17 Temmuz 2016 04:58

Halka yol gösteren hürriyet

Aydın Çubukçu, Fransız Devrimi’nin yıl dönümünde Delacroix’nın ‘Halka yol gösteren hürriyet’ adlı tablosunu yazdı.

Paylaş

Aydın ÇUBUKÇU

Fransa devrimler ülkesi olduğu kadar bir karşı devrimler ülkesidir de. Bu tarihsel özellik dünya çapında etkili edebi ve sanatsal eserlerde de kendisini göstermiştir. Bunlardan en ünlüsü belki de, devrimin ruhunu ve başlıca kişiliklerini tek bir tabloda toplayan Delacroix’nın “Halka yol gösteren hürriyet” adlı eseridir. Delacroix, aslında 1830 devrimini anlatmaktadır, ama resimde kullanılan başlıca simgeler 1789’dan derlenmiş olduğu için tablo, genellikle Büyük Fransız Devrimi’ni simgeleyen bir eser olarak kabul edilegelmiştir. Oysa eserin gerçek tarihsel ortamında değerlendirilmesi onun kimi simgelerinin ve mesajının daha doğru anlaşılmasını kolaylaştıracaktır.

ÜÇ DEVRİMİN KAHRAMANI

1830 Devrimi, kralcıların aristokrasiyi ve kiliseyi yeniden güçlendiren gerici politikalarına karşı halkın ayaklanmasıyla gerçekleşti. Ne var ki, henüz tarih sahnesine yeni çıkmış olan proletarya başta olmak üzere bütün cumhuriyetçi ve ilerici güçlerin birlikte gerçekleştirdikleri bu ayaklanma, kısa vadeli bir zafer kazanmasına karşın, liberallerin devrime el koyması yüzünden özünde yenilgiye uğratıldı.
Bununla birlikte, devrim Avrupa’nın siyasal ve kültürel ikliminde çok geniş etkiler yarattı. Başlıca gericilik merkezleri olan İspanya ve Portekiz’de liberal anayasa reformları yapıldı, Belçika bağımsızlığını kazandı, Polonya’da ulusal ayaklanmalar başladı, İngiltere’de Çartist hareket güçlendi ve toplumsal etkisini arttırdı...  Marx, bunların yanı sıra, zamana yayılan bir dizi gerici etkiye de dikkat çekmişti. 1830 Devrimi’nin sonuçlarını incelerken şu ünlü anekdota yer verir: “Temmuz devriminden sonra, liberal bankacı Laffitte, suç ortağı Orléans dükünü, büyük sevinç gösterileriyle belediye binasına götürürken şu sözleri ağzından kaçırdı: ‘Şimdi, bankacıların hükümranlığı başlayacak.’ Laffitte, devrimin sırrını açığa vurmuş oluyordu.”1
Üç gün süren büyük ayaklanma, Kral 10. Charles’in devrilmesine yol açmış, Delacroix da, işçi sınıfının sosyal güç olarak kendisini açıkça gösterdiği bu devrimin anısına ünlü tablosunu yapmıştı. Büyük Fransız Devrimi’nden yaklaşık kırk yıl sonra gerçekleşen bu yeni devrim, yalnız Fransa’da değil, bütün dünyada ve bütün zamanlar için özgürlük ve eşitlik özleminin gittikçe büyüyerek yaşadığını, her toplumsal hareketin temelinde varlığını hissettirdiğini gösteriyordu. Bu yüzden Delacroix’nın yarattığı ihtilal havası içindeki özgürlük imgesi, yaratıldığı zamanı ve koşulları aşarak, tüm devrimlerin, bu arada Paris Komününün de simgesi haline geldi.     
Özgürlüğü simgeleyen ve 1789 Devrimi’nden sonra hemen her afişte, resimde, şiirde, şarkıda varlığını duyuran Marianne, Delacroix’nın eserinde bir elinde Fransız bayrağı, diğer elinde bir tüfekle resmin merkezinde yer almaktadır.  Giysileri neredeyse yırtık, kirli ve ucuzdur. Başında isyancı Frigyalı kölelerin kızıl beresini taşımaktadır. Göğsü ve ayakları çıplak, kararlı bir ifadeyle çizilmiş yüzünde bütün umutları ve devrim sevincini yansıtan hafif bir gülümseme vardır. Bir çocuk ve siyah silindir şapka ve siyah giysileriyle tipik bir politeknik öğrencisi kompozisyonu tamamlamaktadır. Çocuk, hem en alttakileri, en yoksulları, en fazla ezilenleri, öğrenci ise canlı bilgiyi ve onun taşıyıcısı aydınları temsilen Marianne’nin en cesur koruyucuları ve en kararlı izleyicileri olarak resmedilmişlerdir.  Çocuğun her iki elinde birer tabanca, öğrencinin elinde ise bir tüfek vardır. Özgürlükle halkın onu savunmak ve ilerletmek için başvurmaktan çekinmeyeceği şiddet, yıkıntılar üzerinde birleştirilmiştir.
Marx, yukarıda andığımız eserinde devrimin dinamik güçlerini sayarken, bir bakıma bu tabloyu anlamlandırmamız için gerekli ipuçlarını da vermiştir.  “Sanayi işçileri, küçük burjuvazinin bütün katları, köylü sınıfı …bu sınıfların ideolojik temsilcileri ya da sözcüleri, avukatlar, doktorlar…”2 Devrimin yenilgisi, tüm bu halk sınıflarının da açık yenilgisi olacaktır.
Fakat Delacroix’nın eserinde, yerdeki yaralılar ve ölüler üzerinden yoluna devam etmeye kararlı olan özgürlük özlemi yenilmezliğini haykırmaya devam etmektedir.

