05 Aralık 2020 23:08

"TikTok, işçi sınıfına bahşetmediğimiz kendini inşa etme alanı"

Araştırmacılar Ozan Çağlar, Deniz Zeybek ve Küratör Ezgi Bakçay ile "TikTok’un Emek Sineması"nı konuştuk.

Fotoğraflar: @amed_98 ve @ahmetturan555 adlı TikTok kullanıcılarının paylaşımları | Kolaj: Evrensel

Paylaş

İsmail AFACAN
İstanbul

Ozan Çağlar ve Deniz Zeybek’in Karşı Sanat için hazırladığı “TikTok’un Emek Sineması” sergisi, Karşı Sanat’ın Beyoğlu’daki binasında açıldı. “Gösteri-gözetim toplumu kendine karşı kullanılabilecek olasılıkları da üretiyor mu?​” sorusundan yola çıkan sergi emek-beden ilişkisinin TikTok’taki temsiline odaklanıyor.

Araştırmacılar Ozan Çağlar, Deniz Zeybek ve Küratör Ezgi Bakçay’la “TikTok’un Emek Sineması”nı konuştuk. Sergideki videolarda amaçlarının imge yakalamak ve bunları anlamlandırmak olmadığını söyleyen araştırmacılar “Burada işçi sınıfına bahşetmediğimiz yepyeni bir kendini inşa etme alanı var.” diyor.

"DİKKATİMİZİ İLK ÇEKEN EMEK-BEDEN İLİŞKİSİ OLDU"

İşçilerin ve emekçilerin TikTok’ta yayımladığı videolardan oluşan bir sergi hazırlama fikri nasıl ortaya çıktı?
Ozan Çağlar: Uzun zamandır TikTok’tan haberim vardı. Gençlerin, göçmenlerin, işçilerin; yaşça çok genç diyebileceğimiz bir kitlenin kolektif olarak çektiği videolar ilgimi çekmeye başlamıştı. Bundan dolayı TikTok üzerine yoğunlaştım. Çalışma alanlarından, tarlalardan, şantiyelerden, fabrikalardan çok fazla video üretildiğini gördük. Bizim dikkatimizi ilk çeken emek-beden ilişkisi oldu. İşçilerin kendi temsillerini oluşturmaları oldu. Yani kendi bulundukları mekanlardan kendilerinin çektiği filmlerdi. Bunun üzerine çalışmalarımıza başladık.

Özellikle neden TikTok’a odaklandınız?
Deniz Zeybek: Ozan da ben de zaten sinema mezunuyuz. Onun için hareketli görüntü, video üretimi bizim daha çok ilgimizi çekiyordu. Bu nedenle, Instagram ve Twitter’dan daha farklı bir yerde duruyordu. İlk başlarda TikTok videolarıyla başka mecralarda karşılaşıyorduk. Sonradan TikTok’u TikTok üstünden görmeye ve öğrenmeye başladık. Bu da bize TikTok ne söylüyor sorusunu sordurdu.

"VİDEOLARI İZLERKEN DUYGUDAN DUYGUYA ATLADIK"

TikTok videolarını incelerken, çalışmanın emek-beden temsiline dönüşmesi nasıl gerçekleşti?
Ozan Çağlar: Çok fazla video var. Çok çok farklı çalışma alanlarından videolar var. Neredeyse her sektörden işçi temsillerini görebiliriz. Çok fazla karşılaşınca biz buraya eğilmek istedik. “TikTok’un Emek Sineması” fikri oradan gelişti. Burada politik olan bir şey de var. Sistemin ve devletin işçiler üzerinde yürüttüğü görünmez kılma politikası olduğunu düşünüyorum. Buradan işçilerin ne olursa olsun, belki teknolojiyi kullanarak ya da ellerindeki telefonları yani kameraları kullanarak tırnak içerisinde ambargoyu delip görünür olmaları ilgimizi çekti. Biz bu videoları keşfeden insanlar değiliz, biz bunlarla tanışan insanlarız. 150 binden 5 milyona kadar bir izleme potansiyeline sahip videolardan bahsediyoruz. Videoları izlerken duygudan duyguya atladık ve bunlardan bir seçki oluşturmaya çalıştık.

Bu sergideki videoları seçerken nelere dikkat ettiniz?
Ozan Çağlar: Seçkiyi hazırlarken amacımız, videoları didik didik edip bir imge yakalamak ve bunları anlamlandırmak değildi. Videoları yapanların anlattığı ironiye ve duyguya ortak olmaktı.

Deniz Zeybek: Genel olarak işçilerin temsil problemine odaklandık. Videolarda yer alanlar, çalışma mekanını farklı biçimlerde kurgulayan kişilerdi. Biz, o videolardaki var olan anlamı ortaya çıkardık.

"CEVAPLARINI TAM OLARAK VEREMEYİZ"

Serginin çıkış sorusunu size yönetmek istiyorum: “Gösteri-gözetim toplumu kendine karşı kullanılabilecek olasılıkları da üretiyor mu?​”
Ozan Çağlar: Her yerde ve herkesin elinde kameralar var… Sürekli bir kayıt tutma hali var. TikTok da bu alanlardan biri… Görünmesi istenmeyenlerin kendilerini görünür kılmak için TikTok’ta “challenge”larla birbirleriyle etkileşime geçiyorlar. Bu durum “Kırılgan bir ittifaka yol açıyor olabilir mi?​”, “Yeni bir örgütlenme alanı açıyor mu?​”, “Buradan bir birikim çıkabilir mi?​” diye soruyoruz. Bunların cevaplarını tam olarak veremeyiz.

Ezgi Bakçay: Bir de kamusal alanla özel alan arasındaki ilişkiden söz etmek mümkün. Sosyal medya teşhirci bir yer. Her şeyin mahrem alandan konuşulduğu bir yer. Kamusallığın kapandığı, yok edildiği bir yerde kamusallık ihtimali arıyoruz ki, politikanın sahnesi olabilsin. Burada yeni politik özneler ortaya çıkabilsin. Kolektif gövdelerin ortaya çıktığı bir yer gördüğümüzde heyecanlanıyoruz. Bizim sergideki videolarda teşhir yok. Tam tersine çalışma alanından üretilmiş görüntüler var. Bu videolar, kolektif emek sonucu üretilmiş. Kimisi kameraman oluyor, kimisi senaryo yazıyor… Birlikte sahneliyor ve birlikte paylaşıyorlar. Temsiller ve kurgular aracılığıyla ortak hikayelere bağlanarak kamusallaştırılıyor. İnşaat ya da mevsimlik tarım işçilerinin kendi jargonu oluşuyor.

Ozan Çağlar: “Challenge” süreçleri aslında çok önemli. İşçilerin birbirlerini cesaretlendiren süreçler bunlar. Yani utanan, çalışma mekanından utanan ya da kendi olduğu yerden çekinen bununla ilgili video yapmaya çekinen birçok insanın bu anlamda diğerinden görüp cesaretlendiğini söyleyebiliriz. Bir motif var mesela, “İşçiyi kim beğenir ki!” diye... Bu beğenme, sosyal medyanın beğenmesi aslında, “like”… İşçiyi kim “like”lar! Bunu alıp tersine çevirerek, işçiyi kim beğenir ki diye video çekmeyi sürdürmek ve işçi kimliğinin sahip çıkmakla ilgili bir şey. Bunca yıldır proleter kimliğine direnen, ondan uzaklaşmaya çalışan bir sosyal medya kullanımı varken, bizim seçtiklerimiz tam tersi… Kendi işçi kimliğini kendisi oluşturan bir komünitenin renkli görüntüleri.

"EMEK BEDENE BAHŞEDİLEN DUYGU DÜNYASI ÇOK SINIRLI"

Seçkideki videolar nasıl bir anlam dünyasına kapı araladı?
Deniz Zeybek: Çalışma mekanı ile kurulan ilişkiydi, ironiydi. Bu mekanın yanından örgütlenilmesi, kendini gösterme pratiğinin dönüşümü… Ne kurgudan bahsedebiliyoruz ne de belgeselden… Ama ikisi arasında salınan bir dil olduğunu düşünüyoruz. Belki de bellekte birikmiş olan görüntüye dair bilginin bir yansımasını görebiliyoruz. Yeni bir iletişim modeli ve örgütlenme aracı olarak “challange”ları okuyabiliyoruz. Çünkü videoların altındaki yorumlara baktığımızda birbirlerinden haberdar olduklarını ve yeni bir iletişim kanalı oluşturduklarının farkına varıyoruz.

Ezgi Bakçay: Emek-bedene bahşedilen duygu ve duyu dünyası çok sınırlı. Yani ne beklersiniz? Güçlü kuvvetli olmasını, sebatkar olmasını; en fazla direnmesini ve başkaldırmasını... Ama burada oyun oynayan, haz alan, başka türde bir itiraz geliştiren işçilerle karşılaşıyoruz. Burada işçi sınıfına bahşetmediğimiz yepyeni bir kendini inşa etme alanı var. Mesela bedenlerin güzelliğinden bahsetmek, işçi bedene en son atfedilecek şey değil mi? Aslında acıların yıprattığı bir bedendir o. Çalışma şartlarının ne kadar zor olduğunu atlamadan, oradaki sömürü koşullarını reddetmeden, bunların içerisinden yarattığı kendine saygıyı, kendine kendi hakkını verme halini çok sevdik.

"SANATIN DIŞINDA DA YARATICILIK VAR"

Peki bu videoları sanatsal açıdan nasıl değerlendirebiliriz?
Ezgi Bakçay: Bu kadraja sanat girmiyor bence. Sanat, sanatçıları özne olarak tanımlamış bir kurum olarak buranın dışında kalıyor. Biz sanatla bir sınır çizgisinde buluşuyoruz ama sanat olmayan yerdeyiz. Yani burada biz bir sanat teorisi ya da sanat alanıyla ilgili bir şey söylemiyoruz. Buraya sanat kurumunun perspektifinden bakarsak orayı işgal etmiş, biraz da oraya bir kuram giydirmiş oluruz. Bu videoların bizi çekmesinin nedeni tam da sanatın dışında olmalarıydı. Ama sanatın dışında da yaratıcılık var, sanatın dışında da hayal gücü var.

Seçkideki videolarda ironi ve mizah çok önde…
Ezgi Bakçay: Bu mizahi anlayışta köle imgesi var. Köle, bedenin içine giriyor ama ona sığmadığını gösteriyor. Bu mağduriyetin içerisine sığmadığını göstererek komik oluyor. Köle olduğunun ve emeğinin sömürüldüğünün çok farkında… Bundan fazlasına sahip olduğunu gösteren, hiç beklenmedik bir yaratıcılıkla yeni bir dünya kuran karakterler var. Bu uyumsuzluktan bir komedi, mizah çıkıyor.

"SERGİNİN İDDİASI TİKTOK’U ANLAMAK DEĞİL"

Son olarak neler söylemek istersiniz?
Ezgi Bakçay: Bu bir TikTok sergisi değil. TikTok’u falan araştırmıyoruz. TikTok’la ilgili bir genel yargıda bulunmuyoruz. Bu, milyonlarca insanın hareketli görüntü ürettiği bir mecradan yapılmış bir seçki. Dolayısıyla iddiası TikTok’u anlamak değil.

İddiası nedir?
Ezgi Bakçay: İddiası, başka türlü alternatif ifade biçimlerinin emekçiler tarafından üretildiği bir zeminden biraz umut çıkartmak belki de. Böyle bir isteği var açıkçası. Umutsuz bir yer değil burası.

ÖNCEKİ HABER

Jin News ve Gazete Yolculuk'a erişim engeli

SONRAKİ HABER

Türkiye'de son 24 saatte 196 kişi Kovid-19 nedeniyle yaşamını yitirdi (5 Aralık 2020)

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...