12 Nisan 2012 03:31

Saldırılara karşı sınıf dayanışması!

AKP Hükümetinin ‘yeni toplu iş ilişkileri’ yasasını “10 yıllık emek karşıtı politikalarının doruk noktası” olarak niteleyen Petrol İş Sendikası Batman Şube Başkanı Mustafa Tekik, hükümetin Kürt sorununa yaklaşımının da ‘iyi şeyler olacak’ dedirtmediğini dile getirdi. “Kürt sorunu işsizlikten, a&cced

Saldırılara karşı sınıf dayanışması!
Paylaş
Yusuf Karataş

Petrol İş Sendikası Batman Şube Başkanı Mustafa Tekik ile Ulusal İstihdam Stratejisinden yeni teşvik paketine, Kürt sorunundan, 1 Mayısa kadar ülkede ve bölgedeki gelişmeler üzerine söyleştik.

Hükümet, Ulusal İstihdam Stratejisi ile “işsizliği çözmek” adı altında esnek ve güvencesiz çalıştırmayı adeta bir kural haline getirmeye çalışırken sendikalar sessizliğini koruyor. Bu konuda neler söylemek isterseniz?

Hükümetin yeni toplu iş ilişkileri yasası AKP’nin 10 yıllık emek karşıtı politikalarının doruk noktası olarak nitelenebilir. Öncelikle bizim sektör başta olmak üzere grev yasağı devam ediyor. Öte yandan ülkedeki yoğun işsizlik kullanılarak şükürcülük, kanaat getirme bir felsefe haline getiriliyor. Özel istihdam büroları, kiralık işçi ile kuralsız, güvencesiz, örgütsüz bir emekçi profili yaratılmaya çalışılıyor. Bu uygulamalar sermayenin AKP politikaları üzerindeki etkisini açıkça gösteriyor. Bütünüyle sermayeye biat eden bir nesil yetiştirilmek isteniyor.

AKP’nin eğitim sistemindeki 4+4+4 yapılanmasını bu politika ile birlikte düşünmek gerekiyor sanırım…

Evet, 4+4+4 biçiminde formüle edilen yeni eğitim sistemi de biat eden, kanaat getiren, sorgulamayan, hakkını aramayan bir nesil yetiştirmek üzere kurgulanmıştır. Biz herkesin kendi dinini, inancını, dilini özgürce yaşadığı, kimsenin baskı altında olmadığı bir sistemden yanayız. Türk-İş’in ve diğer bazı emek örgütlerinin bu dayatmalar karşısındaki edilgen tutumu sermayenin ve iktidarın, bu örgütler üzerindeki etkisini göstermektedir. Maalesef işçi sınıfını temsil eden birçok sendika düzen partilerinin etkisi altında. Türk-İş içindeki Sendikal Güçbirliği Platformu (SGBP) bu politikalara karşı durmaya çalışıyor ama SGBP’nin süratle büyümesi lazım. Dahası Türk-iş, DİSK, KESK içindeki sendikalar ortak bir program etrafında birleşmelidir. Çünkü artık mevcut Türk-İş yönetiminin Zübükzade zihniyetinin aşılması gerekiyor.

Sendikaların büyümesi, güçlenmesi, örgütlenmeden geçiyor. Bu konuda sendikaların durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ekonominin hızla büyüdüğünün söylendiği bir ortamda sendikal örgütlenme oldukça cılız kalıyor. Özellikle kamuda örgütlü sendikaların çoğu örgütlenme yönünde çaba göstermek yerine mevcudu koruma anlayışıyla hareket ediyor. Petrol İş sendikası olarak gururla söyleyebilirim ki biz bu anlayışın dışındayız. 2 ay önce Konya’da özel sektöre ait 400 kişilik bir işletmede örgütlenerek sendika temsilciliği açtık. Yine Düzce’de, Gebze’de hemen hemen her ay bir iş yerinde örgütleniyoruz. Antep’te örgütlenme çalışmalarımız devam ediyor.  Açıktır ki bugün sendikaların yeni bir örgütlenme atılımına ihtiyacı var. Ve bu saatten sonra en önemli örgütlenme alanı taşeron çalışmanın yapıldığı işyerleridir.

Geçtiğimiz günlerde hükümet yeni teşvik paketini açıkladı. Batman, bölgelerarası eşitsizliği gidermek adına özel teşviklerin gündeme getirildiği 6. bölgede yer alıyor. Bu paketin bölgeye etkisi ne olur?

Biz bu teşvik paketiyle Bölge’nin ciddi bir üretim ve istihdam alanı olacağına inanmıyoruz. Özal’dan bu yana birçok teşvik paketi gördük. Bölge’de yandaşlara rant sağlama amacına dayalı arkasında yüzlerce kaba inşaat, enkaz bırakan teşvik olgusunu çok iyi biliyoruz. Bölgenin teşvik paketi yerine kamu kimlikli entegre üretim alanlarının kurulmasına dayalı bir planlamaya ihtiyacı var. Ayrıca teşvikler sonucu kurulan orta ölçekli işletmelerde sömürünün en vahşi biçimlerinin uygulandığını, işçilerin çok düşük ücretlerle uzun süreler çalıştırıldığını ve üstelik buna rağmen çoğu zaman ücretlerini bile alamadıklarını biliyoruz. Bu yüzden devletin enerji, tarımsal sanayi, otomotiv gibi bir çok sektörde ciddi istihdam yaratacak yatırımlar yapması gerekiyor. Ama TEKEL’in, şeker ve çimento fabrikalarının haraç mezat satıldığı bu yönetim altında bunların gerçekleşmesi çok zor. Bunun için halkın ve emek örgütlerinin kamu ağırlıklı ve sosyal devlet anlayışına dayanan bir ekonomik model için mücadele etmesi gerekiyor.