SINIF MÜCADELESİNİN ORTASINDA BİR SANAT ESERİ

Tablo 1830 sonbaharında, yapılmış ve ilk kez 1831’de sergilenmiştir. Özgürlük simgesinin kir pas içinde ve özellikle üst dudağındaki tüylerin belirgin olarak çizilmiş olmasından başlayarak, kışkırtıcı, şiddet yanlısı, aşırı politik gibi mesajlar taşımasına kadar pek çok yönüyle burjuva bakış açısından eleştirilmiş, buna rağmen hükümet tarafından 3000 frank karşılığında satın alınmıştır.
Yeni krala kendisini tahta geçiren Temmuz devrimini sürekli hatırlatması için Lüksemburg sarayına konulmuştur. Rivayet o ki, başlangıçta bu mesajdan hoşlanan Kral Louis Philippe, kısa sürede, herhalde kendi sonunu da düşünerek tabloyu saraydan atmak istemiş. Ressama iade edilen tablo, bir süre sanatçının teyzesinin evinde tutulmuş.
Sonra Louis Philippe’in korktuğu başına gelmiş, 1848’de patlayan yeni bir devrim onu da devirmiş, resim bu kez III. Napolyon adıyla başa geçirilen zatın himayesinde yeniden sergilenmeye başlanmış.
1848 Devrimi, kendisinden 17-18 yıl önceki devrimden daha güçlü bir biçimde işçi sınıfının damgasını taşıyordu. Bu kez hükümette bir işçi bakan bile vardı. Marx bunu şöyle değerlendirdi: “Özel bir çalışma bakanlığı! Ama maliye bakanlığı, ticaret bakanlığı, bayındırlık bakanlığı, burjuva bakanlıklar değil midir? Onların yanında proleter bir çalışma bakanlığı ancak bir güçsüzlük bakanlığı, bir boş arzular bakanlığı olabilirdi… İşçiler, nasıl burjuvazinin koltuğu altında özgürlüklerine kavuşabileceklerine inanıyorlarsa, aynı biçimde başka burjuva ulusların yanında ve Fransa’nın ulusal sınırları içinde bir proletarya devrimi yapabileceklerini düşünüyorlardı… Fransa, Avrupa çapında, dünya pazarının zorbası olan İngiltere üzerinde de tepkisi olan bir devrimci savaş olmadan bunları nasıl kırabilirdi?”3
Marx’ın Fransız proleter devrimini “dünya proleter devriminin parçası” halinde düşünen çözümlemesiyle Delacroix’nın umutlu ve mücadele çağrısı yüklü eseri bir noktada kesişir gibidir.
Çatışmaların ortasında, yerdeki yaralıların, ölülerin, yıkıntıların arasından geçmekte olan özgürlük, artık gerçek kimliğini proleter yığınların yalnız tarih sahnesine değil, dünya çapında siyaset sahnesine çıkmasıyla bulacaktır. Marianne’in neden paçavralar içinde, yarı çıplak, tüylü ve kirli bir suratla barikatları aştığını anlamak için, bu sınıf analizine ihtiyaç vardır. Özgürlüğün bayrağı zafere ulaşmak için, şimdi işçi sınıfının, en aşağıdakilerin, en fazla ezilenlerin çocuk ruhlarının ve yaratıcı emeklerinin eline geçmek zorundadır.
Bir süre sonra (şimdi New York’un girişinde)memeleri örtülmüş ve kafasına bir taç konulmuş sözde “Özgürlük Heykeli” kılığına sokulacak, 100 franklık banknotların üzerinde bir süs rolü üstlenecek, piyasa reklamlarında bir figür haline gelecek olan Marianne’i böylece “kötü yola düşmüş” olmaktan kurtarabilecek tek yol, ait olduğu sınıfın içinde kalması ve onun ideallerinin simgesi olarak savaşmasıydı.

1 Karl Marx, Fransa’da Sınıf Savaşımları, Sol Yayınları, s.38
2age, s.39
3 Age. 48

ÖNCEKİ HABER

Aşırı yaz aşırı biz

SONRAKİ HABER

Çanakkale Valisi: İnşallah idam da gelecek

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa