30 Aralık 2013 06:00

Bir Yeni Türkü: Buğdayın Türküsü

Halk türkülerinin yeniden yorumlanmasına dayanan ve öncülüğünü İnti İllimani’nin üstlendiği Güney Amerika orijinli Nuevo Cancion ( Yeni Şarkı, Yeni Türkü) müzik akımından adını alan Yeni Türkü, yolcuğuna Buğdayın Türküsü’yle başlamıştı.

Bir Yeni Türkü: Buğdayın Türküsü
Paylaş

Mürsel Berat SAYMADİ

Halk türkülerinin yeniden yorumlanmasına dayanan ve öncülüğünü İnti İllimani’nin üstlendiği Güney Amerika orijinli Nuevo Cancion ( Yeni Şarkı, Yeni Türkü) müzik akımından adını alan Yeni Türkü, yolcuğuna Buğdayın Türküsü’yle başlamıştı. Selim Atakan, Zerrin Atakan ve Derya Köroğlu’nun beraber yaptığı, kendilerinin deyimiyle grubun ‘manifestosu’ ve nasıl bir müzik yapacaklarının habercisi niteliği taşıyan bu albüm çıktığı yıl büyük sıkıntılarla karşılaşmış ve sonunda albüm toplatılmıştı.

Yeni Türkü’nün 1979 yılında yayımlanan ve 12 Eylül darbesiyle engellenen bu ilk albümü Buğdayın Türküsü, 33 yıl sonra mevcut haliyle geçenlerde yeniden yayımlandı. Ada Müzik’ten yayımlanan bu albüme bir de Can Dündar imzalı dönemin tanıklarının anlatılarından oluşan belgesel eşlik ediyor.

NASIL BİR DÖNEMDİ?

Gelin onlardan dinleyelim. Selim Atakan, Murat Meriç röportajında o dönemi şöyle anlatıyor: Matbaa kapakları basmadı, dağıtımcı dağıtmak istemedi. Bir gerekçeleri de yoktu. Sonrasında da 12 Eylül oldu zaten, albüm bir anda ortadan kayboldu. O zaman albümleri denetleyen bir kurul da yoktu. Sadece TRT’de vardı ve bir baş belasıydı. Sırf bu kurul yüzünden TRT’ye çıkamadık mesela. Tek görüntümüz vardır, İzzet Öz’ün programında ‘Sardunya’ya Ağıt’ çaldık ama enstrümantal! Söz denetiminin çok ayrı bir vaka olduğuna değinen Selim Atakan ise ‘yaşam diyemezdiniz mesela, hayat demek zorundaydınız. Düzen kelimesini kullanamazdınız... Murathan’ın (Mungan) “ya içindesindir düzenin / ya da dışında yer alacaksın” dizesindeki “düzen”i sırf bu yüzden “çember” yaptık!’ Sadece söz değil üslup denetimine de takıldılar. Şarkılarında piyanonun yanında bağlama vardı ve halk müziği denetleyicileri piyano var diye kabul etmiyor, Batı müziği kurulu bağlamaya takılıyordu.’ diyor.

İlk albümleriyle oldukça zorlu bir dönemden geçen Yeni Türkü yılmadı. Albümü el altından, eş dost ve posta vasıtasıyla dağıtmaya çalışsa da sonunda kaderine razı oldu. Yoluna ‘başka türlü’ devam etti. Gruba yeni katılanlarla yeni serüvenler başladı. Grup İstanbul’a yerleşti. Akdeniz Akdeniz geldi. Ama Buğdayın Türküsü’ hep bir kült olarak kaldı.

ŞARKIDAKİ GİBİ : BUĞDAY  NASIL FİLİZİNİ SÜRERSE..

Albüm 1979’da basılmış olmasına rağmen hep güncelliğini korudu. Öyle ki o buğday filizini Gezi Parkı’na kadar sürdü. Üstelik albüm kartonetinde, Selim Atakan’ın Gezi olayları sırasında yazdığı bir yazı da var. Söylenecek çok şey var tabii. Buna ne yazımız, ne kalememiz yeter şimdilik. Gelin beraber albümde yer alan 11 şarkıdan 10’u Selim Atakan, biri de Derya Köroğlu bestesi olan şarkılara gidelim.



NERUDA, CAN BABA VE NAZIM


Albüme adını veren Buğday’ın Türküsü Pablo Neruda’nın Canto General şiirinin bir bölümünden ve Hilmi Yavuz çevirisi. Hatta bu isimde Mikis Theodorakis’in de bir albümü vardır. Buğdayın Türküsü aristokratların deyimiyle kendini ‘cahil halk’tan sayan bizler için bir müthiş umut şarkısıdır.  Biz halkız / yeniden doğarız / ölümlerden diye sonlanır. Can Yücel’in Sardunya’ya Ağıt ve İşçi Marşı şiiri de albümde bestelenmiş şarkılardandır.  Sardunyaya Ağıt dönemin nasıl bir tutukluluk halinin olduğunu gösterir. Yukarıda Selim Atakan’ın bahsettiği nedenden kaynaklı  TRT’de enstrümantal çalınmıştır. Seyre durduk tantanayı / tutuklayıp sardunyayı /attılar dış kapıya / ikindiyin saat beşte. İşçi Marşı albümdeki son şarkıdır. 1 Mayıs’lar dışında bu marş pek söylenilmez.  Yeni Türkü de bu marşı konser repertuvarına almamıştır. Almışsa bile de son 20 yılda olmadığı kesin. Gelincik isimli şarkı albümdeki tek enstrümantal şarkıdır ve yine albümdeki tek Derya Köroğlu bestesidir. Tam bir 70’ler dönem şarkısıdır.

Nazım Hikmet’ten ‘Mapushane Kapısı’, ‘Beyazıt Meydanı’ndaki Ölü’ ve ‘Sen’ albümdeki en vurucu şarkılardır. Her biri ayrı bir hikaye olan bu şiirler deyim yerindeyse ‘İnsanı alır götürür, getirmez.’  Normal hayata dönmek biraz zaman alır. Beyazıt Meydanı’ndaki Ölü  27 Mayıs 1960 öncesi öğrencilere yapılan baskıları anlatan şiiridir. Turan Emeksiz’e atfedilir. Mapushane Kapısı üstüne ayrıca bir yazı gerektiren şiiridir. İbrahim Balaban’ın yaptığı Mapushane Kapısı üzerine yazılmıştır bu şiir. Ceylan Ertem’le olan radyo programımda da anlatmıştım bu hikayeyi.  Cezaevi  önündeki durum resmedilmiştir. Bu bilgiyi hiç bilmesek de şarkının bir mapushane ezgisi olduğunu anlardık. Nazım’ın memleket  hasretini işlediği bu şiir Yeni Türkü’nün bestesiyle tam yerine oturmuştur.

YAŞAR MİRAÇ’TAN DA ÜÇ ŞİİR


Albümde gruba ismini de veren, dönemin şairlerinden Yaşar Miraç’ın üç şiirinin bestesi var.  Bekçi Kazım Türküsü’, ‘Özgürlük’, ‘Bir Ölü Daha Geçti.’ Hatta şairin o dönem kurduğu Yeni Türkü Yayınevi de vardır. Kemal Burkay’ın ‘Dersim’ isimli şiir kitabında yer alan Mamak Türküsü olarak da bildiğimiz Sonbahar’dan Çizgiler o devri, Mamak Askeri Cezaevini o kadar güçlü ama aynı zamanda bir o kadar da duygusal anlatır.  

Şimdi albümü dinleyelim. 33 yıl önce başlayan yolculuğun ilk durağına tekrar merhaba diyelim...
Ne güzeldir, yollarda olmak şimdi..

ÖNCEKİ HABER

Yerel seçim programı çalıştayda oluşturulacak

SONRAKİ HABER

Mimar Sinan’ın eserleri yeniden yorumlanıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa