23 Ekim 2013 06:00

Önce söz vardı

Edebiyat deniliyordu, sanat. Felsefe, toplum deniliyordu, ya da medya. Bilim deniliyordu bilim. Üniversitede böyle çok söz ediliyordu. Dedik ki çok söz oldu. Bir yerinden tutalım, uçmasın

Önce söz vardı
Paylaş

Müslime Karabatak

İstanbul Üniversitesi Fen, Edebiyat, Su Ürünleri ve Hasan Ali Yücel Fakültelerinde okuyan birkaç arkadaş bir fanzin çıkarmaya niyetlenmişler. İlk sayı çıktıktan sonra bu ‘birkaç’ın artacağını düşünüyorlar. Fanzin önümüzdeki günlerde fırından çıkacak ve İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin sofralarında yerlerini alacakmış. Fanzinin ismi henüz belli değilmiş. Ama giriş yazısı hazır. Bize de giriş yazısını gönderdiler ve yayınlamamızı istediler. Biz de bu şirin yazıyı okuduktan sonra memnuniyetle dedik. Yazı Müslime Karabatak’a ait bu nedenle yazının başına onun ismini yazdık...
Önce söz vardı. Hani, edebiyat yapmak için değil böyle başlamamız fanzine. Gerçekten önce söz vardı, biz Edebiyat Fakültesi yemekhanesinde rakı-balık yapıyorken. Evet, o gün hiç unutmayız, balık vardı menüde ve sırf etiketinde öyle yazıyor diye kendini limonsuyu sanan bir şişe ve bir tuzluk ve biz birkaç arkadaş. Rakıda kaldı aklın, nerede diyeceksin. O aklımızda, sohbetimizdeydi. İşte o gün birdenbire oldu. Malumunuz son zamanlarda ülkede her şey birdenbire oluyordu zaten. Biz bunu düşünürken, söz yazıya düşerken ve sen bu yazıyı okurken, okulda, ülkede ve dünyamızda bir şeyler birdenbire oluyor. (Bu ne menem bir şimdiki zaman ki tüm zamanları kaplamış.)
Neyse, balık henüz tabakta ve biz bir şeylerden bahsediyorduk. Biz üst üste bir şeylerden bahsediyorduk. Diyorduk tarih, diyorduk edebiyat veya felsefe… Limon suyu şişesine kızdık içindeki tatsız zımbırtıyla bizi kandırmaya çalıştığı için. Tıpkı o limon suyu şişesi gibi etiketi olan ama içi boş olanlara da kızdığımız oluyordu zaman zaman. Fakat o gün konumuz bu değildi, o zaman bu yazının da konusu bu olmayacak. (Şimdilik) Konuştuk konuştuk, dörtnala konuştuk, Nazım’a gelince birkaç şiirlik mola verdik. Ezbere okuyan dosta “Her Biji” dedik ki; orada oturan hiçbirimiz Kürt değildik.(Direngen bir dilde “çok yaşa” dersek daha çok yaşar diye düşündük [herhalde])
Şiirin biri Kore Savaşı’nda ölen bir subayın ağzından yazılmıştı, oradan savaşlara, (Bugünlerde de tezkereler gündemde ya hani [yok, biz onu da konuşmadık o gün, bu başka bir yazımızın konusu olabilir sonra]) oradan da tarihe girdik. Bizlere ilkokuldan beri öğretilen kravatlı tarihlerden dem vurduk ve bilimsel tarih anlayışından bahsettik.

BİR YERİNDEN TUTALIM UÇMASIN

Baktık, balık bitti, rakımızı da kafalarımızdaki masadan kaldırarak yemekhaneden ayrıldık. Senin yanından geçtik, Bahçe’ye çıktık. Başka arkadaşları gördük, bir nefes alıp bir konuşuyorduk, söz bitmiyordu. Bizden başkaları da vardı orada, mütemadiyen bahçeye giriş çıkış oluyordu ve bu sözler gibi çok söz oluyordu. Edebiyat deniliyordu, sanat. Felsefe, toplum deniliyordu, ya da medya. Bilim deniliyordu bilim. Üniversitede böyle çok söz ediliyordu. Dedik ki çok söz oldu. Bir yerinden tutalım, uçmasın.
Anlayacağın, çok söz ediyoruz. Hayatı bölmüyoruz. Bilimi, sanatı ve edebiyatı ayrı ayrı seviyor, hepsinin gözlerinden öpüyoruz. Şimdilik birkaç kadın ve birkaç erkeğiz, sen de söz söylemek istersen çok oluruz.
Not: Parantezler ve köşeli parantezler Yusuf Atılgan’a, parantez içleri bizlere aittir.

'İstanbul Üniversitesi'

ÖNCEKİ HABER

Kürt kardeşime dokunma

SONRAKİ HABER

Cumhuriyet söz konusuysa gerisi teferruattır!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa