7 Mayıs 2025

Osmanlı tokadına karşı halkın gücü

Barış mücadelesine ömrünü veren ve ‘birleştirici’ kimliğiyle öne çıkan Sırrı Süreyya Önder’in cenaze töreni sonrasında CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e yapılan saldırı, iktidarın kendi bekası için gerilim yaratma ve toplumu kamplaştırma politikasının her zaman ve her yerde hazır ve nazır olduğunu bir kez daha gösterdi. İktidarın saldırıyı “şiddetle” kınamasına rağmen kendisini “Osmanlı çocuğu” olarak tanımlayan saldırgan Selçuk Tengioğlu’nun ifadelerine bakıldığında bu saldırının hangi söylem ve politikalardan güç aldığı açığa çıkıyordu. Dolayısıyla Özel’e yapılan saldırıyı, iktidarın 19 Mart operasyonu ve bu operasyona karşı halkın gösterdiği direnişin bir devamı olarak okumak yanlış olmayacaktır. 

Saray iktidarı, Öcalan’la süren görüşmeler üzerinden Kürt sorununun çözümü yönünde bir beklentinin oluştuğu bir dönemde CHP’nin Cumhurbaşkanı Adayı Ekrem İmamoğlu üzerinden gerçekleştirdiği 19 Mart operasyonu ile; muhalefeti bölmek, CHP’yi iç çatışmalara sürüklemek ve kayyım marifetiyle İstanbul Büyükşehir Belediyesine el koymak istiyordu. Ancak bu saldırıya karşı İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin başlattığı direniş, geniş halk kesimlerinin katılımıyla kısa sürede kitleselleşerek CHP’yi de daha ileriden bir tutum almaya zorladı. Halkın direnişi, iktidarı geri adım atmaya zorladı: İmamoğlu tutuklansa da İBB’ye ve CHP’ye kayyım atama rafa kaldırıldı ve daha önemlisi Özel ile DEM Parti Eş Başkanları Bakırhan ve Hatimoğulları’nın ortaya koydukları tutum, iktidarın muhalefeti bölme planını bozdu. 

İktidar, seçme ve seçilme hakkına varana kadar her türlü demokratik hak ve özgürlüğü askıya alan saldırısına karşı halkın ortaya koyduğu demokratik direnişi engellemeye ve gösterileri yasaklamaya çalıştı, bunun için yüzlerce kişiyi tutukladı. Özel’in bu demokrasi ve hukuk dışı saldırıya karşı dış basına verdiği demeçleri “Türkiye’yi şikâyet etmek” biçiminde lanse etmeye çalıştı. En son Erdoğan da “Cumhurbaşkanlığı hevesi yolunda daha kaç CHP’li telef olup gidecek” açıklamasıyla ana muhalefeti tehdit edip iktidarı bırakmamak için her yol ve yönteme başvurmaktan geri durmayacağı mesajını verdi.

Ancak bütün bu girişimlere rağmen iktidar, 19 Mart’tan sonraki süreçte bir şeyi başaramadı: Bu saldırı üzerinden toplumu kamplaştırmayı. Oysa Erdoğan, en açık biçimini Gezi/haziran direnişi ve 7 Haziran 2015 seçimleri sonrasında gördüğümüz gibi bugüne kadar güç kaybettiği her dönem toplum içinde kamplaşma, kutuplaşma yaratarak kendi iktidarını bir biçimde korumayı başarmıştı. 

İşte Özel’e yönelik tokatlı saldırı da Erdoğan’ın artık herkes tarafından görünür hale gelen güç kaybına seyirci kalmayacağı mesajını verdiği bir dönemde gerçekleşti.

Demirtaş, Kavala ve binlerce siyasi tutsak görüşleri nedeniyle yıllardır cezaevlerinde tutulurken Özel’e saldıran şahsın iki çocuğunu katlettiği halde 16 yılda “şartlı” olarak salıverilmiş bir katil olması, Türkiye’de hukukun nasıl işlediğinin bir fotoğrafını veriyordu. Özel’e yönelik saldırı ve faili konusundaki tartışmalar sürerken İstanbul’da Bahar Aksu adlı bir kadının eski eşi tarafından katledilmesi, iki çocuğunu katleden ve birçok suçtan kaydı bulunan Tengioğlu’nun 16 yılda salıverilmesiyle birlikte düşünüldüğünde bu saldırıların nereden güç aldığı konusunda da fikir veriyor. 

Özel’e yönelik saldırı ve devamındaki tartışmalar konusunda şu noktalara dikkat çekmek yerinde olacaktır:

Birinci olarak, Özel’in makam aracının Önder için törenin yapıldığı Atatürk Kültür Merkezinin kapalı otoparkına alınmaması ve saldırganın bunu bilerek çıkış kapısında Özel’i beklemesi, bu saldırının plansız olmadığını ortaya koyuyor.

İkinci olarak, saldırganın verdiği ifadelerde “Kendisine yemek kartı verilmemesi”, “CHP’nin gençleri sokağa çağırması”, “Özel’in Cumhurbaşkanını tehdit etmesi” ve “Ülkemizi yabancı ülkelere şikayet etmesi” gibi gerekçeleri sıralaması, bu saldırının hangi politika ve söylemlerden güç aldığı konusunda şüpheye yer bırakmıyor. Dolayısıyla iktidarın saldırıyı kınaması, saldırının kendi yarattığı siyasal iklimin bir sonucu olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Üçüncü olarak, saldırganın ifadeleriyle birlikte düşünüldüğünde saldırının asıl amacının 19 Mart’tan sonraki halk direnişinin ve CHP’nin devam eden mitinglerinin toplumu kamplaştırdığı mesajının verilmesi ve bu eylemlerin önüne geçilmesi olduğu anlaşılıyor. 19 Mart saldırısını planlarken halkın direnişini hesap etmeyen ve bu nedenle saldırısı bir bumerang gibi kendisini vuran iktidar, yeniden kendisine karşı tepkilerin yükselmesinin önüne geçmek üzere Özel’e yönelik saldırıyı kınayarak bu süreçte bir sorumluluğu olmadığını göstermeye çalışıyor. Böylece hem düzenlenen gösteri ve mitingler üzerinden toplumu kamplaştıranın Özel olduğu ve hem de iktidarın bu kamplaştırmanın sonucu gerçekleştirilen saldırıyla bir ilgisinin olmadığı mesajı veriliyor.

Dördüncü olarak, bu saldırının Kürt sorununun çözümü ve barış mücadelesinde özel bir rol üstlenmiş Sırrı Süreyya Önder’in cenaze töreninde gerçekleştirilmiş olması, Özel’in Kürt sorunu ve Öcalan’la yürütülen süreç konusunda iktidarın hesaplarını bozarak bu sürecin barışçıl çözüme hizmet etmesini desteklemesine duyulan öfkenin de bir dışa vurumudur.

Ancak Özel’in kendisine yönelik saldırıdan sonra yaptığı açıklamalar, saray rejiminin iktidarı bırakmamak için neler yapabileceğini ne kadar anladığı konusunda şüphe uyandırıyor. Özel, bugüne kadar iktidarı bırakmamak için demokrasi ve hukuk dışı her yol ve yönteme başvurmaktan geri durmayacağını gösterdiği halde Erdoğan’ın saldırıdan sonra kendisini telefonla aramasını “Telef sözcüğünün geri alınması” biçiminde okuyor.  Oysa iktidarın Abdülkadir Selvi gibi medyadaki temsilcilerinin “Bir devlet adamı gibi konuştu” diyerek düzdükleri övgüler, Özel’in bu tutumun en çok kimleri memnun ettiğini gösteriyor. 

Kendisine “Osmanlı çocuğu” diyen Tengioğlu’nun Özel’e saldırısı, her geçen gün güçten düşmekte olan Saray rejiminin iktidarı bırakmamak için her türlü saldırı ve provokasyona başvuracağı bir dönemden geçtiğimizi haber veriyor. 19 Mart’tan bu yana yaşanan gelişmeler, bu saldırı ve provokasyonların iktidarla ‘uzlaşı’ arayarak değil, ancak sokakta ve halkın kitlesel güç ve mücadelesiyle durdurulabileceğini gösterdi. Bugün bu gerçeği görmeden; demokratik bir geleceği ve barış içinde birlikte yaşamı adım adım örecek bir mücadele hattı kurmadan iktidarın saldırılarının püskürtülmesi ve gerici hesaplarının boşa düşürülmesi olanaklı değildir.

Evrensel'i Takip Et