8 Mayıs ve antifaşist mücadele

Fotoğraf: RIA Novosti Arşivi, #602161/Zelma (CC BY-SA 3.0)
8 Mayıs 1945, tarihe Hitler faşizminin yenilgiye uğradığı ve Nazi yönetiminin “teslim anlaşması” imzaladığı gün olarak geçti. Faşizmin yenilgiye uğramasında tayin edici gücün sosyalist Sovyetler Birliği olduğunu, komünizmin en katı ve kararlı düşmanı olduğunu söyleyen W. Churchil dahil Batılı emperyalistlerle gerici iş birlikçilerinin o dönemlerdeki temsilcileri kabul etmişlerdi. Hollanda, Belçika, Fransa, Çekoslovakya, Polonya düşmüş, Londra hedefe girdiğinde Hitler, Nazi kıtalarını Moskova üzerine göndermeye karar vermiş, sosyalizmin dönem koşullarındaki dünya kalesini yıkmayı, Batıyı kasıp kavurmak açısından acil görmüştü. Sovyetler‘in bu savaşta 27 milyon yurttaşını kaybettiği biliniyor. Emperyalistler arası çelişkilerin patlak vermesine yol açtığı ve fakat antifaşist karaktere bürünen savaş, toplamında 52 milyon kişinin ölümüne, en az bir o kadarının sakat kalmasına, ülkelerin ve kentlerin yıkımına yol açmış; Moskova-Stalingrad savunmasının zaferi ve Kızılordu askerlerinin Hitler ordularını Berlin’e dek ezip geçmesiyle birlikte Amerikan-İngiliz kuvvetlerinin de Batı’dan girişiyle faşizmin son direnişi de ezilmişti. O gün bu gündür faşizme karşı zaferin yıl dönümü Rusya ve eski Sovyet ülkelerinin çoğunda saat farkı nedeniyle 9 Mayıs’a büyük gösterilerle kutlanmaktadır. Sosyalizmin tasfiye edilmesinden sonraki yıllarda da burjuva yönetimleri Moskova’da “görkemli gösteriler”le faşizme karşı zaferi kutlamayı sürdürdüler. Rusya’daki kutlamalarda sosyalist sembollerin kızılbayrağın iki yüzlüce istismar edildiğine de tanık olduk.
Şimdi Rusya 9 Mayıs’ta, Batılı emperyalistlerin pinpon topu Zelenskiy yönetimi 8 Mayıs’ta kutlama yapacak: İlki zafer kutlaması, ikincisi “Avrupa Günü” diyor. İlkine Çin, Sırbistan ve Venezuela yöneticileri; ikincisine Rusya’ya karşı savaş politikasının mimarlığı rolüyle Batı Avrupalı emperyalist şeflerle Polonya gibi ülkelerin yöneticileri katılacak. Ukrayna savaşı nedeniyle iki karşıt güç iki farklı günde iki farklı anlam yükleyerek ve sosyalizmin tarihsel kazanımlarının üzerinden postallarıyla geçerek kutlama yapacak! Muhtemelen başka bazı ülkelerde de faşizmin yenilgiye uğratılması ve bir büyük savaşın yol açtığı yıkımın bir kez daha yaşanmaması üzerine açıklamalar yapılıp bazı toplantılar düzenlenecektir.
Faşizmin dünya ölçekli etkide bulunan iktidar biçimi ve gücünün yenilgiye uğratılması ‘insanlığın’ büyük bir kazanımıydı. Faşist barbarlığın geride bıraktığı yıkım ve kıyım “Bir daha asla!” sloganında ifadesini bulan anlayışın güç kazanmasını sağladı. Ama mali sermaye ve tekellerin egemen olduğu dünya kapitalist sisteminde tekelci gericiliğin çıkarlarıyla bağlı olarak faşist akım ve politika, faşist partiler, faşist darbeler ve yönetimler var olmaya devam etti. İspanya, Arjantin, Şili, Endenozya, Filipinler, Yunanistan, Türkiye en çok bilinenleridir. Burjuva devlet iktidarının burjuvazinin sınıf hakimiyetinin icracı aygıtı olduğunu; bu aygıtın tekeller ve emperyalizm koşullarında daha da gericileştiğini; kapitalizm koşullarında işçi sınıfı başta olmak üzere halk kitleleri için demokrasiyi sağlama gibi bir özelliğinin bulunmadığını; aksine sömürülen ve ezilenlerin ancak mücadeleyle elde edebileceği özgürlükleri her fırsatta gaspetme politikası izlediğini sadece faşist iktidarlar değil anlı-şanlı burjuva devlet yönetimleri de gösteregeldiler. Türkiye’de yaşandığı gibi faşist darbelerin arkasındaki emperyalistlerin yönettikleri ülkelerde de halk kitleleri, ancak talepleri için yürüttükleri mücadeleyle dayattıkları ölçüde hak elde edip kullanabildiler. Ülkeler işgal edip kitlesel katliamlar düzenleyen devletlerin ille de faşist olması gerekmiyor.
Günümüzde Trump yönetimindeki ABD ve Batı Avrupa’nın birçok ülkesinde faşist grup ve partilerin güç kazandığına dair yığınca veri var. Bolsanaro, Modi, Meloni, Le Pen gibilerinin faşistliği aleniydi ya da öyledir. Nazizmin bir dönemler kasıp kavurduğu Almanya’da AfD gibi, “Etnik ve soya dayalı halk anlayışını” benimseyen bir parti, yüzde 20’lerin üzerinde destek görebiliyor. Türkiye gibi birçok ülkede yönetimler burjuva yasa ve anayasalarıyla dahi bağdaşmayan baskı ve saldırı politikalarına daha fazla başvurmakta, faşizan baskı siyasetini yoğunlaştırmaktadırlar. Buna rağmen ama sömürülen ve baskı altında tutulan halk kitlelerinin büyük çoğunluğuyla hâlâ gerici düzen partilerinin etkisi altında olduğu ve bir kısmının da yabancı düşmanı, şoven milliyetçi ve faşist ideolojik politik ve kültürel anlayışların yaydığı zehirli havayı soluduğu da olgusal bir gerçektir. Kitlelerin politika dışı tutulduğunu söyleyen ve zannedenler bu gerçeği ya görmüyor ya da üzerini örtüyorlar. Kapitalist parti fraksiyonları kitleleri kendi ideolojik-politik anlayışları doğrultusunda yönlendirici faaliyet yürütmeden destek sağlayamazlar. İşsizliğin, yoksulluk ve yoksunluğun girdabındaki emekçilerin çeşitli vaatlerle; ön yargı ve önceki kuşaklardan miras alınmış köleleştirici anlayışların etkisi kullanılarak yanıltıldıkları ve birçok ülkede halk düşmanı politika ve partilerle kurumların etkisi altına alındıkları apaçıktır. Bu tuzakların parçalanması hem pratik deneyimleriyle öğrenmenin hem de işçi sınıfı ve tüm diğer emekçilerin sömürü ve zulüm sisteminden kurtuluşu bilinci edinmesinin ürünü olacaktır.
Faşizme karşı büyük zaferin 80. yıl dönümünde faşizme karşı mücadele; tekelci çıkarlarca yönlendirilen siyasal gericiliğe, şovenist milliyetçilikle tahkim edilmiş faşist parti ve politikalara karşı yığınların uyanışı için aydınlatma faaliyetinde yoğunlaşma; tarihsel gerçeklikleri örtme ve olayları saptırma riyakarlığını teşhir; ilerici-devrimci ve sosyalist görüşlerin işçi kitleleri başta olmak üzere geniş halk kitlelerinin saflarında bilinir ve örgütlü güce dönüştürülür olması için çalışmayı yoğunlaştırma anlamı taşıyor.
Evrensel'i Takip Et