16 Aralık 2014 03:20

Mısır’sız savaş Suriye’siz barış

Arap Coğrafyasında yaşanan gelişmelerin nereye evrileceği dördüncü yılında hâlâ zihin yorarken, bölgenin iki ülkesine, Mısır ve Suriye’ye bakmak, fikir sahibi olmak için oldukça faydalı. Araplar boşuna demiyor: “Mısır’sız savaş, Suriye ‘siz barış olmaz”.

Paylaş

DOSYA: Arap ayaklanmalarının 4. yılında nereye doğru?

HAZIRLAYANLAR: Ali KARATAŞ / Yusuf ERTAŞ

SUNU

Tunuslu genç Muhammed Buazizi’nin seyyar satıcı tezgahının elinden alınmasını protesto etmesi ile başlayan olaylar dördüncü yılını geride bıraktı. 26 yaşındaki üniversite mezunu genç, 17 Aralık 2010’da sebze tezgahının elinden alınmasını protesto için kendisini yakarak hayatına son verdi. Ölümü; yoksulluğa, işsizliğe karşı kitlesel bir ayaklanmaya dönüştü.  Tunus’un bütün kentlerine yayılan ekmek ve özgürlük isteyen gösteriler 23 yıldır Tunus’u yöneten Zeynel Abidin bin Ali’nin ülkeden kaçmasıyla sonuçlandı.
Olaylar kısa sürede 30 yıldır Hüsnü Mübarek rejimi altında inleyen Mısır’a ve sonrasında birçok Arap ülkesine yayıldı. 25 Ocak 2011’e kadar süren gösteriler sonunda Mübarek, yetkilerini 11 Şubat’ta orduya ve anayasa mahkemesine devretti.
Libya Lideri Muammer Kaddafi, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyinin aldığı askeri müdahale kararından sonra başkent Trablus’un 23 Ağustos’ta düşmesiyle devrildi. Suriye’deki kriz durumu ise mart 2011’den bu yana devam ediyor.  
O günden bu güne devam eden ve bu gün sınırlarımıza dayanan gelişmelerle ilgili olarak birçok değerlendirmeler yapıldı. Bu değerlendirmeler içerisinde ortaya çıkan iki uç görüş de ciddi bir taraftar kitlesine sahip. Bu iki görüşten biri dört yılını geride bırakan gelişmeleri, başından sonuna kadar büyük Ortadoğu projesinin bir parçası olduğu yönünde. Bu görüşe göre ortaya çıkan halk hareketleri de istihbarat örgütlerinin işi ve sözü edilen projeye hizmet etmek için planlandı. Diğer bir görüş ise, yaşanan her şeyin bölgedeki diktatörlüklere karşı ortaya çıkan halkın tepkisi olarak değerlendiriyor. 4 gün sürecek dosyamızda hem bugüne kadar gelen gelişmelerin neler olduğunu özetlelemeye hem de gelişmelerin arkasındaki sosyal, ekonomik ve politik etkenleri açıklamaya çalışacağız. 


Arap Coğrafyasında yaşanan gelişmelerin ne anlama geldiği, nereye evirileceği hâlâ insanların zihnini yormakta. Bölgenin iki ülkesine bakmak, aslında olanın ne olduğu hakkında bir fikir sahibi olmak için oldukça faydalı. Bu ülkelerden biri Mısır, diğeri ise Suriye. İki ülkenin de Arap siyasetinde oldukça önemli bir yeri var. Mısır, 85 milyona yaklaşan nüfusu ile Arap coğrafyasının en kalabalık ve ordusu en güçlü ülke. Filistin’de Gazze şeridine sınırı olan tek ülke de; İsrail ile 1979 yılında imzaladığı Camp David Barış Anlaşmasının, Araplar ile İsrail arasında bu günkü statükonun kurulmasının mimarı da yine Mısır.
Suriye, son 50 yılda özellikle Ortadoğu siyasetinde önemli ağırlığı olan bir ülke. Sahip olduğu nüfus bileşimi ve bölgede geliştirdiği ilişkiler kritik önemde. Yanı sıra bu iki ülkedeki gelişmelerin seyrediş biçimi, yaşanan sürecin karakteristiğini içeren bir özellik taşıyor. Araplar arasında yaygın bir söz olan, “Mısır’sız savaş, Suriye ‘siz barış olmaz” sözü aslında bu iki ülkenin coğrafyadaki ağırlığını özetliyor.

MISIR GENÇLİĞİ TAHRİR’DE

Tunus’taki halk hareketinden ilk etkilenen ülke komşusu Mısır oldu. Mısır halkı ve özellikle Mısır gençliği, ekmek ve özgürlük için başta başkent Kahire olmak üzere hemen hemen bütün illerde sokağa döküldü. Çoğunluğu genç olan 3-4 milyon kişi, Kahire’nin simgelerinden Tahrir Meydanı’nda 25 Ocak 2011’de meydanı terk etmeme eylemine başladılar. Ve bu eylem 11 Şubat’ta, 30 yıldır iktidarda olan Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’in yetkilerini devredene kadar 18 gün sürdü. Daha sonra seçimle iktidara gelecek olan İhvan (Müslüman Kardeşler) Mübarek’in gideceğini anlayınca oturma eyleminin son 4 gününe katıldı. İhvan’ın Mürşitleri daha önce eyleme kesinlikle katılmamak gerektiği yönünde fetva vermişlerdi.

‘HALK DÜZENİN YIKILMASINI İSTİYOR’

Mısır’ın yanı sıra halk hareketlerinin ortaya çıktığı bütün ülkelerde simgeleşen slogan “şaabyurid ıskat nizam” (Halk düzenin yıkılmasını istiyor) sloganıdır. Bu slogan bir yandan halkın iktidarlara duyduğu öfkeyi ve kini yansıtırken diğer yandan aslında hareketin sınırlarını da belirtiyor. Halkın nasıl bir iktidar istediğine yönelik bir talep meydanlarda yankılanmadı.
İşte böylesi bir boşlukta Mübarek’in devrilmesinden sonra yönetimi ordu devraldı. Askeri Konsey Başkanı Muhammed Hüseyin Tantavi, Mübarek’in yerine geçti. Ordunun seçime gitme niyeti yoktu. Halk ve özellikle gençlik, ordunun yönetimi bırakmama niyetini anlayınca bu sefer seçimlerin yapılması talebiyle orduya karşı sokaklara döküldü.

BİR YANDA İHVAN ÖBÜR YANDA MÜBAREK

Bunun üzerine seçim kararı alındı. Seçimlerin ilk turu 23-24 Mayıs 2012 tarihlerinde yapıldı. Katılım yüzde 46.42 düzeyinde kaldı. Kurallara göre, hiçbir aday yüzde 50’yi geçemezse en çok oyu alan 2 aday ikinci tur seçimlere kalacaktı. Seçimlerde, Müslüman Kardeşlerin kurduğu Özgürlük ve Adalet Partisinden Muhammed Mursi ve Mübarek döneminde sivil havacılıktan sorumlu bakan olan Ahmet Şefik en çok oyu alarak ikinci tura kaldılar. İkinci turda seçimi İhvan’ın Adayı Mursi kazandı. Bu seçim öncesinde bir araya gelen liberaller ve solcular Cephet el İnkaz (Kurtuluş Cephesi) adıyla birleşti ve bu seçimde İhvan’a karşı Ahmet Şefik’i desteklediler.
İhvan, Arap coğrafyasının en etkili ve en büyük İslami hareketi olmakla birlikte başta Mısır olmak üzere Tunus, Ürdün gibi birçok Arap ülkesindeki en geniş siyasi muhalif örgüttü. Mısır’da 1928 yılında İslam alimi ve okul öğretmeni olan Hasan el-Benna tarafından Pan-İslamist bir hareket olarak kurulmuştu.

80 YILLIK RÜYA BİR YILDA BİTTİ

Ama İhvan’ın 80 yıllık iktidar rüyası 1 yılda bitti. İhvan döneminde gençler, Tammarrud (isyan) adlı bir harekette birleşti. İhvan’ın iktidarda birinci yılını doldurmaya yakın, İhvan’ın iktidarı bırakması için 25 milyona yakın imza topladılar ve 30 Haziran 2013’te kimi gözlemcilere 20, kimilerine göre 30 milyon Mısırlı İhvan’a “irhal” (git) dedi.
Mısır halkı, seçimde oy verdiği Mursi’ye de seçildiği günden itibaren bu taleplerinin arkasında olduğunu hatırlattı. Mursi’nin yanlış yaptığını gördüğü her anda sokağa inerek kendisini ve taleplerini yok sayan bir siyaseti kabul etmeyeceklerini ifade ettiler. Son gösterilerde de Mısır halkı bu kararlığını gösterdi. Mısır’daki 30 Haziran gösterilerine 30 milyon kişinin katıldığını ve Ortadoğu’da bu güne kadar düzenlenen en büyük gösteriler olduğu ifade ediliyor.
Böylesi kitlesel bir tepkiye Mursi’nin cevabı ise Türkiye’de Gezi direnişinde Erdoğan’ın tavrı ile benzer oldu; Mursi tepkileri içerden ve dışarıdan organize edilen bir “komplo” olarak tanımladı.


İRHAL, İRHAL, İRHAL

Tahrir başta olmak üzere Mısır’ın büyük meydanlarından en çok yankılanan ses “İrhal, İrhal, İrhal” yani “git, git, git” sloganıdır. Diğeri ise “yaskıt yaskıt hüküm ülmürşid” (Mürşidlerin iktidarı yıkılsın). Mısırlılar Mursi’ye niçin seçildiği günün yıl dönümünde “git” dedi. Meydana çıkan halk bir program etrafında örgütlenmiş olmasa da Mursi’nin yaptığı icraatlara dayanarak tepkinin nedenlerinin birçok nedeni olduğu söylenebilir;

DÜZELMEYEN EKONOMİ

Arap kanallarında mikrofonların uzatıldığı göstericilerin ilk söyledikleri “ekonominin çok kötü olduğu”dur. Buna elektrik, su hizmetlerinden şikayetleri, bir yılın dolmasına rağmen hayatlarında hiçbir düzelme olmadığı serzenişleri eklenebilir. Mübarek’in devrilmesinden sonra gösterilerin devam etmesinin en önemli nedenlerinden biri hep ekonomik durum oldu. Mübarek döneminin sonunda işsiz sayısı 2.1 milyon iken 2012 sonunda 3.5 milyonu buldu.

İHVAN’IN AJANDASI

İktidardaki bir yıl boyunca halk özellikle ekonomik alanda bir program sunulmasını istedi.  İhvan, ekonomi ile ilgili kapsamlı bir program sunmadı. Ekonomi daha da kötüleşirken bürokraside kadrolaşması kendine has bir ajandasının olduğunu hissettirdi.

‘FİRAVUN MURSİ’

Mısır halkının ve Ulusal Kurtuluş Cephesi etrafında toplanan muhalefetin Mursi ile ilk ciddi karşı karşıya gelişi Aralık 2012’de kabul edilen anayasa taslağı nedeniyle oldu. Hiç kimseye danışmadan oldubitti ile hazırlanan taslakta Mursi’ye sınırsız yetki verilirken, Mısır ise şeriat devleti olarak tanımlandı. Mursi, bu tavrı nedeniyle “diktatör ve firavun” olmakla suçlandı. Mursi, halka rağmen anayasayı son derece katılımı düşük bir referandumla kabul ettirdi.

ÖLÜMLERDEN SORUMLU

Mursi’nin adayı olduğu Müslüman Kardeşler ve onu destekleyen İslami örgütler anayasa meselesinde olduğu gibi her adımda özgürlüklere ve toplumdaki farklılıklara saygılı olmadıklarını ifade ettiler. Örneğin el Ezher üniversitesinden Din Adamı Şeyh Mahmut Şaban, İhvan’ın muhaliflerinin öldürülebileceği fetvasını verdi. Bu fetvadan birkaç gün sonra Tunus’ta halk cephesinin sözcüsü Şükrü Belaid öldürüldü. Bu cinayetten birkaç ay sonra yine muhalif liderlerden Muhammed İbrahimi katledildi. Tunus’ta da Müslüman Kardeşlerin Tunus kolu en Nahda iktidarda olduğu için gözler anında Mısır’a çevrildi.

KIPTİLER HEDEFTE

Kıptilerle İhvan’ın üyeleri arasında çatışmaların yaşandığı bir dönemde; İhvan’ın İrşat Komitesi üyesi bir din adamının fetvası büyük tepki çekti. İhvan’ın müftüsü ve aynı zamanda İrşat Komitesinin Üyesi Doktor Abdülrahman El Bari “Şeriata göre Paskalya gibi Kıptilerin bayramlarını kutlamak bizim inançlarımıza aykırıdır” ifadesini kullanarak Müslümanlar ile Kıptiler arasında ayırımı kışkırttı.
Son olarak “isyan” hareketinin miting çağrısına Mursi, kendisi de karşı miting çağrısı yaparak cevap verdi. Ona bağlı unsurlar şiddet kullanmakla suçlandı. Bizdeki Gezi olaylarına benzer şekilde seçilmiş olmanın her şeyi yapma hakkı vermediği eleştirilerine maruz kaldı.  Muhalifler ile Mursi yandaşları arasında çıkan çatışmalarda beş kişi öldü ve yüzlerce kişi yaralandı.

FİLİSTİN SORUNU

Mursi Filistin davasında da kendisinden beklenen rolü oynamadı. Zaten Mursi, seçilmeden önce İhvan, İsrail’in güvenliğinde kritik bir öneme sahip Camp David anlaşmasını kastederek “Eski anlaşmalara bağlı kalacağını” ilan etmişti. Onun döneminde Gazze’nin en etkili örgütü olan Hamas, Şam’daki bürosunu kapatarak İran ve Suriye ekseninden ayrıldığını ilan etti. Hamas merkezini Katar’ın başkenti Doha’ya taşıdı. Bu taşıma basit bir yer değiştirme değildi. Hamas, böylece Körfez ülkeleri ve Mısır’ın içinde olduğu geleneksel Arap ligine dahil olduğunu ifade etmiş oldu. Yine bu dönemde Hamas milisleri, Mısır’da göstericilere karşı Mursi’nin yanında yer almakla suçlandı. İsrail’in 2012 kasımında gerçekleşen saldırılarında Gazze’yi bombalaması sırasında ise Hamas, “yatıştırıcı bir rol” üstlendi.

SURİYE İLE KESİŞEN İLİŞKİLER

Mursi’nin Lübnan Hizbullah’ına eleştiriler eşliğinde “Suriye ile ilişkileri tamamen kesme” kararı da tepkiyle karşılandı. Tarihsel olarak Mısır ve Suriye Arap milliyetçiliğinin iki önemli ülkesidir. Mısır, Cemal Abdülnasır döneminde 1 Şubat 1958’e yapılan referandum ile Suriye ile birleşerek birleşik Arap Cumhuriyetini oluşturmuş ve bu birlik 1968 yılına kadar devam etmiştir. Birliğin dağılmasına karşın Mısır, Birleşik Arap Cumhuriyeti adını 2 Eylül 1971’e değin korudu. Mursi’nin güçlü halkları arasında güçlü bağların bulunduğu Suriye ile tüm ilişkileri kesmesinin tepkiyle karşılanması beklenen bir şeydi.

MEZHEPÇİ POLİTİKA

Mursi, Suriye siyasetini Sünni-Şii ayrışması üzerine kurmakla suçlandı. Ayrıca, Mısır’daki Katı İslamcılar, Şiileri İslam dininin dışında görüyorlar ve yayılmalarından korkuyorlar. Devrimden sonra İran ile ilişkiler gelişme göstermekle beraber Mısır’da Şiilerin çoğalmasıyla sorunlar yaşanmaya başladı. Selefiler, Şii’lerin Kahire’yi ziyaret etmelerini reddettiler.

ORDU TALEPLERİN SAVUNUCUSU!

Mursi’ye karşı milyonları bulan gösterilerden sonra ordu, “Halkın taleplerinin karşılanması” için Mursi’ye 48 saat verdi. Amerikancılığı tescilli, halkın karşısında olan ordu, “halkın taleplerinin” savunucusu bir pozisyondaymış gibi bir açıklama yaptıktan sonra “darbe “ ile yönetime el koydu. Ordunun yönetime el koyduğu açıklaması sokaklarda sevinçle karşılandı.  Mısır ordusu niye böyle bir tutum aldı? Halk askeri yönetim mi istiyor? Mısır’ın yaşadığı oldukça özel durumu göz önünde bulundurarak cevaplamaya çalışalım;

HALK ASKERİ YÖNETİM İSTEMİYOR

Mısır halkı Mübarek’i devirdiği andan bu yana ayakta ve taleplerinin arkasındadır. 25 Ocak devriminden sonra yaşanan geçiş sürecinde ordu iktidara el koymuş ve iktidarda kalmaya niyetlenmişti. Her ne kadar Mısır ordusu İsrail’le savaşmış ve halkına kurşun sıkmamış bir ordu olarak halk nezdinde itibarı olsa da Mısır halkı, “Demokratik, özgür bir Mısır” istediğini defalarca sokağa çıkarak göstermiş; halkın baskısının ardından ordu bir seçim tarihi açıklamak zorunda kalmıştır. Halkın gözünde “iktidarda kalma niyeti” nedeniyle oldukça yıpranmış olan ordunun “darbesini”  halkın gözünde meşrulaştıran Cumhurbaşkanı Mursi’nin şahsında “Müslüman Kardeşlerin” izlediği “halkı yok sayan”, “halk hareketine karşı kendi yandaşlarını sokağa çağıran” siyaseti oldu. Böylesine kitlesel bir tepkiye rağmen hâlâ yaşanan gelişmeleri Mübarek yanlılarının ve dış mihrakların bir “komplosu” olarak değerlendirmesi ve istifa etmeyi reddetmesiydi.
Mursi’nin bu tutumu askere hareket alanı açtı. Ordunun iktidara “el koyma” kararı Mısır sokaklarında sevinçle karşılandı. Ancak alanlardaki sevinç gösterileri ordunun yönetime el koymasından ziyade “Mursi’nin gidişiyle” ilgiliydi.
Ordunun darbesi, zaten 10 bakanı istifa etmiş ve siyaseten meşruiyeti kalmamış bir iktidarın bulunduğu koşullarda sistemi yeniden dizayn etme hamlesiydi.  

TAMARRUD’UN ADAYI SİSİ

Darbeden yaklaşık 11 ay sonra gerçekleştirilen seçimlerde iki aday ortaya çıktı. Bunlardan birincisi Genelkurmay Başkanı Abdulfettah el Sisi iken diğeri Nasırcı Hamdan Sabahi oldu. İhvan ve 6 Nisan gençlik hareketi seçimleri boykot ederek katılmadı.
Buna karşılık Selefilerin Nur Partisi başta olmak üzere CephetülInkaz (Kurtuluş Cephesi) General Sisi’yi destekledi. Gençlerin oluşturduğu “Tamarrud” hareketi ise Sisi ile Sabahi arasında bölündü. Ana kitlesi Sisi’yi destekledi.
Fakat ne yazık ki ne gençlerin birleştiği “Tamarrud” hareketi ne de Kurtuluş Cephesi Mısır’da üçüncü bir yol seçeneği yaratma konusunda adım atmadı ve Genelkurmay Başkanı el Sisi, İhvan’a karşı birleşilen ortak aday oldu.

MISIR’DA ABD’NİN ROLÜ

Mısır’daki gelişmelerle ilgili tartışmalar yürütülürken genellikle ‘sol kesim’ İhvan’ın gelişini ABD projesi olarak görürken ‘İslamcı kesim’ ise İhvan’ın gidişini ABD’nin müdahalesi olarak değerlendirmektedir. Gelişmelerden de anlaşılacağı üzere ne İhvan’ın gelişi ne de gidişi masa başında alınmış Mısır’daki gelişmelerden, halk hareketinden bağımsız kararlar değildir. Şüphesiz ki ABD, ciddi askeri ve ekonomik ilişkilere sahip olduğu Mısır’da siyasetin şekillenmesinde en önemli aktördür. Özellikle de iktidarı hedefleyen; halk iktidarını hedefleyen siyasi hareketlerin zayıf olduğu veya hiç olmadığı koşullarda. Arap coğrafyasının en kritik önemdeki ülkesinde ABD’nin İhvan’la da orduyla da ciddi bağları mevcuttur. Ve iktidarı yeniden şekillendirerek ayakta tutmak için siyasi gelişmelere bağlı olarak at değiştirmiştir. Tekrar edelim ama bu tercih halk iktidarını hedefleyen bir siyasi hareketin bulunmadığı koşullarda özellikle sokaklardaki gelişmelerden bağımsız olmamıştır.

 

ÖNCEKİ HABER

Otoritaryanizmden Totalitaryanizme artık her şey mümkündür

SONRAKİ HABER

Rusya Merkez Bankası'ndan olağanüstü faiz artışı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...