Türkiye’de eşitsizliğin kaynağı

Murat Ülker, Uğur Şahin, Cemil Kazancı, Ömer Koç | Kolaj: Evrensel

Jean-Jacques Rousseau 1755 yılında yayımlanan “İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı” eserinin ikinci bölümüne şu cümleyle başlar: “Bir toprak parçasının etrafını çitle çevirip ‘Burası bana aittir’ diyebilen, buna inanacak kadar saf insanlar bulabilen ilk insan, uygar toplumun gerçek kurucusu oldu.” Rousseau burada en veciz ifadeyle mülkiyetin eşitsizliği başlatan ve sürdüren bir ilişki olduğunu belirtir. Mülkiyet; bir toplumdaki ekonomik, siyasi ve kültürel kodlara içerik kazandıran, Rousseau’nun “uygar” diye nitelediği fenomenin karakterini oluşturan temel faktördür.

Karl Marx ise mülkiyeti kapitalizm öncesi ve sonrası dönemler üzerinden iki farklı boyutta inceler. Kapital’de “Özgür emeğin sömürüsüne dayanan kapitalist özel mülkiyet”i olumsuzlar. Burjuvazinin üretim araçları üzerindeki özel mülkiyeti, kitleleri mülksüzleştirerek çağdaş toplumlarda eşitsizliği yeniden üretir.

Forbes dergisinin nisan ve mayıs aylarında yayımladığı dünyanın ve Türkiye’nin en zenginleri listeleri de eşitsizliğin en net fotoğraflarını ortaya koyuyor. Dünya; şirketlerin egemenliği altında eşitsizliğin en derin, sömürünün en yoğun yaşandığı bir dönemden geçerken, toplumsal üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet en tekelci ve en şiddetli formuna büründü.

Küresel servet eşitsizliği

Dünya genelinde 3 bin 28 milyarder bulunuyor ve bu da dünya nüfusunun yüzde 1’inden bile daha az bir kesime karşılık geliyor. Ultra zenginlerin toplam serveti 16.1 trilyon dolara ulaşmış olup, serveti 200 milyar dolar üzerinde 3 kişi (Elon Musk: 342 milyar dolar, Mark Zuckerberg: 216 milyar dolar, Jeff Bezos: 215 milyar dolar) bulunuyor. Teknoloji, bilişim, enerji, gıda ve perakende ticaret gibi alanlarda faaliyet gösteren en zengin 15 milyarderin 2.4 trilyon dolarlık serveti, en alttaki 1500 milyarderin toplamından daha fazla. Bu veri de küresel ölçekte tekelleşmenin, paranın ve servetin belli bir azınlığın elinde toplanmasının işareti. Tabloyu şöyle somutlaştırabiliriz; IMF’nin 2025 yılı tahminlerine göre küresel GSYH’nin 115 trilyon dolar olması beklenirken, dünya nüfusunun yüzde 1’inden az bir kesimin serveti bu rakamın yüzde 14’ü civarındadır.

Türkiye’nin krem tabakası

Bizi ilgilendiren Türkiye’deki eşitsizliğin güncel durumudur. Forbes’un “en zengin 100 Türk” listesinde yer alan zenginlerin tümü bir holding sahibi ya da veliahdıdır. Araştırmalara göre zenginler bu servetin yüzde 60’ından fazlasını çoğunlukla miras, yolsuzluk veya tekel gücüyle elde ediyor. Listedekilerin toplam serveti 128.5 milyar dolar olup, bu rakam Türkiye’nin 2024 yılı toplam GSYH’nin yüzde 10’udur.

Dokuzuncu kez “Türkiye’nin en zengini” olan Yıldız Holdingin en büyük hissedarı Murat Ülker, 5.5 milyar dolarlık servetiyle listenin ilk sırasındadır ve servetini bir önceki listeye göre 400 milyon dolar artırmasındaki en önemli etken gıda ve atıştırmalık sektöründe faaliyet gösteren yerli ve yabancı şirketleri satın alarak tekelleşmesidir. Pandemi zamanında tıbbi vurgunculuk ve fırsatçılık yapan BioNTech’in ortaklarından Uğur Şahin 4.3 milyar dolarlık servetiyle ikinci sıradadır. BioNTech’in piyasa değeri mart ayı sonunda 22.8 milyar dolara yükselmiştir ancak yeni bir salgın olmadığı için şirket 2024 yılında zarar etmiştir. Kazancı Holdingin en büyük hissedarı Cemil Kazancı 4.3 milyar dolarlık servetiyle üçüncü sıradadır ve Aksa Enerji ile Türkiye elektrik tekelleri arasında yer alarak servetlerine servet katmaktadırlar. Listenin devamında Rönesans Holding, Koç Holding, Doğuş Holding, Limak Holding, Baykar Teknoloji, Türkerler Holding, Eczacıbaşı Holding, Doğan Holding yer alıyor. Türkiye’de de tekelleşme belirgin olup, listenin ilk 10’unda yer alanların toplam serveti, listenin son 10’unda yer alanların yedi katına ulaşmış durumda.

Türkiye’de servet ve gelir eşitsizliği

Piramit şeklindeki kapitalist toplumsal yapının tabanı genişlemeye ve kalabalıklaşmaya devam ederken, uç kısım yıllar geçtikçe sivrilmekte, ara katmanlar silikleşmektedir. Türkiye toplumsal formasyonunda da servet ve gelir eşitsizliği geçmiş dönemlere kıyasla en keskin görünümüne ulaşmıştır.

Thomas Piketty, Facundo Alvaredo, Lucas Chancel gibi isimlerden oluşan “World Inequality Database” ekibinin gini katsayısı üzerinden yaptığı hesaplara göre Türkiye’de en zengin ve en yoksul nüfus kesimleri arasındaki makas hiç olmadığı kadar açıldı. 2023 yılı itibarıyla toplumun en yoksul yüzde 50’si toplam servetin yüzde 2.6’sına, en zengin yüzde 10’u yüzde 68.4’üne, en zengin yüzde 1 ise yüzde 2.6’sına sahip.

Credit Suisse ve UBS tarafından hazırlanan 2024 yılına ait “küresel servet raporu”na göre de Türkiye’de en zengin yüzde 1’lik kesim toplam servetin yüzde 39.5’ini elinde tutuyor ve bu oranla 21 Avrupa ülkesi içinde ilk sırada.

“World Inequality Database”in gelir dağılımı hesaplarına göre de gelir dağılımındaki eşitsizlik aralıksız 18 yıldır devam ediyor. Türkiye’de en zengin yüzde 1’in milli gelirden aldığı pay yüzde 23.9, en zengin yüzde 10’un aldığı pay yüzde 55.6, en yoksul yüzde 50’nin payı yüzde 14.1.

Eşitsizlik ve yoksulluk

Kamu mülkiyetindeki fabrikaların, işletmelerin, tesislerin yok pahasına özelleştirilmesiyle, ihale ve teşviklerle beslenen, sektörde tekelleşmeyle elde edilen zenginlerin serveti eşitsizlik örüntülerini derinleştiren temel nedendir.

  • Türkiye’nin en zengini Murat Ülker günde 15 milyon dolar harcasa bile servetini bitiremezken, TÜİK’in “çocuk sağlığı ve yoksunluğu 2024” raporuna göre yaklaşık her 10 aileden 1’i çocuklarına yeni giysiler alamıyor.
  • Koç Holding, değerinin çok altında satılan TÜPRAŞ’tan 2024 yılında 18 milyar lira kâr ederken, her 10 aileden 1’i çocuklarının gün içinde taze meyve ve sebze tüketmesini sağlayamıyor.
  • Türkiye’nin en zengin 100 kişisi son dört yılda servetlerini yaklaşık 28 milyar dolar artırırken, yaklaşık her 10 işçiden 6’sı asgari ücret veya asgari ücretin yüzde 20 üzerinde bir ücretle çalışıyor.

Üretim araçları üzerindeki mülkiyet tipleri devam ettikçe “Yoksulluk kader olamaz” sözü de yanlışlanacak, eşitsizlik ve yoksulluk devam edecektir. Eşitsizliği ve yoksulluğu ortadan kaldıracak kısa ve orta vadeli adımlardan ilki büyük ölçekli özelleştirmelere karşı kamulaştırmalar ve devletleştirmelerdir çünkü sahip oldukları bizden, emekçilerden çaldıklarıdır...

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Sermaye diktası

Sermaye diktası

İşçi başına 608 bin lira aylık kâr elde eden TÜPRAŞ, dayattığı sefalet sözleşmesine direnen işçilerin eylemlerini ‘tutanakla işten atma’ tehdidini kullanarak şimdilik bastırdı. Kimi zaman ‘demokrasi nutukları’ atan büyük sermayenin, harekete geçen işçiyi önce polisle sonra fişleyerek tehdit etmesi, ülkedeki ‘otoriterleşme’nin esasen kimin işine yaradığını ve sermaye diktasının vardığı boyutu gösteriyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
10 Mayıs 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et