7 Mayıs 2025 11:02

Gotha Programı'nın Eleştirisi'nin 150. Yılı

Karl Marx'ın “Gotha Programı'nın Eleştirisi” tam 150 yıl önce bu hafta yazıldı. Bu metin, Marx'ın devrimci stratejine ilişkin detaylı açıklamalarını içeriyor.

Gotha Programı'nın Eleştirisi'nin 150. Yılı

Marx ve Lassalle

Michael Roberts

Eleştiri, Marx'ın Mayıs 1875 başlarında, yakın ilişki içinde olduğu Almanya Sosyal Demokrat İşçi Partisine (SDAP) yazdığı bir mektuba dayanan bir belgedir. Mektup, Marx ve Friedrich Engels’in yakın temas halinde olduğu SDAP’ın Gotha kasabasında gerçekleştirmeyi planladığı bir kongre için önerilen bir manifesto olan Gotha Programı'na atfen bu adı almıştır. SDAP, bu kongrede Ferdinand Lassalle'ın takipçileri olan Genel Alman İşçi Birliği (ADAV) ile birleşerek ortak bir parti oluşturmayı hedefliyordu.

Karl Marx'ın “Gotha Programı'nın Eleştirisi” tam 150 yıl önce bu hafta yazıldı. Bu metin, Marx'ın devrimci strateji, “proletarya diktatörlüğü” teriminin anlamı, kapitalizmden komünizme geçiş döneminin doğası ve enternasyonalizmin önemi hakkındaki en detaylı açıklamalarını içeriyor.

Gotha Konferansı: Mayıs 1875

Bir sosyalist olan Lassalle, devleti herhangi bir sosyal sınıfın yapıtı değil, "halkın" ifadesi olarak görüyordu. Bir tür devlet sosyalizmini benimsemiş ve işçilerin sendikalar aracılığıyla sınıf mücadelesi yürütmesini reddetmişti. Bunun yerine, ücretlerin bir ekonomide geçim düzeyinin üzerine çıkması halinde nüfusun artacağını ve daha fazla işçinin rekabet ederek ücretleri yeniden aşağı çekeceğini savunan "ücretlerin tunç kanunu" adlı Malthusçu bir teoriyi benimsemişti. Marx ve Engels uzun süredir bu ücret teorisini reddediyordu (bkz. kitabım, Engels 200, s. 40-42).

Ferdinand Lassalle

Eisenachçılar, birleşik bir parti için taslak programını Marx'ın görüşüne sundular. Marx, programın Lassalle'dan önemli ölçüde etkilendiğini gördü ve bu nedenle ‘Eleştiri'siyle yanıt verdi. Ancak Mayıs 1875 sonlarında Almanya Sosyal Demokrat Partisini (SPD) kurmak üzere Gotha'da düzenlenen kongrede program yalnızca küçük değişikliklerle kabul edildi. Marx'ın eleştirel mektubu, Engels tarafından ancak 1891'de, SPD'nin yeni bir program benimseme niyetini açıkladığı sırada yayınlandı. Sonuçta ortaya çıkan, 1891 Erfurt Programı oldu. Karl Kautsky ve Eduard Bernstein tarafından hazırlanan bu program, Gotha Programı'nın yerini aldı ve Marx ile Engels'in görüşlerine daha yakındı.

Eleştiri'de Marx, diğer şeylerin yanı sıra, Lassallecıların kamu mülkiyeti ve meta üretiminin kaldırılması yerine "devlet yardımı" önerisine saldırdı. Marx ayrıca programda işçi sınıfının bir sınıf olarak örgütlenmesinden bahsedilmediğine dikkat çekti: “Ve bu son derece önemli bir noktadır, çünkü bu, proletaryanın sermayeyle günlük mücadelesini verdiği gerçek sınıf örgütlenmesidir.”

Marx, programda yer alan “özgür halk devleti” ifadesine itiraz etti. Marx'a göre, “devlet, yalnızca mücadelede, devrimde, düşmanları zorla bastırmak için kullanılan geçici bir kurumdur”, dolayısıyla “özgür bir halk devletinden bahsetmek tamamen saçmalıktır; ...özgürlük söz konusu olduğunda, devlet olarak devlet ortadan kalkar.” Bu, Marx ve Engels'in kapitalizm sonrası toplumda devlet hakkındaki görüşleri ile 'devlet sosyalizmi'nden bahseden sosyal demokrasi ve Stalinizm arasındaki (ve halen var olan) hayati bir ayrımdı.

