Bu sayfada çok ses var
Masis (koronun şefi) halka olmuş koronun ortasında oturuyor ve prova başlıyor. Müthiş bir enerjiyle çalışıyorlar, bir yandan da çok eğleniyorlar. Böylece biz de videoları tıklanma rekorları kıran koroyu yakından tanımış oluyoruz. İki saat boyunca provalarını izliyoruz hiç sıkılmadan bitmese diye düşünerek. Provadan sonra Masis, Soykan, Tuba ve Nazlı ile eski bir piyanonun olduğu serin bir odaya geçiyoruz ve sohbetimize başlıyoruz.
Boğaziçi Caz Korosu türkü de söylüyor. Türkiye’deki genel algıyı düşünürsek, bu bizim bildiğimiz caz mı yoksa bilmediğimiz caz mı?
Masis Aram Gözbek: 2007-2011 yıları arasında üniversite bünyesinde çalışıyorduk. Bizim oradaki misyonumuz daha çok caz repertuarı söylemekti. 2010’dan itibaren festivallere katıldığımızdan repertuara bizden bazı şeyler eklemeyi doğru bulduk. Bazı günümüz türküleri ve çağdaş Türkçe şarkıları ekledik. Biz genelde Türkiye’den bu yarışmalara katılan tek koro olduğumuz için mutlaka kendimizden bir şeyleri orada sergilemek durumundayız. İlk sene caz müzik kategorisinde yarışmıştık.
Sonra dedik ki caz müzik kategorisinde yarışmayalım onu zaten herkes yapıyor. Şu an aslında her şeyden söylüyoruz, karma bir repertuarımız var yani.
İNSAN GELDİĞİNDE ÇIKAMIYOR
Bir çok kültürü tanıtmaya çalışıyorsunuz ve bu çok yoğun bir çalışmayı gerektiriyor. Peki nasıl çalışıyorsunuz, bu çalışmalar üniversite hayatınızı etkiliyor mu?
Masis: Üniversiteye girdikten sonra hayatımı müzikle geçirme kararını verdim. 2007 yılında koronun benim üzerime kalmasından dolayı matematiği bıraktım müzik okumaya başladım. Ben üniversiteyi hiçbir zaman meslek kapısı olarak görmedim. Benim için üniversite hayatı orada geçireceğim 5-6 senelik bir kampüs hayatı ve getirdiği, kazandırdığı deneyimler, gençlikten hayata doğru bir köprü demekti.
Nazlı: Koroya girdiğimden beri bütün ilgimi, sevgimi koroya vermiş biriyim. Derslerime odaklanmadım ama bu tercih meselesi, koro olduğu için bir şey yapamadım değil. Evet çok etkiledi, bir dönem okula hiç gitmedim ama bu kendini nasıl kaptırdığınla alakalı.
Soykan Soner: Koroda müzik okuyanlar için pek sıkıntı olmuyor daha çok kendini geliştiriyorsun. Müzikle alakalı çok şey öğreniyorsun, mesela koral müziği burada öğrendim. Keman çalıyorum ama enstrüman kullanmadan yapılan müzik hakkında fikrim yokmuş, bunu buraya gelince anladım.
Burada insan ilişkilerim çok fazla gelişti, organizasyon nasıl yapılır onu öğrendim, bir prova nasıl yürür, nasıl olursa daha faydalı olur onu öğrendim. İnsanlar birbirine ne olursa daha çok yakınlaşır, korodan birisi gece 3’te arasa şurada kaldım, canım çok sıkkın gel dese, koşa koşa giderim. Hepimizin arasında o kadar güçlü bir bağ oluştu ki. Bu koronun başarısının temeli ilişkilerinden geliyor.
Tuba Gördes: Ben lisede çok inek bir öğrenciydim, babam öğretmen, sürekli bir kontrol altındaydım. Koroda provalara Eylül-Ekim gibi başladık, koroya girdiğimden beri önceliğim koro benim. İstanbul’a gelmeyi istememin sebeplerinden birisi de Boğaziçi Caz Korosu’ydu. Koroya girdim okula hiç gitmiyorum. Bir sürü alttan aldığım ders var ama ben bundan pişman olmadım. En yakın arkadaşlarım korodan, bütün çevrem korodan ve bana çok şey kattılar. Belki de koroya girmeseydim şu an olduğum psikolojide olmayacaktım. Ve ben büyüdüm, zoru öğrendim, çalışmayı öğrendim. Öyle bir yer ki burası insan geldiğinde çıkamıyor.
TÜRKÜDEKİ DEĞİŞİKLİKLER HOŞLARINA GİDİYOR
Caz elit kesimin dinlediği bir müzik türü olarak bilinir, ama siz türküleri de seslendiriyorsunuz. Esas olarak kime hitap ediyorsunuz?
Tuba Gördes: Konserlerimizde genelde iki bölüm oluyor. İlk bölümde çağdaş eserler, yabancı parçalar seslendiriyoruz. İkinci bölümde yerli türkü daha çok seslendiriyoruz. Konserlerde ilk bölüm daha hafif geçer. İkinci bölümler daha farklı oluyor. Biz hep kareografi yaparız, hareketlendiririz, başka şeyler katarız sahneye. Bu insanlara farklı geldiği için de seviyorlar bizi.
Soykan Soner: Bazı parçalarda, özellikle korel parçalarda, kiminin bittiği çok bellidir kiminin bittiğini anlayamazsınız. O teyzeler örneğinden yola çıkarak bir şey ekleyeceğim, mesela o teyzelerin dinlediği çoğu türkü yavaşlayarak bitiyordur. Ama bizim konserimizde değişik bir şey görüyor. Türkülerde yaptığımız bu değişiklikler çok hoşlarına gidiyor.
YANIMDAN GEÇENLER BİZİM ŞARKIYI SÖYLÜYORDU
Koro, Gezi direnişinden nasıl etkilendi?
Tuba: Biz bu olaylar başladığında Paris’teydik bilgisayar başında sabaha kadar olayları takip ettik. Fransa’da olduğumuz için elimiz kolumuz bağlı, olanlar için üzülüyoruz. Buraya geldik, konserimiz vardı Salı günü, herkes Gezi Parkı’na geldi.
Masis: Bizim normalde Çarşamba, Pazar provamız olur. Ben gruba Çarşamba günü provayı Gezi Parkı’nda alacağımızı söyledim. Sonra bu bir performansa dönüştü Taksim Dayanışması’nın sahnesinde ve herkes toplanmaya başladı.
Soykan: Final dönemine denk geldiği için çoğu kişi gidemedi Fransa’ya. 17 kişi gitti, bir o kadar da İstanbul’da kaldı. Olaylar başladığında sürekli iletişim halindeydik. Fransa’ya gidemedik, konserleri kaçırdık diye yakınan çoğu arkadaşım, Gezi olayları başladıktan sonra; iyi ki gidemedik demeye başladı, Çünkü orada bulunamamak gerçekten üzücü ve strese sokuyor insanı. Zaten Fransa’dan dönen arkadaşlarla birlikte daha sonra gidip hemen çadırımızı kurduk.
KIZILCIKLAR OLDU!
Masis: Kürşat ‘Kızılcıklar Oldu Mu’ türküsünün sözlerini değiştirmiş, türküyü belki böyle söyleriz diye. Düzenlemesi Hakan Önsöz’e ait. Parkta olan bir kısım hemen çalışmaya başladı. Kürşat bir mesaj daha göndermiş bir şeyler daha karaladım diye. ‘Entarisi ala benziyor’un sözlerini değiştirmiş. Konsere ‘çapulcular oldu mu’yla başladık. Performanstan sonra aklıma geldi, arkadaşlar diğer parçaya da çalışmışlardı, onu söyleyelim dedim ilk kez. Söyledik videoya çekip you tube’a atmışlar, ondan sonra zaten olanlar oldu.
Soykan: Bizim çekildiğinden haberimiz yoktu, sabaha karşı evlere dağıldık. Sabah bir kalktım 17 mesaj 32 cevapsız arama. İlkokul hocalarım tebrik ediyor. Anlamadım ne oluyor, neyi tebrik ediyorlar, sonra videoyu gördüm.
Tuba: Taksim’e çıkıyorum, yanımdan geçen insanlar bizim şarkıyı söyleyerek geçiyor. Bu direnişte olmak için bir taraf olmak gerekmiyor çünkü bu ülkedeki her insanı ilgilendiren bir şey.
MİLYONLARCA ÜYESİ OLAN BİR KORO
Masis: Birbirine 100 m uzaklıkta bile rahat duramayacak iki örgütün, iki dakika sonra birbiriyle halay çekmesi, yemeğini paylaşması, biri yaralıyken diğerinin gelip onu taşıması çok büyük bir dayanışma. Yıllar içinde unuttuğumuz birçok şeyi hatırladık aslında.
Son olarak neler söylemek istersiniz?
Masis: Ben şu anda milyonlarca üyesi olan bir koro görüyorum. Çünkü bizim yaptığımız iş çok şey ifade ediyor. Farklı yaşam stiline sahip olan, farklı alışkanlıkları, farklı beğenileri, farklı görüşleri, farklı köşeleri olan insanlarız biz. Tek bir ses olabilmek için bu köşelerimizi yuvarlıyoruz çünkü ancak böyle bir araya gelebiliriz.
Soykan: Bizim 40 kişilik koromuz için geçerli olan bir şey 70 milyon için de geçerli olabilir.
SANAT SÖYLEYECEK SÖZÜ OLANIN İŞİDİR
Masis: Herkese nüfuz edebilmemiz yaptığımız çok önemli bir iş. Amacımız tamamen bu oluşan büyük dayanışmaya bir katkıda bulunmak, bunu da yaptığımız en iyi şeyle yapmak. Her zaman söylediğim bir şey var, sanat söyleyecek sözü olanın işidir. Dolayısıyla hayata karşı bir duruşunun olması gerekir. Sanat aslında bizim bu anlamda en güçlü silahımız, tarih boyunca yönetenler hep sanattan ürkmüştür. Dolayısıyla bu gücümüzün farkında olmamız lazım ve burada herkese çok büyük iş düşüyor. Hala sesini çıkarmayan insanlar var, önemli kitlelere ulaşma gücü olup da çeşitli kaygılardan dolayı hiçbir şey söylemeyen. Biz bu kaygıların en büyüklerini yaşayabiliriz; sponsor desteğine ihtiyaç duyuyoruz, devlet desteği bekliyoruz çünkü bu koro artık milli bir koro. Koronun keskin bir siyasal görüşü yok, bir siyasal kimliği yok zaten bizce de olmamalı.
Evrensel'i Takip Et