17 Nisan 2018 00:26

‘Hâlâ süren dünyanın yangınına bir ses-soluk olsun diye’

‘Hasret Gültekin Türkü Müzikali’ni yazan ve yöneten Şirin Aktemur, müzikali Evrensel'e değerlendirdi.

Paylaş

Hasret Gültekin KOZAN
Kocaeli

Hasret Gültekin, Madımak Otelinde 33 aydınla katledilmiş bir ozan… Daha 22 yaşındayken ardından o kadar değerli izler bırakan bir sanatçı… Bağlama seven her gencin örnek aldığı, izinden gitmeye çalıştığı bir virtüöz… Benim de babam sayesinde adını aldığım koca yürekli insan…
‘Hasret Gültekin Türkü Müzikali’ni yazan ve yöneten Şirin Aktemur ile konuştuk. Tiyatro Tarihi ve Senaryo Eğitmeni Aktemur, oyunu yarım bırakılmış hayatlara adadıklarını vurgulayarak, “Bu oyun, bugün de hâlâ süren dünyanın yangınına bir ses-soluk. ‘Bir insan ömrünü neye vermeli’ derken yarım bırakılmış hayatlara…” dedi. Bundan sonrası için Aktemur’a kulak verelim: 

Şirin Aktemur

Müzikal projesi nasıl ortaya çıktı? Kim(ler)in fikriydi? Fikrin ortaya çıkışından sonra neler yaşandı, kısaca bahsedersek...

Hasret Gültekin türküleri dinleyen ve müzikli tiyatronun gücüne inanan bir yazar olarak böyle bir oyun yazma düşüncesi, ortağım Mert Kılıç’la çalışırken oluştu. Daha öncesinde Neşet Ertaş’ın hayatını yazdığım “Neşe’Dert’Aşk” oyununda birlikte çalıştığımız Mert’in sesi, bağlaması ve tavrının Hasret Gültekin’i çağrıştırması, ondan bu türküleri dinlerken beni çok etkiledi. Tam da meydanlarda bombalar altında insanlar öldürülürken ve başka hayatlar da yarım bırakılırken… Gördük ki bu toprakların tarihi kaderi genç ölümler, hâlâ devam etmekte. Ve ne yazık ki oyunu yazarken her aşamasında tekrar tekrar yaşanan bombalı saldırılar, genç ölümler, bize bu işi yapma gerekliliğini hatırlattı. Bu oyun, bugün de hâlâ süren dünyanın yangınına bir ses-soluk. ‘Bir insan ömrünü neye vermeli’ derken yarım bırakılmış hayatlara… 

Müzik tasarımı ve sahnede Hasret Gültekin’i canlandıran, türküleri söyleyen Mert Kılıç’la birlikte başladığımız proje ekibi kısa zamanda güzel yürekli 3 arkadaşımla daha büyüdü. Alper İşmen görüntü ve ışık tasarımını, Özgür Özkan genel koordinatörlüğü ve Düzgün Ayyıldız ses teknik görevini üstlenip aylar süren bir çalışmayla projeyi hayata taşıdık. Ve ismini okuduğunuz bu 5 insan bir olup ‘Ekip-İz’ adı altında bir sanat grubu oluşturduk. Özel tiyatro yapmanın hiç kolay olmadığı gerçeğiyle, izleyeceğiniz oyun hiçbir kurumsal tiyatro çatısı altında olmadan ve hiçbir sponsor desteği almaksızın sadece bu 5 insanın emeği, bağımsız akıl ve yürekleriyle sahneye taşınmıştır. Dolayısıyla adı üstünde bir ekibiz, iz bırakma derdiyle yeni projeler oluşturmaya devam ediyoruz.

Nasıl bir süreç izlendi? Kimlerle görüşüldü, nasıl bir hazırlık yapıldı? Ailesi bu projenin neresinde yer aldı, tepkileri nasıldı?

Oyunu yazmaya karar verdiğimde kapısını ilk çaldığımız isim, eşi Yeter Gültekin oldu. Bize son aşamaya dek kapısını, yüreğini, anılarını, Hasret Gültekin’in dünyasını, belgelerini, kayıtlarını, arşivini, açtı, oğlu Roni Hasret Gültekin’le birlikte. 3 yıl süren bir çalışmaydı. Almanya’da dinmek bilmeden karlar yağarken, biz artık sıcacık bir aileydik, acısı dinmeyen bir ailenin dimdik duruşuna tanıklık ediyorduk. Hayatta hiçbir kurgunun gerçeğin kendisi kadar etkili olmadığını düşünürüm, bu yüzden hep gerçekle ilgilendim, hep gerçek hikayeleri yazdım. O insanların yaşadıkları acıları, haksızlıkları içime alıp hiçbir satırda unutmadan dile getirmeye çalıştım. Ve sokakta devam eden hayat bize bu hayatın gerçekliğinin değişmediğini hep hatırlatıyordu. Görmezden gelemezdik. Yeter Gültekin bize Hasret Gültekin’i anlatırken kavlimizi bozmamayı sağladı ve hep yanımızda oldu. Her cümle, her tavır, sahnede gösterilecek her detay ince bir süzgeçten geçip defalarca düşünülerek tartışarak uygulandı. Berlin’deki görüşmelerle birlikte İstanbul’da Hasret Gültekin’in annesi, ablaları ile uzun sohbetler yaptık, evlerine konuk olduk, odasını gördük, kitaplarını, kasetlerini, resimlerini, giysilerini, şiirlerini gördük. Sonra ilkokul arkadaşlarından başlayıp, son dönemine kadar dostluk kurduğu insanlarla görüşmeler yaptık. Görüntü yönetmenimiz Alper İşmen bu röportajları tek tek kaydedip işledi ve kurgunun içinde oyunda birer karakter olarak yansıttık.

‘İZLEYİCİLER MÜZİKALİ, TARİHİ VE GERÇEĞİ BİLEREK İZLEYECEK’

Gencecik yaşında aramızdan ayrılan Hasret Gültekin’in müzikalini yapmak nasıl bir duygu peki? Zorluklarla karşılaştınız mı? Neler yaşandı, aktarmak istediğiniz şeyler illa ki vardır...

Zor olan şey o acıyı tekrar tekrar insanlara yaşatmış olmak ve yaşamamız ve daha da zoru bugün de benzer acıların yaşanıyor olmasına tanıklık etmek. Ama bu durum aynı zamanda bu işi yapma gerekliliğini sağladı bize. Teknik olaraksa, özel tiyatro yapmanın zorluklarını hiç anlatmayayım bile. Bu projenin her işini saydığım bu bir avuç insanla yaptık. 

Müzikali izleyenler neler bulacak peki? Müzikalin tanıtımında ‘Yaşasaydı...’ diyorsunuz... Çok ince ve tarifsiz bir kelime bu Hasret Gültekin için... Müzikalde buna dair bir şey var mı, söylemek ister misiniz? 

Oyun, Hasret Gültekin’in gittiği yerden bugün aramıza gelmesi ve annesiyle, kardeşleri, arkadaşları, sevdiğiyle buluşması gibi kurgulandı. Bu kurguda ilk karar verdiğim şeylerden biri şuydu. Daha oyun başlangıcından itibaren seyirci Hasret Gültekin’in çok genç yaşta öldürüldüğünü bilecek. Ve bugünden yaşadıklarını anlatacak, bugünden sevdikleriyle buluşacak. Ama seyirci sahnede izlediği o muhteşem ozanın 22 yaşında öldürüldüğünü bilerek izleyecek. Gerçeğin kendisini. Nasıl hızla yükselen bir ömrün yarım bırakıldığını… Bu ülkenin tarihi ve gerçeğini…

‘BU OYUN, BİR İŞ DEĞİL ÖZEL BİR SÜREÇTİ’

Dünya prömiyerini Berlin’de yaptı müzikal, nasıl geçti? Türkiye’de neler olacak, var mı şimdiden kesinleşmiş gösterimler?

1 Mart 2018’de Atze Musictheater’da Yeter Gültekin ve Roni Gültekin’le ve Hasret Gültekin’e hasret yüzlerce insanla prömiyer yaptık. Benim için en özel yanı bu iki kıymetli ismin nefesini duyarak, yüzlerini görerek yazdığım oyunu izlemekti. Oyunla gerçek, hayatla oyun birbirine karışmıştı. Bu proje artık bizim için bir oyun, bir iş değildi. Özel bir süreçti. Ve tanıştığımız, yazıp oynadığımız insanlar birer oyun karakteri değil ailenin birer bireyiydi. Bizim için hâlâ yaşanan bir süreç gibi canlılığını koruyan ve bizde derin izler bırakan oyunun bizdeki etkileri sanırım seyirciye de geçiyor. Samimiyetle, inanarak yapılan her işte olduğu gibi seyirci o derinliği hissediyor. Çok olumlu ve duygulu tepkiler alıyoruz. Oyunu sezon boyunca Türkiye’de ve Avrupa’nın çeşitli kentlerinde sahnelemeye devam edeceğiz. En yakın tarihler ise 27 Nisan Ankara Yılmaz Güney Sahnesi, 28 Nisan Kadıköy Halk Eğitim Merkezinde...

Eklemek istediğiniz, eksik kaldı dediğiniz bir şey varsa alalım. Hasret Gültekin’e dair eksik bir şey kalsın istemem...

Müzik tiyatro üslubundaki bu oyunun sahneleme sürecinde de minimal, sade bir üsluptan yana oldum. Önceliğimiz içten bir sahneleme olmasıydı. Oyunculukta da rejide de samimiyet aradık. Bu nedenle dekor kostümde ve rejide anlatmak istediğimiz meseleye odaklı; yalın, Hasret Gültekin’in hayatına saygılı bir duruş yansıtmaya çalıştık. Son olarak eklemek istediğim şey, ‘Hasret’ oyunuyla ilgili ilk röportajımızı, emaneti ismiyle taşıyan Hasret Gültekin Kozan’la yapmış olmak bizim için çok güzel bir anlam kazandı, teşekkürler.

ÖNCEKİ HABER

Cumhurbaşkanı Erdoğan, NATO Genel Sekreteri Stoltenberg ile görüştü

SONRAKİ HABER

'Benim yaşadıklarımı kimse yaşamasın'

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...