14 Mayıs 2011 11:43

Mümkünse biz muhalif kalalım

3 Mayıs 2011'de Hayat Televizyonu’nda yayınlanan Seçim Vardiyası programına konuk olan Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu İstanbul 2. Bölge Milletvekili Adayı Sırrı Süreyya Önder, Mustafa Kuleli’nin sorularını yanıtladı. İşte o sohbetten bir özet:İTÜ de öğrencilerin düzenlediği sizin katılımcı oldu

Mümkünse biz muhalif kalalım
Paylaş

İTÜ de öğrencilerin düzenlediği sizin katılımcı olduğunuz Demokratik Özerklik başlıklı panelin engellenmesi hakkında ne düşünüyorsunuz, neler yaşandı İTÜ'de?

Birincisi bu toplantının yasal izinleri alınmıştı.ve birimizin vekil birimizin vekil adayı durumu netleştikten sonra alınmıştı bu izinler. Duyuruları yapıldı, fakat son gün iptal edildiği üniversite yönetimi tarafından bildirilmiş.. Normalde buna rağmen üniversitelerde gerginliğe vesile olmamak gibi genel bir tutumumuz var. Çünkü polisin genel tavrını şöyle bir örnekle anlatayım; biz bu ittifak bileşenleri olarak seçim komisyonları, ilçe komisyonları, mahalle komisyonları, gençlik komisyonları  -tamamen gönüllülük bazıyla- kuruyoruz. Fakat hiç biriyle iki defa üstüste toplantı yapamadık. Sürekli kurduğumuz komisyon ya komple tutuklanıyor ya da önemli bir kısmı tutuklanıyor. Genel yaklaşımın bu kadar sert olduğunu görünce bir de gidip orada buna vesile olmayalım diye düşündük. İkincisi yüzlerce gencimiz var, en hafifi üniversiteyle ilişkileri kesiliyor, öğrenim hakları gaspediliyor. Yapılan etkinlik direk yasadışı faaliyet olarak ifade ediliyor. Oysa demokratik haklarını kullanıyorlar ya da talep ediyorlar. Bu masum olanı. Üçüncüsü provakasyona çok açık ve direk gözaltılarla ve uzun süreli tutukluluk hatta cezayla sonuçlanıyor, dolayısıyla  arkadaşlara daha başka bir düzenleme yapalım dedik, madem bunlar böyle bir yaklaşım içerisindeler belli ki bir miktar da provake etmek istiyorlar fakat gençlerin önünde duramadık. Anladımki gitmesek daha sıkıntılı bir şey olacak. Dolayısıyla orada biraz o havayı dağıtmak gerekiyordu, gençlerle önce bu uygulamanın mavrasını yaptık Tarz olarakta Brecht’in bir lafı vardır “Beni güldürmeyen şeye güler geçerim” der. Biraz hicvederek meseleyi anlattık orada ve nitekim hiç bir şey olmadı. Okul çıkışı katılan gençler de oldu. Belki okulda bir salonda yapılsaydı sadece meraklısı ve ilgilisi gelecekti, böyle olunca yüzlerce çıkan gençte  ‘burada noluyor diye’ etrafımıza biriktiler.

Aday olduktan sonra hayatınız biraz daha gerilimli, biraz daha stresli bir hal mi aldı?

Bu gerilim ve stres bizim idmanlı olduğumuz bir şey. O anlamda bir behis yok. Üniversite gencini, tam bunlarla ilgileneceği zaman; nasıl sorgularsın, nasıl bu türden bariyerler kurarsın. Burada bunu yasaklayanı -dekan, rektör, her kimse- kreşe bile müdür yapmam ben. İdeolojik bir şeyden bahsetmiyorum, basit rasyonel bir akıldan bahsediyorum. Üniversite demek araştırma demek. Üniversitede müfredat olur mu, artık dünya bunu liselerden bile kaldırmış.neredeyse ilkokullardan kaldırılıyor. Zamanın ruhu böyle. Sen bunları zapturapt altına alıp; bunu okumayacaksın, buraya asla gitmeyeceksin, şunu yapmayacaksın diyeceksin. Köhnemiş, neresinden tutsan elinde kalan bir anlayış ama 30 senedir süre gelen bir anlayış. 12 Eylül buraları öyle çürüttü öyle perişan etti ki, kırk dereden su getirsen temizlenmiyor bu pislik. En büyük kaygım bizim oraya gitmemizden dolayı bir gencin öğrenim hayatının sekteye uğraması ya da gence soruşturma açılması.

YSK kararlarının açıklandığı ilk dönemi nasıl yaşadınız? 'Bitti artık, umut kalmadı' dediğiniz oldu mu?

Açıkçası tüm adaylık kesinleşene kadar çok gergindik. Çünkü içimizde sabıkasız bir tane insan yok. Hiçbiri hırsızlık uğursuzluk vs suçundan değil, kimsenin malına canına kast etmiş insanlar yok aramızda. Tümü -eski TCK ile söyleyeyim- 115 ile 163 arasındaki maddelerdi. Devlet güvenliği aleyhine işlenen suçlar diye bir fasıl vardır. Hepimizin sabıkaları onun muhtelif maddelerinden. Onun için tedirgindik, uygulamayı biliyorduk Aynı durumda olanların milletvekilliği yaptığını...Esasen o kadar çorbaya döndürmüşler ki;  hukukta genel bir silsile vardır ‘kararname tüzüğün üstündedir, kanun kararnamenin üstündedir, anayasa hepsinin üstündedir.’ Buna yeni bir şey eklendi, uluslar arası sözleşmeler de anayasanın üstündedir. Bunların hepsine baktığınızda çapaklar bırakıyor bu devlet,meşhur 301 159  meselesinde olduğu gibi. Birinde büyük bir kamu itirazı söz konusu olduğunda onu alıyor ama aynı işi görecek heybesinde mutlaka bir iki madde var, lazım olduğunda onu çıkarıp ondan yargılıyor. Dolayısıyla biz devlet dersinden hep ikmale kalmış insanlar olarak durduk. Hüseyin Avni Ulaşa  ait bir söz vardır “Ben devletin gücünden değil fitnesinden korkarım.” Her zaman böyle bir şey bekliyorduk. Fakat Sırrı Sakkık’ın görüştük hiçbir sorun yok demesinden sonra rahatladık ve herkes sahasına dağıldı. Akşamüzeri birden televizyon kanallarından altyazılar geçmeye başladı. Orada da şuna şaşırdık, Ertuğrğl Kürkçü ile ben aynı fasıldan hüküm giydik. Fakat fazladan bir şey var. Genel af, suçu sonuçlarıyla birlikte kaldıran af  demektir. Ertuğrul Kürkçü’nün böyle bir genel affa uğramışlığı var, ben hiç genel affa uğramadım çünkü 80 sonrası siyasilere genel af yok. Ertuğrul Kürkçü benden çok daha fazla yattı ama sonuçta genel affa uğradı. Ertuğrul Kürkçü vaktiyle memnu haklarına da kavuşmuş , benim böyle bir müracatım da olmamış. Ertuğrul Kürkçü’ yü veto edecek beni veto etmeyecek. Bu bir derbederlik değildir, Sırrı gözden kaçtı, Ahmet gözden kaçtı gibi. Bu şu demektir, 1-Kızılderenin bu devlete çağrışım hafızasında yarattığı olgu hemen hatırlarımıza geliyor ,2 - Ertuğrul Kürkçü nereden aday Mersin’den. Mersin’de neler olmuştu geçen seçim; aleni sandık gaspı olmuştu. Devlet kolluk kuvvetleri ile gelip sandık gaspedip gitti sonra sandıklar tekrar ortaya çıktı. İçinde dönemin bir tane kürt ittifakına oy yoktu.Devlet oradan bir milletvekili vermeyi paranoya dönüştürmüş. Nitekim kamuoyu topyekün ayağa kalktı.

Zor günler yaşadınız, daha zor günler yaşayacaksınız seçimlere kadar. Belki seçilince daha da yorucu zamanlar olacak. Bütün bunlara atılmayı sağlayan motivasyon nedir?

Öncelikle Kürt halkı demokratik talebine ve kimliğine sahip çıktı.Taksimdeki protesto görüşmesinden dolayı soruşturma açıldı, bana, Sabahat Tuncel’e, Mustafa Avcı’ya. Hemen davalar açılmaya başlandı. Açıklama yapmaya giderken 200-300 kişi olarak planlamıştık Oraya gittik 20.000 kişi oldu. Bu kadar kitlesel olarak örgütlenmiş bir şey değildi. Bu tamamen bir halkın talebine sahip çıkması. Siyasal alanın dışına itilmesine karşı kanlı canlı itirazının örneğiydi.

Bu bir insanlık borcu. Her fani gibi ben de hayatı daha sıkıntısız yaşamak isterim. Ama bazı anlar vardır orada bütün muhasebeler hükmünü yitirir. Sosyalist olmak aslında tutum ve ahlak sahibi olmaktır. Yaşam biçimi olarak içselleştirmemişseniz ya da bunu öncelemezseniz söylediğiniz şeylerin çok fazla hükmü yoktur. Hayatta karşılığı yoktur, kendiniz söyler kendiniz dinlersiniz. Bu halk daima söylediğinizle yaptığınız arasındaki ilişkiye bakar. 50 yaşına gelmişim bir kere yastığa başımı rahatça koymamışım, hep efkar etmişiz bir şeylere. bari çocuklarımıza daha güzel yarınlar bırakalım.

AKP ve CHP'nin Kürt sorunu konusundaki tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bence CHP, AKP’ nin gerisinde, kürt meselesinde. AKP kendisinide dönüştürerek statükonun bir bileşeni haline gelmiştir. Yani ilk yıllarında iktidardan ayrı hükümetten ayrı bahsedilebilinirdi. Bugün öyle bir şey yok, hakim sınıflar iktidarına kendini dönüştürerek dahil etmiştir. CHP’nin, adına önce kürt açılımı sonra kardeşlik açılıma kadar muhtelif kısveler giydirdikleri şey, konuya palyatif yönetemezlik durumunda yeni bir konum belirlemesinden ibarettir. Şu çok sıkıntılı bir dildir “Benim kürt sorunum yoktur kürt kardeşlerim var” dünyada kalmadı böyle bir dil, bu üsten bakış...

'AKP geri noktada CHP daha geri bir noktada' dediniz. Peki nasıl çözülecek o zaman Kürt sorunu?

Ortaklaşma iradesinin YSK protestolarında çok önemli bir faktör olduğunu düşünüyorum.

Çok tedirgin oldular bundan. İlk defa günlük hesapların dışında biraraya geliş var strateji ortaklığına doğru evrilen bir yapı var. Temsiliyet anlamında baktığımızda neredeyse temsil edilmeyen kimse yok bu aday listesinde. Bu geniş temsiliyetin bir tek şeyi var barışı isteyen insanlar. Aslında bir 3. yol açıldı. Daha yolun başında ama 7-8 yıllık bir deneme yanılma toparlanma içeren bir süreç bu.

Meclis'teki siyasi partiler vaatlerde bulunuyor, farklı alanlarla ilgili projeler açıklıyor. Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu'nun bu konularda söyleyecek sözü yok mu?

