25 Aralık 2015 00:55

‘Tam erkek’ olmak için yat, kalk, sürün

Paylaş

Derya SAĞLAM
İstanbul

Sosyolog Pınar Selek’in “Sürüne Sürüne Erkek Olmak” adlı araştırması tiyatro sahnesinde. Orçun Ucal tarafından uyarlanan ve yönetilen oyun, Tiyatro Alesta tarafından sergileniyor. Selek, araştırmasında farklı toplumsal kesimlerden birçok erkeğin askerlik anlatılarına ve bu deneyimin erkekliğin inşasına etkilerine yer veriyor.

Tanıklıklara dayandığı için bir bakıma belgesel özellikleri taşıyan oyunun dramaturjisi Nevra Ayşem Savaşçı’ya ait. Oyunda Oğuz Gülen, Eser Cebecioğlu, Mehmet Şerif Tozlu ve Nevra Ayşem Savaşçı rol alıyor. Belgesel tiyatro özelliği düşünüldüğünde oyuncular dramatik anlamda role girmek yerine, temsil eden kişiler olarak konumlandırılıyor. Oyuncuların bu şekilde konumlandırılması, seyircinin de özdeşlik kurmak yerine gösterilen sorunun özüne odaklanmasını sağlıyor diyebiliriz.

Karanlıkta, coşkulu aile fertlerinin “Azıcık kesecekler ucundan, çatlasın kızlar.” Sözleriyle başlayan oyun, toplum nazarında erkekliğin aşamalarından ilkine vurgu yapıyor. Burada fallus sahibi olmanın “ayrıcalık” olduğu ve yüceltildiğini görüyoruz.

Sonrasında erkekliğin toplum tarafından nasıl inşa edildiğine tanık oluyoruz. Toplumsal cinsiyet rolünü sorgusuz sualsiz içselleştiren, kendini ancak toplumun istediği kalıba sokarak kabul göreceğini düşünen ve bir eşcinsel tarafından,  askerliğe giden süreç, askerlik ve sonrası gösteriliyor. Erkeklik ile ilişkileri farklı da olsa, maruz kaldıkları baskılar, duydukları kaygılar benzerlik gösteriyor.

TOPLUMSAL CİNSİYETİ PEKİŞTİREN FİŞLER

Sahnenin ön bölümünde askeri çalışmaların yapıldığı alan dikdörtgen bir şerit ile gösteriliyor. Bu, bir bakıma tutsak olma ve kuralların içinde evrilmek zorunluluğuna hizmet ediyor. Sahnenin arka kısmında ise bir tane tek, bir tane çift kişilik ranza ile koğuş atmosferi yaratılıyor. Oyuncular tek tip siyah kostümler giyiyor. İki parçalı kostümlerin yarısı çıkarıldığında, vücudu saran kemerler ile de baskı altında olma durumu somut olarak veriliyor. Öte yandan vücudun diğer tarafında kalan ve sivil yaşamı imlediğini düşündüren kostüm parçası, bireyin bölünmüş kimliğinin göstergesi diyebiliriz.

Tek tip görüntüye sahip olma durumu özneyi ortadan kaldırıyor. Ancak yine de erkek olmanın “önemi” ve kuralları bilindiği için kimse bu ezilme, yok edilme durumunu yalnız kaldığı anlar dışında açığa çıkarmıyor. Her şeyin anlamını yitirdiği bu yerde, hegemonik erkeklik tarafından maruz kalınan şiddet, “Bunların hepsi disiplini sağlamak, düzene sokmak için” cümlesiyle “normalleşen” bir forma bürünüyor. Bu sayede onunla başa çıkmak mümkün oluyor.

Her şeyin daha iyi olacağına inanılan acemi birliği sonrasında, evlerine, ailelerine dönen kişilerin kendi yaşamına yabancılaştığını görüyoruz. Ve sonrası elbette daha iyi olmuyor. Askerlik kurumu, bireyi yok saymaya devam ediyor. Peki, iyi şeyler olmuyor mu? Elbette oluyor (!) Örneğin okuma yazma bilmeyenlere toplumsal cinsiyeti pekiştirecek fişler ile -“Ali okula git.”, “Ali işe gir.”, “Ali evlen.”, “Ayşe çamaşır yıka.”, “Ayşe yemek yap.”, “Ayşe çocuk bak.”- okuma yazma öğretildiği gibi, bir yandan da kadın ve erkeğin nasıl konumlandırılması gerektiği pekiştiriliyor. Benzer bir “eğitim” de aile ve cinsellik konusunda veriliyor. Burada da kadın ve erkeğin bir araya gelmesinin aile kurumuyla mümkün olduğu, ayrıca erkek çocuk sahibi olmanın yüceltildiğini görüyoruz.

MİLİTARİZMİN  YETKİLİSİ ŞİDDETİN YENİ ÜRETİCİLERİ

Şiddete maruz kalan tarafta olmaktan, şiddetin uygulayıcısı olmaya başlayarak “kurtulmak” düşüncesinin oyun kişilerini gittikçe dönüştürdüğünü görüyoruz. Bu noktada hiç kimseye gücü yetmeyen “Ben önemliyim, benim emirlerimi dinleyeceksiniz.” sözleriyle böcekleri disipline etmeye çalışırken görülüyor.

Tanık olunan travmalar, intiharlar, yaşamın asli unsuruna dönen şiddet, oyun sonunda kişileri yırtıcı birer hayvana dönüştürüyor. Askerlikle disipline edilmiş, militarizmin ona verdiği yetkiye dayanarak koruyucu birer kahraman, “tam erkek” olan bu kişiler şiddetin yeni üreticileri olarak hayata dahil oluyor.

Oyun boyunca, tek tipleştirilmeye çalışılan ve bu durumun bireyi ortadan kaldırıyor olmasından şikayetçi olan kişilerin, oyunun sonunda neden aynılaştıklarını anlamaksa güçleşiyor. Bu durumda oyun mevcut olanı göstermekle yetiniyor, farklı bir görme biçimine yer vermiyor diyebiliriz.

ÖNCEKİ HABER

Yılbaşı yemeğini zamana yayın!

SONRAKİ HABER

İspanya’da azınlık hükümeti mi erken seçim mi?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...