Bölgeye verilen teşvikin, yapılacak yardımların aynı zamanda Kürt sorununu da çözeceği gibi bir hava yaratılıyor…

Kürt sorunu işsizlikten, açlıktan kaynaklı bir sorun değildir. İnsanlar işsiz oldukları için dağa çıkmıyor. Devletin Kürt sorununa yaklaşımı BDP’ye oy veren, kendi taleplerine sahip çıkan Kürtlerin kandırılmış olduğu üzerine kurgulanmıştır. Oysa gerçeklik hiç de öyle değil. İnsanlarımız, aç, işsiz olabilir ama Kürt sorunu her şeyden önce bir kimlik sorunudur. Bir halkın siyaseten kendini ifade etme sorunudur. Dolayısıyla çözümü de dile, kimliğe, kültüre, siyasal temsiliyete yönelik çağdaş düzenlemelerin yapılmasından geçmektedir.

Sorunun çözümü yönünde yeni anayasada neler yer almalı?

Yeni anayasada bana göre Kürtlerin ve ülkede yaşayan diğer halkların haklarına vurgu yapılmalıdır. Hakim ulus milliyetçiliğine dayalı belirlemelerden kaçınılması gerekmektedir. Türkiye’nin halklar ve kültürler mozaiği olduğu gerçekliği üzerinden düzenlemeler gerçekleştirilmeli. YÖK’ten Siyasi partiler Yasasına, ifade özgürlüğünden emeğin haklarına yönelik düzenlemelere kadar her alanda çağdaş ve demokratik bir anayasa olmalıdır.

Hükümetin ve basının tutumu bize hiç de “iyi şeyler olacak” dedirtmiyor. Mahkemelerin Bulanık’ta iki kişiyi öldüren korucuların serbest bırakılmasından, Şerzan Kurt davasına ve Ahmet Türk’e yönelik yumruklu saldırının faillerinin bulunmamasından, KCK duruşmalarındaki tutumlarına kadar yaklaşımları bize yeni sürecin ipuçlarını veriyor. Kürt halkının seçtiği siyasetçiler cezaevlerine dolduruluyor. İçişleri Bakanının sanatçıları, gazetecileri, öğrencileri hedef gösteren açıklamaları çözüme dair umutları yok ediyor. Hülasa tasfiye politikası amaçlansa da bu politika sonuç vermeyecektir. BDP’ye oy veren 3 milyon insanın bilerek ve bazı haklar isteyerek oy verdiğini kabul etmek, sanırım çözümün başlangıç noktası olacaktır.

Batı’da özellikle linççi kültürün geliştirilmeye çalışıldığı bir ortamda Aliağa’daki işçilerle karşılıklı ziyaretler yapmayı planlıyorsunuz…

Ordu’da, Kütahya’da, İnegöl’de ülkenin değişik yerlerinde Kürt işçilerine ve öğrencilere yönelik ırkçı-milliyetçi saldırılar, halklarımızın birlikte yaşama arzusuna yönelik saldırılar olarak değerlendirilmelidir. Bu konuda basının da önemli bir sorumluluğu vardır. Bizler Aliağa ve Gebze işçisiyle buluşarak kendimizi anlatmak ve yaratılan Kürt umacısının sahte ve sermaye sınıfına hizmet temelinde geliştirilen bir umacı olduğunu göstermek istiyoruz. Hakeza Aliağa, Gebze işçisini de Batman’a, Diyarbakır’a davet ediyoruz. Sermayenin halklar üzerindeki bu azgın saldırısının ancak işçi sınıfının dayanışmasıyla bertaraf edilebileceğini düşünüyoruz. (Batman/EVRENSEL)


NEWROZ’U 1 MAYISLA BULUŞTURACAĞIZ!

Newroz’da Kürt halkı yasaklara rağmen alanlara çıktı. 1 Mayısı nasıl kutlayacaksınız?

Batman’da 1 Mayısı bir yürüyüş ve mitingle kutlayacağız. Halkımızı ve en geniş emekçi kesimlerle hem işçi sınıfının, hem de Kürt halkının taleplerinin barışçıl ama mücadeleci bir şekilde haykırılacağı bir kutlama yapacağız. Hazırlıklarımız sürüyor. Bu kutlama ile Newroz’u 1 Mayısla buluşturmayı ve 1 Mayısı bir şenlikten öte, köleleştirilmek istenen bir halkın ve bir sınıfın “köle olmayacağız” dediği bir gün olarak kutlayacağız.

ÖNCEKİ HABER

Kozinoğlu dosyasında takipsizlik kararı

SONRAKİ HABER

Osmanlı’nın da darbecilerin de gerisinde

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa