28 Eylül 2014 07:56

Bir de gerçeği var: Benim adım Gültepe

Kanal D’de yayımlanan “Benim Adım Gültepe” dizinin dört bölümünü de izledim. Dizi vizyona girmeden önce, doğrusunu isterseniz çok meraklanmıştık Gültepeliler ve İzmirliler olarak.

Bir de gerçeği var: Benim adım Gültepe
Paylaş

Gazi KESKİN

Kanal D’de yayımlanan “Benim Adım Gültepe” dizinin dört bölümünü de izledim. Dizi vizyona girmeden önce, doğrusunu isterseniz çok meraklanmıştık Gültepeliler ve İzmirliler olarak. Gültepe’nin bir filme konu olmasını gerektiren hususlar neydi? İşte bu sorunun cevabı, hem benim hem Gültepe halkının, hem de İzmir ve Gültepe’yi merak eden kesimlerin beklediği şeydi. 55-60 yaş üzeri insanlar ve Gültepe’de yaşayanlar, bu sorunun cevabını kısmen, bazıları da tam olarak biliyor olabilir. Ama genç kesimler kulaktan duyma söylentilerle bilebilir. Filmin ileriki bölümlerde Türkiye’deki tüm izleyenlerin Gültepe hakkında beklenen konulara cevap verip veremeyeceğini hep birlikte göreceğiz. Çünkü Gültepe, sosyal ve siyasal yapısıyla 1970’lerde dönemin başbakanı Süleyman Demirel tarafından TBMM kürsüsünde gündeme getirilen çok önemli konulardan birini teşkil etmişti. Dolayısıyla Gültepe’nin bu kadar önemli bir yerleşim birimi olması ve bu konuma nasıl geldiğini, toplumsal yaşam ve değerlerini, sosyal, ekonomik ve kültürel yapısını gerçekçi bir düzeyde ele almak gerekir. “…Benim Adım Gültepe..” filminin dört bölümünün bu ölçülerde Gültepe ile beklenen geçmişin özelliklerini yansıtan konulardan çok uzak bir senaryodur. Filmde toplumun örf, adet, gelenek ve görenekleri ile parçalanmış aile yapıları, kuşak ve kültür çatışmaları dört bölümde ana tema halindedir. İyi ama bu hususlar sadece Gültepe’de mevcut değildir. Türkiye’de göç alan bütün illerde bu özellikler vardır. O zaman filmin adı, “...Benim Adım Türkiye” olmalıydı.

Gültepe’ye Ekim 1950’de ilk evi yapan, kuran aileyiz. Yol, su, elektrik yoktu. Her taraf çalılık, fundalık, ormanlıktı. Avcılar bölgeye avlanmaya geliyorlardı. Şimdiki Mustafa Rahmi Balaban İlkokulu’nun olduğu bölge, askeri atış alanı idi. Meşhur Çoban Çeşmesi, 100 metre yukarda patika bir yol üzerinde çam ağacından olan bir yalak şeklinde idi. Çobanlar buraya hayvanlarınım sulamaya getirirdi. Gültepe’nin önemli esnaflarından olan Özdil Ticaret’ten Boğaziçi’ne kadarki bölüm Askeriyeye aitti ve kuyular mevcuttu. Bu bölge tamamen pembe yaban gülleri ile kaplıydı. Tepenin üzerine eski bir dolmuş karoseri atılmıştı. Biz de üzerine “GÜLLÜ TEPE” diye yazmıştık.

TİP, DİSK, GÜL-DER…

İlk belediyelik oluştuğunda, Hüseyin Polat adında göçmen ve polis emeklisi birisi seçildi. Yine bu dönemde şebeke suyu ve elektrik geldi. Gültepe artık ilkel yaşam şartlarından, sosyal yaşam şartlarına kavuşmaya başlamıştı. 1960’lı yıllardan sonra Gültepe fazla miktarda göç almaya başladığından, gerek alt yapı yetersizliği, gerek kültür ve kuşak çatışmaları ve gerekse ailelerin parçalanması giderek yaşam koşullarını olumsuz şekilde etkilemeye başlamıştı. İşsizlik, hayat pahalılığı ve ekonomik şartlar Gültepe halkını sıkboğaz ediyordu. İkinci dönem yerel seçimde Adalet Partisi’nden İsmet Uç başkan seçildi. Gültepe yerel hizmetler meselesinde bu başkan zamanında hiç yararlanamadı.

1960 27 Mayıs ihtilali Türkiye’de aydınlanma bakımından yeni bir dönem başlatmıştı. 1961 Anayasasının getirdiği hak ve özgürlükler sayesinde yetişen gençlik ve sol düşünce, emek cephesinin üzerinde olumlu etkiler yapmaya başlamıştı. Emek-sermaye arasındaki çelişkiler, özellikle de üniversitedeki gençlik ve çalışan emekçiler ve köylüler üzerinde “Emeğe” saygı ve sahip çıkma duygusu hızlı bir şekilde gelişti ve buna bağlı örgütlenmeler gündeme geldi. Türkiye’nin birçok bölgesinde olduğu gibi, Gültepe’de de, bu durum gençlik ve işçiler arasında güçlü bağlar geliştirdi. 1964’te TİP’in (Türkiye İşçi Partisi) kurulması 1967’de DİSK’in kurulması bu bağları ve mücadele azmini çok güçlendirdi. 1970’lere gelindiğinde Gültepe’de İşsizlikle ve Pahalılıkla Mücadele Derneği, arkasından siyasi Gençlerin GÜL-DER (Gültepe Sosyal Dayanışma ve Kültür derneği)  ile YDGD (Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği) gibi dernekler kuruldu.

12 Mart askeri faşist yönetimi Türkiye genelinde olduğu gibi Gültepe’de de devrimci gençlik, aydın halk ve emek cephesi üzerinde yoğun baskılar kurmaya başlamıştı. İzmir’de örgütlü hale gelen TMTF (Türkiye Milli Talebe Federasyonu) Gültepe’deki örgütlü kesim ile yakından ilgileniyordu. 1965 yılında ağabeyim Kemal Keskin, Tekstil Sendikası’nın İzmir şube başkanlığı yaptığı dönemde sendikaya üç kişi geldi. 6. Filo’nun İzmir’e gelişini protesto etmek için kuruluşlardan destek arıyorlardı. Bunlardan biri TMTF başkanı Yalçın Dağdüğen, birisi Buca Mimarlık Fakültesi Öğrenci Cemiyeti Başkanı Remzi Oluk, diğeri de İktisat Fakültesi Öğrenci Cemiyet Başkanı Aydın Erten’di. Taleplerini kabul ettik ve bizler de çalışmaya başladık. Aynı gün akşamı Gültepe’nin bütün semtlerinde toplantılar yapıldı. Ben ve abim bu eyleme aktif olarak katıldık. Aydın Erten’le tanışıklığımız bu eylemden sonra, o ölünceye kadar devam etti. 1965’de Ankara’da TİP’e üye oldum. 1967’de de DİSK’te görev aldım. 1968-69 ve 70’de İzmir ve Gültepe’de yapılan bütün eylemlere katıldım. 1969-70’te Ankara’da Mahir Çayan ve ekibi ile birlikte TİP’in yönetiminde bulundum.

BELEDİYE BAŞKANININ SEÇİLMESİ

1972’de abim ve babam bizim evde Aydın Erten’i ikna edip, belediye başkanı seçtirdiler. Gültepe halkı ve gençliği Aydın’ı mücadelesinden dolayı iyi tanıyordu. Gültepe’nin ismi, konumu, yapılanmaları ve bir filme konu olacak özellikleri bu dönemde başladı. Gültepe halkının ve gençliğinin talep ve istekleri ve bu isteklerin nasıl gerçekleşeceği artık konuşulmaya ve tartışılmaya başlamıştı. Mevcut sisteme karşı nasıl davranılması gerektiği ve mücadelenin nasıl başarılacağı, dönem dönem belediye başkanı ve siyasi gençlerle tartışılıyordu. Aydın Erten Gültepe’de sembol haline gelmişti. 1977 seçimlerinde hiç zorlanmadan ikinci kez başkan seçildi. 1979’a gelindiğinde Türkiye büyük siyasi krizlerle boğuşmaya başladı. Faşizm bütün gücüyle devrimcilerin, aydınların ve emek cephesinin üzerine gelmeye başladı. Ben ve arkadaşlarım Ankara’da hedef haline gelmiştik. Aydın bana telefon edip, “Gazi hemen gel beraber çalışalım” dedi. Görevlerimden istifa edip Gültepe’ye geldim. Önce temizlik işleri müdürü, sonra da İşletme Müdürü olarak belediyede göreve başladım. Aydın’da farklı bir belediyecilik anlayışı vardı. Tüm düşünce ve uygulamaları halk yararına idi. Bu tür belediyecilik Türkiye’de Fatsa’da hayata geçiriliyordu. Başkan Aydın Erten, Gültepe’de Çınartepe ve Mersinpınar’da 800 fakir aileye imarlı arsa dağıtıp ev sahibi yaptı. Tanzim satış mağazaları açıp, halka temiz ve ucuz gıda ve malzeme temin etti. Kömür tanzim şubeleri açıp maliyetine taksitle kömür dağıttı. Bu tür çalışmalarla halkın büyük sempatisini kazandı. 80-85 kişilik kapasiteli bir belediyede 270 kişi çalıştırıyordu. Belediye ekonomik olarak zorlanmaya başlamıştı. Gültepe bu dönemde Başkanı dahil solcu ve “Komünist” olarak yorumlanıyordu. Dönemin hükümeti İller Bankasından belediyenin gelir payını kestirdi. Tam 8 ay maaşlarımızı alamadık. Sonuçta greve gittik. Ama bu grev işverene karşı değildi. Hükümeti protesto ediyorduk. Başkan yerel hizmetlerin aksamaması ve destek için yetkililerle görüşmeye Ankara’ya gitti ama eli boş döndü. İşte bu zamanda Başbakan Süleyman Demirel, TBMM kürsüsünden “Gültepe’yi solcu komünistler ele geçirmiş, kurtarılmış bölge ilan etmişler” diye açıklamalarda bulunmuştu. Bu dönemde hiçbir faşist Boğaziçi’nden yukarı çıkamıyordu.

