve yasal bariyerleri çoğaltmaktır. Türkiye’deki grevlerin ve iş yeri direnişlerinin başlıca üç nedeni vardır; işten çıkarma, ücret hakkı ve sendikasızlaştırma. Grev ve eylem yasakları burada devreye girer. AKP iktidara geldiği günden beri 21 grev yasaklamıştır, bunun 13’ü OHAL döneminden sonra gerçekleşmiştir. 2017 yılında OHAL döneminde Erdoğan’ın “Grev tehdidi olan yere OHAL’den istifadeyle anında müdahale ediyoruz, greve müsaade etmiyoruz” açıklamasından itibaren OHAL dönemi ve başkanlık rejimine geçişle birlikte grev yasakları periyodikleşmiş ve neredeyse her yıl bir grev yasaklanmıştır.
IMF programı, Mehmet Şimşek’in ‘orta vadeli programı’ görünümünde bugün başta TÜPRAŞ olmak üzere tüm iş yerlerinde uygulanıyor. Yoksulluk sınırının 80 bin TL’ye yaklaştığı bir dönemde insanca yaşamak için hakkını arayan işçilerin eylemleri ve itirazları, kamu harcamalarını kısmaya, ücretleri düşürmeye, enflasyonla mücadele adı altında yoksulluk ve işsizlik yaratmaya odaklanan IMF programının neoliberal sömürü düzenine karşıdır.
Evrensel'i Takip Et