16 Aralık 2017 00:48

AKP seçmeni de şikayetçi ama dışarıyla tartışmıyor

Fırat Turgut, İmes Sanayi Sitesi’ndeki işçilerle Reza Zarrab'ın ABD'deki duruşmada dile getirdiği rüşvet iddialarını konuştu.

Paylaş

Fırat TURGUT
İstanbul

Henüz kapıdan içeri bile girmeden, bozuk parayı az önce bırakmış bir el kokusu geliyor burnumuza. Kapıdan içeri girdiğimizde ise ağırlaşan koku, üst üste yığılmış, belli ki daha sonra başka parçalarla birleştirilecek metal eşyalar ve iki metalin birbirine sertçe çarpmasıyla çıkan sesler bir döküm atölyesinde olduğumuzu anında fark ettiriyor.

Uzun boylu, sakalı göğsünde biten döküm ustası “Şu banyoyu bitireyim” dedikten 10 dakika sonra, suyun içine soktuğu metalleri çıkarıp ateşle kurutuyor. Ardından eldivenlerini atıp, ıslanmış çizmeleriyle yanımıza geliyor. Sigarasından bir nefes aldıktan sonra “Parlatmak için siyanürle çalışıyoruz” diye başlıyor söze: “16 yaşında başladım bu işe, şimdi 37 yaşındayım. Şimdilik bir sıkıntı yok ama birkaç sene sonra hissetmeye başlarım. Sonuçta soluk alıyorsun, ciğerlerin mahvoluyor.”

BURADA RÜŞVET YOK, ALIN TERİ VAR

31 sene boyunca her sabah saat 08.00’de başladığı işin bitimi akşam 18.00. Ama döküm ustası 22.00’ye kadar atölyeden sadece yemek yemeye, bir iki kez de hava almaya çıkıyor. Fazla mesai yapmasının nedeni memleketteki milyonlarca işçininkiyle aynı, ücreti yetmiyor: “Bizim Kayışdağı’da kiralar 1400-1500, asgari ücret kadar yani. Bunun faturası, yemeği... Zaten hepsinde vergi var. Hep devlete çalışıyoruz zaten, kendimize çalışmıyoruz. İki de çocuk olduğunu düşün. Bu adam ne yapacak? Ben de biliyorum saatlerin uzun, yaptığım işin sağlığa zararlı olduğunu. Ama çalışmazsan sana kim ekmek verecek? Bize rüşvet veren yok ki...”

Artık rüşvet denince akıllara gelen olay herkesin malumu. Lafı hiç dolandırmadan konuya getiriyor: “Amerika yargılamakla haklı. Çok para akladı Zarrab. Hükümet niçin onu almak istiyor? Çünkü bir ortaklık var işin içinde. Adam 50 milyon avroyu rüşvet olarak veriyor. Diğerinin de ortada verdiği bir emek yok, o da bunu alıyor. Sabah gelsin 8’de akşam 10’da çıksın bakalım. Bir asgari ücretle çalışsın bakalım. Ama ne anlarlar ki alın teri akıtarak para kazanmaktan?”

Ara ara kendisini en sert biçimde hissettiren koku yine burnumuza geliyor, sesler artıyor. Sesler artıkça döküm ustası da duyabilmemiz için sesini yükseltme ihtiyacı hissediyor: “Önceden hocaefendi diye bahsediyorlardı ne oldu? Şimdi FETÖ diyorlar. Bu da aynı şey, önceden hayırsever işadamı, şimdi ajan. Bunun bir şekilde üstünü örtecekler gibi duruyor ama bugün olmazsa yarın ortaya çıkar her şey. İnsanların zihniyetinin değişmesi lazım. İnsanlar bilinçlenirse sen o zaman gör.”

‘YOK KARDEŞİM BİZ KONUŞMAYALIM’

Döküm ustası, ikinci sigarasını söndürdükten sonra işinin başına koyulmak için eldivenlerini giyerken, biz de İMES Sanayi Sitesi’ndeki binlerce işçinin öğle yemeği için geldiği “işçi lokantalarına” doğru yol alıyoruz. Kalabalıklığıyla dikkati çeken bir lokantadan içeri adımımızı atar atmaz göz teması kuran kısa boylu, orta yaşlı, göbeği kendisinden ileride bir garson karşılıyor bizi: “Buyurun abicim, şöyle alayım.”

Niyetimizi anlatınca -aslında müşteri olmadığımızı öğrenince- umursamaz bir tavırla “Kimsenin konuşacağını pek zannetmem, ama sen bilirsin” diyor. 

Farklı atölye ve fabrikalarda çalışan işçiler hızlıca karınlarını doyurmaya çalışıyor. Dolaştığımız masalarda röportaj yapmak istediğimiz işçilerin çoğu, önce “Neyle ilgili” diye soruyor, “Zarrab, rüşvet” kelimelerini duyunca “Yok kardeşim, biz konuşmayalım” diye karşılık veriyor. Dördüncü masada bulunan dört işçiden biri ise bu kelimeleri duyar duymaz yan masadan bir sandalye çekip “Otur kardeşim, yemek söyleyelim” diyor. Daha soruyu sormadan, az önceki garson müdahale ediyor: “Emmi oğlu, sen böyle yapıyon da müşteriler gelecek...” Bunun üzerine dışarıda beklediğimiz işçiler, yemeklerini hemen bitirerek yanımıza geliyor.

İMES

‘AJAN OLAN KENDİNİ BELLİ EDER Mİ?’

İşçilerin hepsinden ayrı ses çıkıyor. Her cümlede tepki, öfke... “Fazla ilgilenmiyorum, çünkü insan ilgilendikçe kendinden utanıyor.”, “Valla öyle bir şey ki ispatlasan bile gözünle gördün mü diye yalan atacaklar...” 

Cümleler havada uçuşurken aralarından biri, yanımızdan geçen kısa boylu, esmer, kilolu bir işçiyi işaret ediyor: “Görmezden gelen arkadaşlarımızdan biri de aha bu.”

İşaret edilen işçi, yere bakan kafasını bize doğru kaldırarak soruyor: “Ne oldu lan?” İşçiler röportaja davet ediyor: “Gel gel Zarrab’ı konuşuyoruz.” İşçi alıyor sözü: “Zarrab olayı Amerika’nın operasyonu. Birkaç tane dış politikayla ilgilenen yazar da söylüyor. Amerika’nın ajanı bu diyor. MHP de diyor. Adam en ufak şeyine kadar not almış. Hepsini de bir bir mahkemede döktü.”

“Ama birkaç sene önce Hükümet ödül verdi bu adama?”

“Ajan olan biri kendini belli eder mi? Hükümet kandırıldı. FETÖ’nün farklı bir versiyonu. Valla şu an Amerika bir taşla birden fazla kuş vurma peşinde.”

“50 milyon avroluk rüşvet iddiaları var...”

“Zafer Çağlayan rüşvet almış olabilir. Rüyamızda göremeyeceğimiz bir meblağ. Ölene kadar çalışsam yüzde 1’ini kazanamam. Bizim zaten 2 bin liralık kazancımız var. 50 milyon avroyu liraya çevirirken bile zorlanıyoruz.”

İşçiler, işbaşı yapacaklarını belirterek yanımızdan ayrılırken, işaret edilen işçi, “Adam cezaevindeki gardiyana da rüşvet vermiş” diye ekliyor. 

‘ÖTEKİNE TERÖRİST DEDİ, BUNA AJAN’

Lokantalarda oturanların yerini başka simalar almış. Üstelik bu kez dışarıdaki masalar da dolu. Birkaç reddedişle karşılaştıktan sonra bir masada oturan yaşlıca bir işçi “Bizi es geç” diyor, ama lafını söylemekten de alamıyor kendini: “Oraya oturanların hepsi üç kağıtçı oluyor zaten. Hangi birine inanacaksın. Hepsi vatandaşı düdüklüyor. Beş dakika sonra bakıyorsun el sıkışıyorlar.”

Orta boylu, esmer, zayıf bir işçi ayaküstü şunları söylüyor: “Ortaklar abi ne olacak! Aynı kaptan yemek yemediler mi bunlar? Hükümet ne kadar yalanlarsa yalanlasın hepsi gerçek bence. Önceden Gülen’le de aynı kaptan yemek yiyorlardı, şimdi ne oldu? Terörist başı oldu. Zarrab’la da durum aynı. Ötekine terörist dedi, buna ajan.”

ASLINDA HERKES RÜŞVET ALINDIĞI KANAATİNDE

Konuşmayı reddeden işçilerin daha çok AKP seçmeni olduğunu tahmin etmek zor değil. Zira yaptığımız görüşmelerde AKP’ye oy vermeyen işçilerin değerlendirmelerinin rüşvet meselesiyle sınırlı kalmadığını görüyoruz. Hükümetin yönetim şekline karşı çıkan işçilerden sık sık şöyle eleştiriler duyuyoruz: “Zaten bir sürü insan suçsuz yere yatıyor şu anda. Karşısına bir insan çıkıp da yazık günah değil mi diye soramıyor. Sorsa bile biliyor ki bu sebepten onu da içeri atacaklar... Gazeteye yaptırıyorlar haberi, insanlar da inanıyor... Yarın seçim olsun, imam Hükümetten yana. Burada yaşandı, referandumda herkes evet diyecek diye adam fetva verdi, kavga bile çıktı...”

AKP’ye oy veren işçiler için ise şu söylenebilir: Rüşvet verilip alındığına dair hiçbir kuşku yok, herkes rüşvetin alındığı kanaatinde. Ancak burada AKP seçmeni ikiye bölünüyor. Birincisi, Hükümetin istediği gibi, bu meseleyi Hükümetten ayrı tutarak Zarrab’ı ve Amerika’yı hedefe koyar şekilde tartışan bir kesim... İkincisi ise Zarrab’ı ve Amerika’yı hedefe koysa da bu meseleyi Hükümetten ayırmayan, rahatsızlık duyan ama henüz tartışmayan ya da tartışmak istemeyen kesim. 

İMES’te ikinci kesim çoğunluğu oluşturuyor. Bunu yan yana çalıştıkları, AKP seçmeni olmayan işçi arkadaşları ifade ediyor. “Bizimle tartışmıyorlar ama kendi aralarındaki konuşmalarına, tartışmalarına şahit oluyoruz” diyorlar.

RÜŞVET ALINDIĞINA İNANMIYORUM... AMA ALINMIŞ DA OLABİLİR!

İki genç işçi, karşılıklı yemek yiyor. Gürbüz olanı, “Sor abi, ben konuşurum” diyor. 18 yaşında, metal işçisi. Asgari ücretle çalışıyor. “15-20 bin lira borcum var. Dükkanım vardı bir tane, onu batırdım. Ondan sonra düştük buraya. Yapılandırma yaptım ama daha çok var. Şu an bankalarla aramı iyi tutmaya çalışıyorum” diye anlatıyor durumunu. 

Rüşvet iddialarına inanmadığını söylüyor sonra; “Devlet niye rüşvet alsın ki?”

“Zarrab’ın mahkemede ifadeleri var.”

“Niye öyle bir ifade verdiğini bilemem. Ama Hükümetle ilişkisi var zaten Zarrab’ın.”

“Peki, bu ilişki rüşvet vermenin önünü açmaz mı?”

“O görüşten bakılırsa açar, almış olabilir.”

Kafasında durumu netleştirememiş belli... Yemeğine devam ederken, “Askerden geldikten sonra bir dükkan daha açmayı düşünüyorum, umarım onu da batırmam” diyor.

‘BENİM İŞYERİMDE BİR KİŞİ HARİÇ HERKES ŞİKAYETÇİ’

Kahvehanenin önünde bulunan iki masadan birinde orta yaşlı iki işçi, her an bilek güreşine tutuşacakmış gibi karşılıklı oturuyor. Çay servisi yapan kahvecinin tanımaya çalışır gibi insanların yüzüne bir bakış atıp gitmesinden sonra sağdaki kır saçlı, irice işçi, karşısındaki ufak tefek işçinin dikkatli dinleyişi altında konuşuyor: “Rüşvet alan öyle sıradan biri değil. Türkiye Cumhuriyetinin bir bakanı. Bu bir şekliyle yansıdı. Daha bilmediğimiz ne var kim bilir? Bir işçi zam istediğinde çok düşük zam vermeye bakıyorlar, kendilerine gelince trilyonlardan bahsediyoruz.”

Arkadaşının sözlerine kafa sallayarak onay veren diğer işçi araya giriyor: “Benim işyerimde bir kişi hariç herkeste bir şikayet var. O bir kişinin de çocuğu engelli, yardım alıyor. Aşağı yukarı her gün konuşuyorum ben. Her şeyin farkındalar aslında. Yine de oy veriyorlar. Adam, 'ekonomi iyi mi ben maaşımı düzgün bir şekilde alıyor muyum, ona bakarım' diyor. 'Ben çocuğuma para götürebiliyor muyum' diye bakıyor. 'Karnım doymuyor ama aç da değilim' diyor...”

Arkadaşı, işçinin anlattıklarına destek çıkyor: “En etkili şeylerden biri de din. Dinden bahsediyorsan ne kadar kötü olursan ol bizimsin. Gittikçe insanları cahilleştiriyorlar. Adam iki çocuğuna bakamıyor, üç çocuk istiyorlar. Adamlarla konuştuğun zaman, 'diğeri gelse ne olacak, daha mı iyi' diyor. Sen diğerlerine ne zaman şans verdin ki? Ne zaman sosyalistler bu ülkeyi yönetti? Hep sağcılar yönetti. Hiçbir zaman şans vermedin ki...”

Sohbeti masaya sonradan oturan genç işçi noktalıyor: “Tabi zenginler için bu para bir şey ifade etmeyebilir. Bir bahşiş niyetine, 50 milyon avro verilmiş. Ama 1 lira da verilse bile bu bir rüşvettir. AKP’ye oy verenler de biliyor bu usulsüzlükleri, ama sessizlikle geçiştiriyorlar.”

 

 

ÖNCEKİ HABER

Jandarma: Başbakan gelecek bitirin İşçiler: Buyursun gelsin

SONRAKİ HABER

Altına imza atacakları rakama yol yapıyorlar

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...