Komünizmin iki aşaması

Marx ve Engels, kendilerini her zaman daha önceki sosyalizm biçimlerinden ayırmak için komünist olarak nitelendirdi. Komünizmi basitçe “değişim değerine dayalı üretim tarzının ve toplum biçiminin dağılması” olarak tanımladılar. Marx'ın eleştirisinde komünizmin en temel özelliği, kapitalizmin üreticileri (emek) üretim üzerindeki kontrolden ayırmasının aşılmasıdır. Bunu tersine çevirmek, emek gücünün tamamen metalaşmaktan çıkarılmasını gerektirir. Komünist veya “ortaklaşa” üretim, ücretli emek, pazar ve devlet gibi sınıf temelli aracılar olmadan, doğrudan üreticiler ve topluluklar tarafından planlanacak ve gerçekleştirilecektir.

Eleştiri'de Marx, kapitalist üretim tarzının yerini aldıktan sonra komünizmin iki aşamasını ana hatlarıyla açıklar. Komünizmin ilk aşamasında: “Burada ele aldığımız şey, kendi temelleri üzerinde gelişmiş bir komünist toplum değil, tersine, kapitalist toplumdan yeni çıkmış bir komünist toplumdur; dolayısıyla bu toplum, ekonomik, ahlaki ve entelektüel açıdan her yönden, içinden çıktığı eski toplumun doğum izlerini taşır.”

Böylece, "buna göre, bireysel üretici toplumdan -kesintiler yapıldıktan sonra- ona verdiğinin tam olarak karşılığını alır. Topluma verdiği şey, bireysel emek miktarıdır. Örneğin, toplumsal iş günü, bireysel çalışma saatlerinin toplamından oluşur; bireysel üreticinin bireysel emek zamanı, ona katkıda bulunduğu toplumsal iş gününün parçası, onun payıdır.”

İşçi, "toplumdan, şu kadar emek harcadığına dair (ortak fonlar için harcadığı emek hariç) bir belge alır; ve bu belgeyle, tüketim araçlarının toplumsal stokundan aynı miktarda emeğin karşılığını çeker. Topluma bir biçimde verdiği emeğin aynı miktarını, başka bir biçimde geri alır. Emek, doğayla birlikte her zaman zenginliğin temel 'özü' olduğundan, emek zamanı, 'üretim maliyetinin önemli bir ölçüsüdür... değişim değeri ortadan kalkmış olsa bile.'"

Komünizmin alt aşamasında bile pazar, değişim değeri veya para yoktur. Yeni toplumun alt aşamasında, ‘üreticiler... harcadıkları emek zamanına karşılık gelen miktarda tüketim mallarını toplumsal kaynaklardan çekmeye hak kazanan kağıt kuponlar alabilirler’; ancak ‘bu kuponlar para değildir. Dolaşımda değillerdir’ (Marx). Emek sertifikaları, yalnızca bir kez kullanılmak üzere olan tiyatro biletleri gibidir.

Dahası Marx, komünizmin ilk aşamasında bile toplam toplumsal ürünün çoğunun, emek sertifikaları biçiminde gerçekleştirdikleri emek zamanına göre bireylere dağıtılmayacağını, baştan 'kesintiler' yapılarak ortak kullanıma ayrılacağını varsaymıştır. Genişletilmiş sosyal hizmetler (eğitim, sağlık hizmetleri, kamu hizmetleri ve yaşlılık aylıkları) olacak ve bunlar, ürünün bireyler arasında dağıtımından önce toplam üründen yapılan kesintilerle finanse edilecektir. Dolayısıyla, 'üreticinin birey olarak mahrum bırakıldığı şey, toplumun bir üyesi olarak doğrudan veya dolaylı olarak kendisine fayda sağlar.'

Marx'a göre, bu tür toplumsal tüketim, 'günümüz toplumuyla karşılaştırıldığında önemli ölçüde artacak ve yeni toplum geliştikçe orantılı olarak artacaktır'. Ve teknolojinin hızlı gelişimi sayesinde çalışma gününün radikal biçimde kısaltılmasıyla, emek sertifikalarının kapsamı zamanla önemli ölçüde daralacaktır.

Sonunda, "komünist toplumun daha yüksek bir aşamasında, bireyin işbölümüne kölece tabi olmasının ve böylece zihinsel emek ile fiziksel emek arasındaki karşıtlığın ortadan kalkmasından; emeğin yalnızca bir geçim aracı olmaktan çıkıp yaşamın birincil gereksinimi haline gelmesinden; üretici güçlerin bireyin her yönden gelişimiyle birlikte artmasından ve ortaklaşa zenginliğin tüm kaynaklarının daha bol akmasından sonra - ancak o zaman burjuva hakkının dar ufku tamamen aşılabilir ve toplum bayraklarına şunu yazabilir: 'Herkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyacına göre!'"

Geçiş

Eleştiri'den, kapitalizmden komünizme doğru bir geçiş ekonomisini de kategorize edebiliriz. Devletin devrimci 'proletarya diktatörlüğünden' başka bir şey olamayacağı siyasi bir geçiş dönemi vardır. Proletarya diktatörlüğü terimi, günümüzde kullanılan 'demokrasi' kavramına yabancı görünebilir, ancak Marx ve Engels için bu, işçi sınıfının devleti ve ekonomiyi ele geçirmesinin basit bir tanımıydı.

Proletarya diktatörlüğü terimi, 1852'de Almanca yayınlanan Turn-Zeitung gazetesinde 'Proletarya Diktatörlüğü' başlıklı bir makale yayınlayan komünist gazeteci Joseph Weydemeyer'den geliyor. Marx aynı yıl ona yazdığı bir mektupta şunları söyledi: "Benden çok önce, burjuva tarihçiler sınıflar arasındaki bu mücadelenin tarihsel gelişimini, burjuva ekonomistler de ekonomik anatomisini anlatmıştı. Benim katkım (1) sınıfların varlığının yalnızca üretimin gelişimindeki belirli tarihsel aşamalara bağlı olduğunu göstermek; (2) sınıf mücadelesinin zorunlu olarak proletarya diktatörlüğüne yol açacağını; [ve] (3) bu diktatörlüğün kendisinin, tüm sınıfların ortadan kaldırılmasına ve sınıfsız bir topluma geçişten başka bir şey olmadığını göstermekti."

Kapitalizm, biraz körelmiş olsa da genel oy hakkı ve seçilmiş liderleriyle 'demokrasi' görüntüsüne sahip olabilir. Gerçekte, bu demokrasi, finans kapitalin ve 'demokratik' kurumları kontrol eden büyük tekellerin egemenliği olan kapitalist diktatörlüktür. Proletarya diktatörlüğü, kapitalin değil, çalışan çoğunluğun demokratik egemenliği anlamına gelir.

Proletarya diktatörlüğüne bir örnek verilmesi istendiğinde, hem Marx hem de Engels şu yanıtı verdi: Paris Komünü. Engels, 1872 tarihli Fransa'da İç Savaş broşürüne 1891'de yazdığı sonsözde şöyle dedi: "Pekala beyler, bu diktatörlüğün neye benzediğini bilmek mi istiyorsunuz? Paris Komünü'ne bakın. İşte Proletarya Diktatörlüğü buydu."

Paris Komünü

Yolsuzluğu önlemek için Engels, Komün'ün iki yöntem kullanmasını önermişti. İlk olarak, tüm idari, yargısal ve eğitimsel görevler, ilgili herkesin genel oy hakkı temelinde seçimle doldurulacak ve seçmenlerin delegelerini her zaman geri çağırma hakkı olacaktı. İkinci olarak, tüm yetkililer, yüksek veya düşük, yalnızca diğer işçilerin aldığı ücretleri alacaktı. Bu şekilde, bolca eklenen temsilcilere ve temsil organlarına verilen bağlayıcı talimatlar bir yana, makam avcılığına ve kariyerizme karşı etkili bir bariyer oluşturuldu.

Engels'in ikinci ilkesi, seçilenlerin seçmenlerden daha fazla kazanmamasıydı. Bu yalnızca güçlü bir yolsuzluk karşıtı unsur değil; aynı zamanda, vasıflı işçilerin vasıfsız işçilerden daha fazla kazanması ilkesinin, arkaik kapitalist üretim ilişkilerinin bir kalıntısı olduğu anlamına gelir. İşçiler, ya doğuştan gelen nitelikleri nedeniyle (ve bunun için onları ödüllendirmek için bir neden yoktur) ya da eğitim sisteminden yararlandıkları için vasıflıdır. Her iki durumda da, bunun için onları daha fazla ödüllendirmek için bir neden yoktur. Çöp toplayıcıları, ekonomi profesörleri kadar, hatta onlardan daha önemlidir toplum için.

Bu hükümler, komünizme geçiş sürecindeki bir işçi devleti için başlangıçta esastı. En önemlisi, devlet gücünün (ordular, polis, bürokrasi) aşamalı olarak 'sönümlenmesi' gerekiyordu. Bu bağlamda Marx, sermayenin işlevini (kontrol ve gözetim) yerine getirenler ile emeğin işlevini (emeğin sürecinin koordinasyonu ve birliği) yerine getirenler arasında temel bir ayrım yapar. Marx bir orkestrayla analoji yapar, şef müzisyenleri koordine eder. Emeğin koordinasyonu ve birliği işini yapanlar, alışılageldik anlamda yönetici değildir. Gözetmezler ve polislik yapmazlar, işçileri sermaye adına sömüren sermaye ajanları değildir. Aksine, kolektif emekçinin üyeleridir. Emeğin koordinasyonu ve birliği işini yapanlar, kapitalist üretim ilişkilerindeki yöneticilerin tam tersidir.

Geçiş ekonomisinde üretim, kullanım değerlerinin üretimini artırmalıdır, yani işçilerin kendilerinin ifade ettiği ihtiyaçlarını karşılamak için üretmeye karar verdikleri malları (örneğin, silahlara kıyasla çevresel yatırımları) üretmelidir. Bu, planlama ve dolayısıyla demokratik bir karar süreci gerektirir. Aynı zamanda üretim araçlarının ortak mülkiyetini, yatırımlarda ve her işçinin potansiyelini tam olarak geliştirmeye en uygun çeşitli emek süreçlerindeki tekniklerin seçiminde demokratik karar almayı gerektirir.

Bu ilkeler, sosyalizm/komünizme geçiş yapan bir işçi demokrasisinin temel göstergeleridir. Bunların genişlemesi veya ortadan kalkması, bir toplumun sosyalizm/komünizme doğru ilerleyip ilerlemediğini gösterir.

Enternasyonalizm

Proletarya diktatörlüğü bireysel ulus devletlerde başlayabilir, ancak bu tür devletler, kapitalist üretim tarzının yaptığı gibi, diktatörlüğün başlıca ekonomilere ve sonunda küresel olarak yayılması olmadan, devlet aygıtlarının 'şeylerin yönetimine' doğru sönümlenmesi anlamında sosyalizme doğru ilerleyemez.

Komünist üretim, kapitalizmden basitçe miras alınan ve yeni seçilmiş bir sosyalist hükümet tarafından yasalaştırılması gereken bir şey değildir. 'Uzun mücadeleler, bir dizi tarihsel süreç, koşulların ve insanların dönüşümü' gerektirir. Bu dönüştürülmüş koşullar arasında 'yalnızca bir dağıtım değişikliği değil, aynı zamanda üretimin yeni bir örgütlenmesi, daha doğrusu toplumsal üretim biçimlerinin mevcut sınıf karakterinden kurtarılması... ve uyumlu ulusal ve uluslararası koordinasyonu' yer alacaktır. Bu, emperyalizmin sona erdirilmesi ve onun yerine demokratik planlamaya ve ortak mülkiyete dayalı bir uluslar birliğinin kurulması anlamına gelir.

Bu kriterlere göre Çin, 'sosyalizme doğru ilerlemiyor'. Gotha Programı'nın Eleştirisi'nde ana hatlarıyla belirtilen bir işçi demokrasisinin temel özelliklerinden yoksun olduğu ve emperyalizmle çevrili olduğu için sosyalizme doğru ilerleyemeyen bir geçiş ekonomisidir. 'Sıkışmış bir geçiş' içindedir ve Sovyetler Birliği'nde olduğu gibi sonunda tersine çevrilebilecek bir 'sıkışmış geçiş' içindedir. Bunu önlemek ve sosyalizme doğru ilerlemek için Çin, çalışma saatlerini ve sosyal ihtiyaçlardaki kıtlığı azaltmak için üretkenlik düzeylerini emperyalist merkezinkine yükseltmeli ve ardından ücretli emeği ve parasal değişimi sona erdirmelidir. Ancak bu, emperyalist merkezde işçi sınıfı devrimleri olmadan mümkün olmayacaktır; bu devrimler orada geçiş ekonomileri kurabilir ve ardından kâr için değil, toplumsal ihtiyaç için küresel ölçekte üretim ve dağıtımın demokratik planlamasını sağlayabilir.

Eleştiri, Marx'ın 150 yıl önce yazdığı kısa bir mektuptu. 2025'te, komünizmi kapitalizme alternatif olarak anlamak için hâlâ aynı derecede net ve geçerli.


Bu yazı Michael Roberts tarafından kaleme alınmıştır.

Evrensel'i Takip Et