11 Mayıs 2025 00:07

PKK kongresi: Bir son mu, yeni bir başlangıç mı?

PKK, Öcalan’ın 27 Şubat’taki çağrısının ardından toplanıp toplanmayacağı ya da ne zaman toplanacağı tartışma konusu olan kongresini 5-7 Mayıs tarihleri arasında ‘Medya savunma alanlarında (Irak Kürdistan Bölgesinde) gerçekleştirdiğini açıkladı. PKK tarafından kongrenin toplanmasına dair yapılan açıklamada “Öcalan’ın çağrısı temelinde tarihi önemde kararların alındığı” ve bu kararların önümüzdeki günlerde kamuoyu ile paylaşılacağı belirtiliyor. Böylece Öcalan’ın PKK’ye fesih kongresi toplama ve silah bırakma çağrısını yapmasının ve PKK’nin de bu çağrıya uyacağını açıklayıp tek taraflı ateşkes ilan etmesinin ardından süreç bakımından önemli bir adım daha atılmış oldu. Bu adımın nasıl değerlendirileceği, sürecin bundan sonra hangi yönde ilerleyeceği sorusunun yanıtını bulmak bakımından büyük önem taşıyacaktır: PKK kongresi, süreci “terörsüz Türkiye” olarak adlandıran ve bu süreçte atması gereken adımları görmezden gelen iktidar blokunun iddia ettiği gibi bir ‘son’ mu olacak, yoksa Kürt sorununun barışçıl çözümü ve demokratik bir Türkiye’nin inşa edilmesi için yeni bir başlangıç mı olacak?

MHP Lideri Bahçeli, geçen yılın ekim ayında yeni sürecin sözcülüğüne soyunurken bölgesel tehditlere ve iç cepheyi güçlendirme ihtiyacına vurgu yapmıştı. Bu süreçle İsrail saldırıları üzerinden bölge (Ortadoğu) yeniden dizayn edilirken Türkiye’nin Kürtlerle çatışma halinin devamının yaratacağı riskler ortadan kaldırılmaya ve içeride de muhalefete karşı iktidarın eli güçlendirilmeye çalışılıyordu.

Bugün Suriye’de uzunca bir süredir desteklediği HTŞ’nin yönetimi ele geçirmesi, Erdoğan iktidarına belli bir hareket alanı sağlasa da asıl olarak en büyük bölgesel rakiplerinden biri olan Esad rejiminin devrilmesiyle İsrail’in Suriye üzerindeki ve bölgedeki kontrolü arttı.

İçeride ise iktidarın “İç cepheyi güçlendirmek”ten anladığı kendi bekasını güvenceye almaktı. Bu amaçla Kürt sorunundaki süreç, CHP’nin Cumhurbaşkanı Adayı İmamoğlu’nu hedef alan 19 Mart operasyonu üzerinden muhalefeti parçalama ve ana muhalefet partisini baskı altına almanın dayanağı haline getirilmek istendi. Ancak gerek halkın güçlü ve kitlesel direnişi ve gerekse muhalefetin ortaya koyduğu ‘birlik’ tutumu bu hesabı önemli oranda boşa çıkardı. Bu durum, sıkışan Erdoğan’ı DEM Parti İmralı heyeti ile görüşme ve süreci doğrudan sahiplenme zorunda bıraktı.

Öcalan’ın PKK’ye fesih kongresi toplama ve silah bırakma çağrısı da Kürt hareketi ve Kürt sorununun barışçıl-demokratik çözümü için riskleri ve olanakları bir arada barındırıyordu. Çünkü Türkiye ile çatışma hali, Rojava’daki kazanımları tehlikeye atıyordu. Dahası geçtiğimiz günlerde Erdoğan ve Irak Başbakanı Sudani arasında yapılan son görüşmede bir kez daha teyit edildiği üzere PKK’nin Irak’ta askeri bir güç olarak varlığını sürdürmesi de giderek zorlaşıyordu.

Öcalan’ın PKK’ye silah bırakma çağrısının önemli sonuçlarından biri de Irak Kürdistan Bölgesi’nde PKK ve KDP arasındaki gerilimin düşmesi ve bununla bağlantılı olarak Rojava’da Barzani çizgisindeki ENKS (Kürt Ulusal Konseyi) ve Öcalan çizgisindeki PYD’nin başını çektiği PYNK’nin (Ulusal Birlik Partileri) ‘Birlik ve Ortak Tutum’ Konferansı düzenlemesi oldu.

PKK kongresi, bu gelişmelerin bir devamı olarak gerçekleşti. Daha kararları açıklanmamış olsa da Öcalan’ın ‘telekonferans’ yoluyla katıldığı belirtilen kongreden onun ortaya koyduğu iradeye uygun kararların alındığını tahmin etmek zor değil. Ancak kongreden hangi kararlar alınmış olursa olsun bu kararların uygulanmasının bundan sonraki gelişmelere ve atılacak adımlara bağlı olacağı da açıktır.

Bu noktada iktidarın itirazı nedeniyle Öcalan’ın 27 Şubat’taki çağrı metnine girmeyen ancak geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz Sırrı Süreyya Önder’in el yazısıyla not alıp çağrıyla birlikte okuduğu cümle, bundan sonra olabilecekleri anlamak bakımından kritik bir önem taşıyor. Çağrıyla birlikte okunan bu cümlede “Şüphesiz pratikte silahların bırakılması ve PKK’nin kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir” deniyordu.

Kuşkusuz bu cümlenin çağrı metnine girmesinin engellenmesi, iktidarın sürece dair atması gereken adımlar konusundaki sorumluluğundan kaçınmaya çalışmasında ifadesini buluyordu. Ancak gelinen yerde silahların hangi koşullarda bırakılacağından silah bırakanların ne olacağına, Öcalan’ın koşullarından kayyım uygulamasına ve siyasi tutsakların durumuna kadar birçok sorunun yanıtı, dolayısıyla sürecin geleceği iktidarın bu sorumluluklarını ne kadar yerine getirip getirmeyeceğine bağlı olacaktır. Başka bir deyişle iktidarın atması gereken adımlardan ve sürece dair sorumluluklarından kaçınması, her şeyden önce Kürt sorununda silahların devre dışı bırakılması ve barışçıl çözümün tehlikeye atılması anlamına gelecektir.

Ancak iktidarın bugüne kadar PKK ve bağlı olarak yaşanan çatışmaların Kürt sorunundaki çözümsüzlüğün bir sonucu olduğu gerçeğinin üstünden atlayarak süreci “terörsüz Türkiye” ve PKK kongresini de bu sürecin nihayete ulaşması biçiminde değerlendirmesi, bu sürecin de heba edileceği yönlü kaygıların temelsiz olmadığını ortaya koyuyor. İktidar bu süreci bir yandan Suriye ve bölge politikası bakımından önemli bir dayanak olarak gördüğü HTŞ’yi güçlü kılıp meşruiyetini arttırmanın ve öte yandan da içeride muhalefeti bölüp yaşadığı güç kaybını durdurmanın bir aracı olarak kullanmak istiyor. Bu nedenle önümüzdeki dönem Öcalan’ın koşulları başta kimi sınırları adımların gündeme getirilmesi, iktidarın asıl hedefinin demokratik-barışçıl çözüm değil; süreci kendi çıkarları temelinde kullanmak ve kontrol altında tutmak olduğu gerçeğini değiştirmeyecektir.

Öte yandan iktidarın PKK kongresini “bir dönemin sonu” olarak tanımlayıp kendi başarısı olarak göstermesi ve bu süreci kendi bekası için kullanmak istemesi, bu önemli adımın CHP başta muhalefet partileri ve ülkedeki emek ve demokrasi güçleri bakımından yeni bir dönemin başlangıcı haline getirilmesi olanağını ortadan kaldırmıyor. Aksine iktidarın bugüne kadar CHP dahil muhalefet güçlerinin büyük bölümünü PKK üzerinden terörizmle ilişkilendirerek baskı altına almaya çalıştığı düşünüldüğünde bu gerekçenin ne kadar hukuki ve demokratik olduğu bir tarafa yeni süreç, iktidarın bu gerekçesinin elinden alınmasına alan açıyor. Dolayısıyla iktidarın bu süreci istismar edip kendi çıkarları için kullanmasının önüne geçilebilmesi, bugüne kadar “terörizm” gerekçesiyle sürdürdüğü baskı politikalarına karşı demokratik haklar ve talepler mücadelesini yükseltmekten geçiyor.

Kayyım atamalarının, CHP’li belediye başkan ve meclis üyelerinin de aralarında yer aldığı siyasi tutuklamaların, her türlü demokratik hak ve eyleme yönelik yasaklamaların, basın ve örgütlenme özgürlüğü önündeki engellerin, Kürt dili ve kültürüne yönelik yasaklamaların en temel gerekçesi ortadan kalkmıştır. Bu nedenle eğer iktidarın hesapları boşa çıkartılmak  isteniyorsa Kürt sorununun demokratik çözümünden yana olduğunu açıklayan ana muhalefet partisi CHP ile ülkedeki bütün emek ve demokrasi güçlerinin zaman kaybetmeden bu adımı sahiplenip harekete geçmesi gerekiyor. Kürt sorununun demokratik çözümüne dair talepler Meclise getirildiği ve alanlarda milyonlar tarafından sahiplendiği oranda bu talepler iktidarın istismar politikasının önüne geçilmesinin ve eşit haklara dayalı ortak bir demokratik geleceğin inşa edilmesinin dayanağı haline gelecektir.

PKK kongresinin iktidarın başarı hanesine yazılacak bir ‘son’ mu yoksa hakların ortak demokratik bir geleceği inşa etmesi yolunda yeni bir başlangıç mı olduğu/olacağı sorusunun yanıtını yine iktidar bloku ile ülkedeki emek ve demokrasi güçlerinin arasındaki mücadelenin seyri belirleyecektir. Ülkeyi nasıl bir geleceğin beklediği; emekten, barıştan, demokrasi ve laiklikten yana bütün halk güçlerinin bu gerçeği görerek tutum almasına bağlıdır.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yeğenler ve ezilenler
Millete kemer sıktırılan dönemde Erdoğan’ın yeğeninden rekorlar kitabına girecek kâr

Yeğenler ve ezilenler

İnanılmaz ‘ticari başarılar’ listesine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeğeni de eklendi. Yeğen Üsame Erdoğan’ın holdingi bu yılın ilk üç ayında geçen yılın aynı dönemine göre kârını yüz değil, bin değil, yüz bin değil tam yüzde 610 bin artırdı. Aynı dönemde 7 milyon asgari ücretlinin geliri enflasyon karşısında 35 milyar TL eridi.

Memura yüzde 11.5

Emekliye yüzde 15

Asgari ücretliye yüzde 30

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
18 Mayıs 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et