Yaşadığımız özel koşullar şunu dayatıyor; -keşke bunlar olmasa da bizde hayata dair önermelerimizi eğitimi,çocuklarımızı, yaşlılarımızı, sağlığı, çevreyi, kadın meselesini konuşabilsek- bizler yaşadık ve gördük öğrendik ki  barış olmadan hiçbir şeyin hükmü yok. Bu sebeple barışın ortaklaşmanın vurgusu üzerinde bu kadar duruyoruz. Bu memleketin kaynakları bu savaşa tahsis edildi.  Bunun ortaya çıkardığı karanlık yapılar, bundan nemalanmalar oluyor- bu birazda devlet  geleneğinde var-. Bu ülkede ne sorun olsa ekmeğe bağlamışlar. Buradan koruculuk müessesesi gibi korkunç, çirkin, pis bir sistem icat edilmiş. Bir suç şebekesi gibi çalışıyor, kürt siyasal haraketin kendine dönüşmesine ve dönüştürmesinde bir alan açılacaksa, bu alanı işgal etmiş durumda. Karşında senin silahlı ve bu silahı kullandığı zaman sorumlu tutulmayan bir yapı var. Hukukun hiçbir yerine sığmayan bir yapı var. Sınıfsal olarak baktığımızda türkiye işçi sınıfı da kürtleşti bugün. Kürt meselesinin çözümü önündeki en büyük engel AKP iktidarıdır. Sebebi iktisadidir. Simgesi naylon kelepçedir. Bu meseleyi egemenler ucuz iş gücü kaynağına dönüştürmüş ya da diğer çalışan işçi üzerinde demokrasinin kılıcı gibi ‘bak bu kadar işsiz var daha azla çalışmaya razı gel7 diyor. Emeği konuşuyoruz yine geldik kürt meselesine. Sadece kürt meselesinin çözülmesi olmayacak, türkiyenin demokratikleşmesi anlamına gelecek, bunun önünde ne kadar engel varsa hepsi demokratikleşme önündeki engeller faslında sıralıyabiliriz. Anayasa tartışmalarında AKP’nin riyakar davrandığının en önemli göstergesidir; yüzlerce uluslar arası sözleşmede şerhleri...Hangi sebeple şerh koymuşlar bakmak gerek. Bu, şu sebeple önemli bakıyorsun ya anadille ilgili yada bölgede  gelir kaynaklarının nasıl harcanacağına dair bölgenin inisiyatif sahibi olması ile ilgili şerh konulan sözleşmeler. Kaldırsınlar samimiyetlerini görelim.

Meseleye baktığında iki noktada odaklandığını görüyorsun kimlik meselesi ve emek meselesi.

Blok seçimlerden sonra AK Parti ile ittifak yapabilir mi? Böyle bir ihtimal var mı?

Bir şeyi olmuş bitmiş gibi görme taraftarı değilim, hem canla başla çalışıyoruz, o aşama gelsin... Kişisel fikrimi söyleyeyim, hiç iktidara alışkın değilim. Ben muhalefeti iyi bilirim onun için mümkünse biz muhalif kalalım. Kendi kendimiz bu iktidara gelene kadar. Halkın haklarının gasp edilmesine, ötekinin,mağdurun, mazlumun burada yok sayılmasına itiraz edelim, onların haklarının birinci elden ve onlarla beraber savunucusu olalım.

Rasim Ozan Kütahyalı’nın Taraf gazetesinde sizinle ilgili iddaları oldu: 'BDP’ ye göz kırptı, referandumda boykot dedi, kendi ikbali için aday oldu' tarzında...

“Karşıyı nasıl bilirsin demişler kendim gibi demiş.” Ayıp olur buna cevap vermem zul adlederim ama anlaşıldıki çok konuşuluyor. Ben ikbale tenezzül etsem, bir film çekerim. Ve iktidar milletvekilliğiyle karıştırıyorlar. Gerek BDP’ den gerekse bu bloktan giden milletvekillerini orada bekleyen baskı, zulüm, tehdit, bin türlü  kovuşturma. Yakın tarihe baksınlar  tekme tokat meclisten çıkarılma; düne baksınlar milletvekilliklerinin düşürülmesi,  bu mu ikbal. Rasim’in yazmaya can atacağı bir gazetede köşem var, sinemacıyım, yazarım...bunlar boş laf...Bütün yoksullara, mağdurlara, mazlumlara, emekçilere, ötekileştirilenlere sizinle beraber sizin haklarınız için orada olacağız, bir ikbal varsa oda bunun onurudur.

ÖNCEKİ HABER

Engelli gencin sınavı gerekçe gösterilmeden iptal edildi

SONRAKİ HABER

“Stop stalking children nuclear”

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa