17 Kasım 2023 13:18

SES'in 11. Olağan Genel Kurulu: Tabandan tavana örgütlenen sınıf sendikacılığına ihtiyaç var

Kübra KIRIMLI
Ankara

Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası(SES)'nın 11. Olağan Genel Kurulu Ankara'da başladı. Dünyada ve Türkiye'de pandemiyle görünür olan ekonomik krizin; 2024 yılı bütçesi, OVP, 12. Kalkınma Programı ve savaş politikalarıyla giderek derinleştiğinin tartışıldığı genel kurulda tek adam iktidarına karşı bir arada mücadele çağrısı yapıldı.

Ankara düzenlenen 11. Olağan Genel Kurulunun salonuna 10 Ekim Gar Katliamında yaşamını yitirenlerin resimlerinin olduğu pankartın yanı sıra, onur üyelerinin fotoğrafları ile taleplerin yazıldığı pankartlar asıldı. 11. Olağan Genel Kurula KESK, TTB, Eğitim-Sen, Tüm-Bel-Sen, BTS'li yöneticilerin yanı sıra Emek Partisi Genel Başkanı Selma Gürkan ile HEDEP Eş Genel Başkan Yardımcısı Canan Çalağan katıldı.

Divan Kurulu Başkanlığı'nı Öztürk Türkdoğan'ın yönettiği genel kurulda, ilk konuşan isim SES Eş Genel Başkanı Gönül Adıbelli oldu.

“KAPİTALİST SİSTEM, SERMAYEYİ GÜÇLENDİRİRKEN EMEĞİ YOKSULLAŞTIRIYOR”

6-20 Şubat depremlerine değinen Adıbelli, “ Yaşanan ölümlerden dolayı hala üzgünüz. Bugün küresel sermayedarlar neoliberal politikalarıyla sömürüye devam etmektedir. Sermaye düzeni bugün ucuz ve güvencesiz çalışma için kapılarını sonuna kadar açtı. Bugün kapitalist sistem sermayeyi güçlendirirken emeği yoksullaştırıyor. Açıklanan OVP de yoksulluğu derinleştirecektir. Ülkenin içerisinde bulunduğu kriz halkı yoksullaştırdı, çalışanları güvencesizleştirdi. Toplumun her kesimi geçinemediğini söylüyor. Tahammül ve uzlaşı yerine şiddet ortamı körüklenmektedir. Hak arama vatan hainliği ile eş değer haline getirilmiş. Son genel seçimlerle Hüda-Par'a yol verilmiş, özellikle Kürt halkının ve kadınların ortak mücadelesi hedef alınmıştır. Son dönemde artan eko kırım, durdurulamayan iş cinayetleri bu iktidarın yarattığı durumdur. Günde en az 5 kadının öldürülmesi, tek adam iktidarının eseridir. İstanbul sözleşmesinden çıkanlar şimdi de kadınların nafakasına göz dikmiştir” dedi.

İktidarın hedefinde kadınların eve hapsedilmesi olduğunu belirten Adıbelli şöyle devam etti: “Çocuk istismarı ve çocuk işçiliği meşrulaştırılmıştır. Performansa dayalı sağlık sistemi çökmüş durumdadır. Ülkenin kaynakları yandaşa ve talana peşkeş çekilmiştir. Bu sağlık sistemine çalışan sağlık emekçilerinin koşulları daha da kötülemektedir. İktidarın beyaz kod sistemi şiddeti izlemekten başka bir işe yaramamaktadır. Yoksul halk kesimlerinin sağlığa erişimi daha da gerilemiştir. Sağlığın toplumsallaşması, sağlığın ücretsiz olması için mücadelemiz sürüyor. Tüm baskılara inat mücadelemiz devam etmektedir.”

Fotoğraf: Evrensel

“HEM DÜNYADA HEM TÜRKİYE'DE YOĞUN BİR KRİZ YAŞANIYOR”

SES Eş Genel Başkanı Gönül Adıbelli'nin ardından KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik konuştu. Bozgeyik şunları söyledi: “Hem dünyada hem Türkiye'de yoğun bir kriz yaşanıyor. KESK'e bağlı sendikalar tam da böyle bir süreçte kongre süreçlerini başlattılar. Dünyada yaşanan kriz derin yoksulluk, küresel ısınma, savaş politikaları ve bunların sonucunda ortaya çıkan göçmen mültecilerle birlikte yoksul halk kesimleri derin bir saldırı ve yoksullukla karşı karşıyadır. Bununla da birlikte yoğun bir işsizlikle karşı karşıya olduğumuzu belirtmek istiyorum. Özelleştirme politikalarının da bir tıkanma ve çoklu kriz içerisinde olduğunu ifade etmek istiyorum. Çoklu krizin temel nedenlerinden biri de kapitalist sistemin kendi tıkanıklığı; bunun yanında savaş politikaları ve tüm dünyada giderek büyüyen militarist eğilimdir. Hem Filistin halkının hem de Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkı ve özgürlük mücadelesi baskı, soykırım politikaları bizleri yakından ilgilendiriyor. 15 Temmuz ile yaşananlar, KHK'ler ile birlikte, yaşanan baskılar ve belediyelerde yaşananlar bakımından emek mücadelesinin yanında demokrasi mücadelesi bizim için önemlidir. Bir ülkede demokrasi olmayınca grev de, iş sözleşmeleriniz de tehlikededir. Bu yüzden aşağıdan yukarıya örgütlenerek, sokakta bu rejimin kaybetmesi için mücadele etmemiz gerektiğini söylüyoruz. Buradan şunu tekrarlamak gerek; Erdoğan'ın yeni anayasa söylemini iyi anlamak gerekiyor. Erdoğan'ın demokratik anayasadan anladığı Türkiye'deki Kürtleri ve Alevileri yok saymaktır. Eğer bu anayasa Erdoğan’ın dediği gibi olursa sendikalarımızla olağan genel kurullara yapamaz ve toplu sözleşme yapamayız. Bu yüzden hızla toparlanacağız ve mutlaka biz kazanacağız.”

Bozgeyik'in ardından TTB Genel Sekreteri Prof. Dr. Vedat Bulut, BTS Başkanı Murat Oral, TÜM-BEL-SEN Genel Başkanı Erdal Bozkurt, Eğitim Sen MYK'dan İkram Atabey de söz alarak dayanışma ve mücadele çağrısını yinelediler.

"BÜTÇE, OVP VE 12. KALKINMA PLANI İLE MİLYONLARIN EMEĞİNE EL KOYUYORLAR"

Emek Partisi Genel Başkanı Selma Gürkan da söz alarak önümüzdeki dönem iktidara karşı bir arada ortak mücadele vermek gerektiğine dikkat çekti. Gürkan: "Önceki konuşmacılar ülkemizde son 3 yılda yaşanan gelişmeleri ifade ettiler. Bu olgular neye işaret ediyor bizlerin görev sorumlukları nedir? Bunu konuşmak gerekir. 12. kalkınma programı, bütçe ve OVP, işçi ve emekçiler geleceği açısından nasıldır bunu konuşmak gerekiyor. Bu belgeler bir sömürünün belgesi. Bu belgeler talan ve soygun düzeninin belgesi. Milyonların vadettiği değerlere bir avuç sermayenin el koyma belgesidir. Bu belgeler esnek çalışmanın, güvencesizleşmenin belgesidir. Ülkeye daha çok göç olacağının belgesidir. Yargı içerisindeki çatışma, faşizmin hukuksal dayanaklarını oluşturacak bir çalışma olarak bakabiliriz. Önümüzdeki dönem açısından ve tek adam faşist adımlarını daha sık atacak. Buradan önümüzdeki dönem, kayyum rejimine karşı halkın egemen olduğu gerçek bir demokrasi, ırkçı şoven politikalara karşı bir mücadeleyi önümüze hedef koymak gerekiyor. Önümüzdeki dönem güçlü bir mücadele ile iktidara cevap vermek gerekiyor" diye konuştu.

HEDEP Eş Genel Başkan Yardımcısı Canan Çalağan da söz alarak, "Demokratik müzakere yerine savaş ve çatışma tüm sistemi tıkadı. Savaşta ısrar çözümsüzlükte ısrar sürüyor. Demokrasi özgürlük olmadı mı sağlıklı olmak mümkün değil. Örgütlü gücümüzle yeni yaşamı hep birlikte inşa edeceğiz" dedi.

Kongrede SES önceki dönem Eş Genel Başkanlarından Gönül Erden ile European Publıc Service Unıon (EPSU)'nun mesajları da okundu.

10. Dönem Faaliyet Raporunun sunulduğu kurul ardından çok sayıda delege sağlık alanında yürütülen çalışmalara dair konuştu. Birinci günde delegeler sağlık emekçilerinin yaşamlarını idame ettirmek de zorluk yaşadığına dikkat çekerek, ihtiyacın tabandan tavana grevli toplu sözleşmeli bir sınıf sendikacılığı yürütülmesinin gerektiğini ifade ettiler.

İkinci yarı SES Yönetim Kurulunun 10. Dönem Faaliyet Raporu'nu sunmasıyla başladı. Ardından Denetleme, Mali ve Disiplin Raporları okundu. Ardından sağlık alanındaki çalışmalara dönük delegeler söz aldı.

"SAĞLIK DEVASA ŞEHİR HASTANELERİNDE KAYBOLDU"

Bir delege "Sağlık artık şehir hastanelerinin devasa hastanelerinde kayboldu. Sistemin köleleri haline getirdik. Yaşam sağlıksız bir hale getirildi. Sendikalarımız kitle örgütlenmede en önemli aracımız. İşyerlerine ve sokağa yönelmeliyiz. Faşizme karşı mücadele ile emek mücadelesini bir ara yürütmeliyiz" dedi.

"SES'İN İÇİNDE YER ALDIĞI EYLEMLER DAHA GÜÇLÜ"

Bir başka delege de SES'in içinde yer aldığı eylemlerin daha güçlü olduğuna dikkat çekerek şöyle konuştu. "Neoliberal politikalar nedeniyle emekçilerin emeğine dönük artan baskılar, bölgemizi sarmalayan savaşlara dair birlikte mücadele ettik. Örgütümüz ile bu mücadelenin bir parçasıyız. Bize düşen görev savaş ve hak kayıpların izin vermemektir. Yıllardır iktidarda olan AKP, cinsiyetçi ve tekçi politikaları ile politikalarını sürdürüyor. Ancak bizlerin mücadelesi de sürüyor. Görev aldığımız 3 yılda yaşananları biliyorsunuz; alanda var olan sadece SES ve TTB oldu. Bu mücadele sürecini sağlık emekçileri ile birlikte üretmek için defalarca bir araya geldik. Çalışmamız sonucunda sendikamızın 19 bin olan üye sayısı 30 bine çıkmıştır. Sağlık iş kolunda SES'siz hiçbir eylem başarılı olmadı. Geçmişten bugüne sağlık iş kolunda birlikte çalışma yürüttüğümüz sendikaların meslek iş kolu için değil çıkar için kurulduğunu gördük. Yükselen güç biz olacağız" diye konuştu.

Kürt illerinden gelen bir kadın delege Rojava'daki kadınları selamladığını söyledi. Ardından diğer delegelerin konuşmaları sürdü.

"FİLİSTİN MESELESİ ROJAVA MESELESİDİR"

İstanbul'dan gelen bir delege tüm dünyada ekonomik istikrarsızlığın hakim olduğunu ifade ederek bu süreçten en çok işçi ve emekçilerin etkilendiğini söyledi. Delege şöyle konuştu: "2020 yılında meydana gelen ekonomik kriz 1 yıl sürdü. Sanayide GSMH'de düşüş sonrasında kredi faizleri düşürülerek dünya tekellerine milyonlarca para aktarıldı. Bir yanda ABD, bir yanda Çin ile güçler ilişkisi yaşanıyor. Nükleer silahlar yeniden tartışılır ve buna kaynak yatırılır oldu. Bugün Ortadoğu'da ABD'nin ortağı barbar siyonist İsrail'in Filistine yaptıklarını görüyoruz. Çocuk kadın demeden ya yok ediyorlar ya da göçe zorluyorlar. Ortadoğu'daki ülkelerin sözleri itidal çağrılarının ötesine geçmemiştir. Türkiye ise bu meselede akıl tutulması yaşıyor. Filistin meselesi İran meselesidir. Filistin meselesi Rojava meselesidir. Filistin meselesi bir bütün olarak Ortadoğu'nun meselesidir. Bu kürsüden bir kez daha soruyoruz. Konya'da İsrail'in eğitim kampları var mıdır? Rojava'nın yer altı ve yer üstü kaynakları hala Türkiye'nin hedefinde midir?"

"SINIF DIŞI SENDİKALAŞMA ARTTI"

Egemen sınıflar arasındaki savaşın tüm faturasını emekçi ve işçilere yığmış durumda olduğunu ifade eden aynı delege konuşmasının devamında; "200 yıllık işçi sınıfının kazanımları parçalanıyor. KHK ile dünyada yönetme uygulaması artmış durumda. Dünyadaki haksız kazanca işçi sınıf başkaldırıyor. Fransa ve Almanya gibi kapitalist ülkelerde işçi sınıfının damga vurduğu yıllar. İran da başını kapatmadığı için öldürülen halk hareketi, sudan, Meksika pakistan işçi hareketleri damga vurdu. Türkiye de ise askeri ve ekonomik dışa bağımlılıkta musluklar sadece sermayedarlara açık. Esnek kuralsız çalışma rutin hale geldi. Antep tekstil işçileri sendikalaştılar; iyi koşullarda yaşamak için greve gittiler. Ama Antep işçilerinin onurlu direnişi ve birlikleri bu mücadeleyi kazanmalarına sebep oldu. Bugün ülkede ciddi bir gerileşme var. ÇEDES projesi ile zorunlu din derslerine karşı mücadele etmek gerekiyor. Bugün ülkemizde bir sendikal kriz var. Emekçiler arasında hiç olmadığı kadar sendikalaşmaya bir eğilim var. Mevcut sendikalara üye olmak istemiyor. Biz de dahil olmak üzere sayılarımız arttı bu dönemde. Ancak he ne kadar bu sayıları artsa da oluşumların sınıf dışı meslek sendikaları olduğunu biliyoruz. Buradan kendinize pay çıkarmalıyız. Bu ülkede çalışan her çalışan sağlık emekçisi mutlaka sesin kapısını çalmak zorundayız. Biz böyle bir çalışmayı örgütleyeceğiz" dedi.

"SAYIMIZ ÇOĞALDI AMA MÜCADELEMİZ AYNI ORANDA BÜYÜMEDİ"

İzmir'den gelen bir delege de yaşamın işçi ve emekçiler açısından giderek zorlaştığına dikkat çekerek şunları söyledi: "Sihirli anahtar birliğimiz ve dayanışmamızı büyütmektir. Sendikamız sermayenin politikalarına çözüm olarak, kamu hizmetlerinin piyasalaştırıldığı halkın başta sağlık olmak üzere iş güvencesinden yoksun kaldığı bir süreçte yol gösterici oldu. Kamu emekçilerinin sayısı son 10 yılın en yüksek oranına çıktı ancak bu tablo sayımız artmasına rağmen birliğimiz ve mücadelemiz aynı oranda büyümedi. Gelinen noktada şunu söylemek lazım. KESK'te sınıf dışı sendikal anlayış hakim. Sendikal faaliyeti sınıf dışı bir çizgiye hapseden grupçu anlayış ile yukarıdan alınan kararların uygulandığını görüyoruz. Sınıfı mücadelesi ücret mücadelesine indirgenmiştir. TİS'ler bu yaklaşımla sorgulanmaktadır. Tabandan tavana örgütlenme ile sınıf sendikacılığına yönelmeye gerek var."

"ANADİLİ OLMADAN TEDAVİ MÜMKÜN DEĞİL"

Mardin'den gelen bir delege de Kürtçe konuşarak sağlık hizmetlerinin ana dilinde verilmesi gerektiğini söyledi. Annesi ile yaşadığı hikayeyi de anlatan delege, "Annem bir gün dedi ki; benimle birlikte sen de doktora gel. Doktor yanlış bir şey yapmasın!' Ben de anneme, o kadar yıl okumuş yanlış yapmaz, dedim. Annem de bana 'Benim dilimi bilmeyen benim dermanımı nasıl bilecek?', diye cevap verdi." Anadili olmadan sağlıkta tedavinin mümkün olmadığını belirten delege, "Çalışma alanlarında Kürtçe broşür ve kitaplar bulunmalı" dedi.

(Ankara/EVRENSEL)

Evrensel'i Takip Et