TARİŞ’TE DİRENİŞ

Başkan Aydın Erten, Ankara dönüşü bizlerle bir toplantı yapıp, “Benim yüzümden Gültepe halkı çile çekmesin” deyip istifa edeceğini açıkladı aynı gün belediyenin hoparlöründen istifasını duyurdu. Yarım saat içinde belediyenin önüne yüzlerce insan ve gençlik geldi. Halk başkanı istifadan vazgeçirmek istiyordu. Aralarında beş kişilik bir komite oluşturup biz başkanlıkta otururken içeri geldiler ve “Başkanım istifanı asla kabul etmiyoruz. Biz bir kampanya oluşturduk, bankaya hesap açtırdık. Ayrıca kadınlarımız ve kızlarımız da altın ve ziynet eşyalarını bağış yapacak” deyip başkandan cevap bile almadan dışarı çıktılar. Gerçekten üç gün içinde bankada ve belediyede önemli ölçüde para ve altın birikmişti. Bu gelirlerden işçilerin alacağının üçte biri ödenmişti. Başkan bu eylem karşısında istifadan vazgeçti. Bunun üzerine hükümet ve asayiş güçleri baskılarını artırmaya başladı. Grevin 16’ncı günüydü. Gültepeli gençler ve polisler arasında iki defa büyük çatışma çıktı. Gültepe’nin çeşitli yerlerine barikatlar kuruldu. Bir gece yarısı İskender Gül adında bir devrimci faşistlerce öldürüldü. Diğer çatışmalar polislerle devrimci gençlik arasında yaşandı ve ilk çatışmada bir polis memuru, ikinci çatışmada ise üç polis memuru öldürüldü. Ayrıca Hükümet’in MHP kanadı TARİŞ’te inanılmaz boyutta baskılar yapmaya başlamıştı. Bu nedenle Tariş devrimci işçiler tarafından işgal edildi. İzmir’in Çimentepe semtinde de direnişler başlamıştı. Bizler Gültepe belediyesi olarak TARİŞ’i desteklemek için birkaç kez gıda yardımı yaptık. Belediye grevinde, “Grev komitesi başkanı” idim.

VE DARBE GELİR…

11 Eylül akşamı başkanla birlikte Karşıyaka’da yemek yiyip eve geldik. Saat gece 2’ye gelmişti yatmaya hazırlanıyorduk. Kapı çalındı ve grevci bir işçi “İhtilal oldu. Askeriye geldi. Bankaları mühürlediler ve çadırları sökmemizi istediler” dedi. Olanları Başkan’a anlattım, arabaya bindirip Gültepe’yi terk etmesini söyledim. Sabah saat 05’e doğru belediyeden anons yaptılar ve Temizlik İşleri Müdürünü belediyeye gelmesini istediler. Çadırlar sökülmüştü, belediyede askerler ve polis vardı. Öğleye kadar askerlerin yardımı ile çöpler temizlendi. Ben dâhil bir günde Gültepe’de yaşları 15-16 ile 50-55 olan ve özellikle de doğu kökenli insanlar sorgusuz, sualsiz toplandı. Bütün karakollar doldu. Artanları stadyumlara doldurdular. Sonra Başkanı da bulup getirdiler. Gözetimlerde büyük işkenceler gördük. Sonuçta Başkan üç buçuk ay yatıp çıktı. Bana 8 yıl ceza verdiler. Cezaevi sonrası Aydın Erten’le birlikteliğimiz CHP içerisinde devam etti. Ancak CHP’liler Aydın’a yeterli desteği vermedi. Ölümünden 4-5 gün önce hastaneye beni ve eşimi istedi. Ablası, kardeşleri ve eşi oradaydı. Bana ve eşime ailesinin yanında, “Son günlerimi yaşıyorum. Ölümden korkmuyorum. Hoş geldi sefa geldi. Yalnız bir vasiyetim var. Ben ölünce, beni Gültepe’ye gömeceksiniz” dedi. Ölünce ailesi beni çağırdı, vasiyetinin yerine getirilmesini istediler. Bunun üzerine ailesinden izin alıp mezarını Gültepeli 10 devrimci arkadaşının yapacağını söyledim. İzin verdiler. Projesini çizdirdim ve kaba inşaatını bitirdik. Sonra da dönemin CHP İlçe başkanı Ali Yılmaz beni çağırdı ve parti olarak duruma müdahil olmak istediklerini söyledi. Kabul ettik. Gültepe halkı adına mermere bir yazı yazdım ve monte ettik. Diğer mermer işleri de bu aşamadan sonra CHP ve Menemen Belediyesi tarafından yaptırıldı. Ruhu şad olsun. Aydın Erten bütün Gültepe’nin kalbinde yaşayacaktır.
 

ÖNCEKİ HABER

Huzur patronsuz bir yaşamda!

SONRAKİ HABER

Soma’dan Yırca’ya tabandan mı dediniz?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...