08 Kasım 2015 07:35

‘Ölü’ Charlie Hebdo ve ‘Yeni’ Charlie Hebdo

Paylaş

Mithat Fabian SÖZMEN

“Ben Charlie Hebdo’yum” ya da “Ben Charlie Hebdo değilim”, katliamın yaşandığı 7 Ocak 2015’ten bu yana, farklı toplumlarda var olan kutuplaşmaların, dile gelme vesilelerinden biri oldu. Bugün, katliamın merkezi Fransa ve Türkiye’nin de aralarında olduğu söz konusu toplumlar için Charlie Hebdo bir mizah dergisinin ötesinde anlamlara sahip. 

Bu farklı anlamlar, “Peygamberin karikatürü çizilebilir” diyenlerle “Çizilemez” diyenlerin fikir ayrılığından daha derin referansları içeriyor. Önemli bir kesim için Charlie Hebdo’nun katliam sonrası bir mizah dergisinden çok fikir özgürlüğü bayraktarı olarak kabul edilmesi de bu yüzden.

Buna mukabil katliamı işleyenlerle yakın mana dünyalarını paylaşanlar da katliamı kınamak bir yana, bunu bir çeşit propagandaya dönüştürmeyi amaçladı. Örneğin Türkiye’de mizah yaptığını iddia eden ‘Hacamat’ adlı dergi, Charlie Hebdo Katliamı sonrası, Charlie Hebdo’ya bir tepki olarak “Türkiye’de ‘yerli’ duyarlıklara sahip, insanımızın değerlerine düşmanlık etmeyen haftalık bir mizah dergisinin eksikliğinin kendisini çok fazla hissettirmeye başladığı” belirtilerek yayın hayatına başlamıştı.

CHARLIE HEBDO’NUN AĞIR YÜKÜ

Uluslararası bir sembol olarak Charlie Hebdo’nun 10 aydır üstlenmek zorunda kaldığı miras, taşıması epey ağır bir yük. Bu yüzden dergi, saldırı öncesi 30 bin olan tirajını bugünlerde 180 bine yükseltmiş(100 bini abone) ve maddi desteklerle rahatlamış olsa da belini doğrultabilmiş değil.

Her ay yaklaşık 20 ölüm tehdidi alan Charlie Hebdo’nun çizer ve yazarları hayatlarını devam ettirebilmek için bunaltıcı güvenlik önlemlerine mahkum durumda.

Aynı önlemler “otosansür” olarak da dergiye yansıyor. Örneğin dergi hisselerinin yüzde 40’ını elinde bulunduran ‘Riss’ artık Hz. Muhammed karikatürleri çizmeyeceklerini açıkladı.

Derginin gidişatından hoşnut olmayan çalışanlar arasında bulunan Zineb el Rhazoui ise bunun dergiye dayatılan ifade özgürlüğü sınırlarını kabul etmek olduğunu belirtiyor. Rhazoui’ye göre bu sınırlandırmaya bir kez boyun eğildi mi, devamı gelecektir. Elbette, bunu katliamcıların amacına ulaşması olarak değerlendirmek de mümkün. Rhazoui ile birlikte ekipten 14 kişi yönetime bir mektup yazarak derginin yeni yayın politikasından duydukları rahatsızlığı dile getirdi. Ancak ufukta bir değişiklik gözükmüyor. Bunda, Charlie Hebdo’nun geçmişteki çok sahipli yapısının katliam sebebiyle mecburen değişmesinin de rolü var. Dergi, saldırıda 5 sahibinden 3’ünü kaybetti. Artık derginin yüzde 80’i katliamdan yaralı kurtulan Riss (Laurent Sourisseau) ve katliamda yaşamını yitiren Charb’ın(Stephane Charbonnier) ailesine ait. Charlie Hebdo ekibi içerisinde bu durumun karar alma süreçlerinde demokrasinin gereğince işletilmemesine neden olduğu yönünde de eleştiriler var.

KUTSALLAR DENİZİ

Yoğun güvenlik önlemleri ve ölüm tehditleriyle bunalmış olan Riss ise yeni taktiğin derginin biraz daha az dikkat çekmesini sağlayacağını (Dünya üzerinde bunu isteyen tek dergici ama suçlamak da kolay değil) ve uzun vadede ekibin üzerindeki baskıyı biraz olsun azaltacağını umuyor.

Ancak gelinen aşamada henüz bunun sağlandığı söylenemez. Dergi, son dönemde 2 karikatürle gündeme geldi. Bunlardan birinde Türkiye sahillerine vuran bedeniyle tüm dünyada infial uyandıran Aylan Kurdi de vardı. Avrupa’nın mülteci politikasına ve Riss’in deyimiyle “kalpsiz tüketim kültürüne” yönelik bir eleştiriyi barındıran karikatür sonrası Charlie Hebdo’ya tepki yağdı. Eleştirenlerin hedefi karikatürün ne söylediği değil Aylan Kurdi’nin “Karikatüre malzeme yapılması”ydı. Riss’in kendini savunma çabaları -tıpkı Hz. Muhammed örneğinde olduğu gibi- kutsallar denizinde boğulup gitti.

Riss, dinle alakalı çizmediklerinde dahi insanların kendilerini, Charlie Hebdo’ya ölüm tehdidi göndermekle yetkili gördüğünü söylüyor. Bu rahatlığı, kendi ülkemizden ve medyamızdan da kolayca tanıyor olmamız lazım. Korkunç katliam, katliamcı zihniyetin akrabalarına geri adım attırmak bir yana onları daha da cesaretlendirmişe benziyor.

Derginin son dönemde tepki çeken bir diğer karikatürü ise aşırı sağcı Milletvekili Nadine Morano’yla ilişkili olandı. Morano’nun yanlış bir şekilde Charles de Gaulle’e atfedilen ırkçı bir cümleyi dile getirmesi sonrası kapağından Morano ile De Gaulle’ün down sendromlu kızı Anne’yi resmeden karikatür, down sendromlulara yönelik aşağılayıcı bir çizim olarak kabul edildi. Bu noktadaki eleştirilerin çok daha haklı olduğunu belirtmek lazım.

‘İHTİYATSIZLIK’

Haklı ya da haksız Charlie Hebdo’nun politik olarak son derece doğru bir yerde durduğu çizimlerde dahi bir şekilde eleştiri oklarını üzerine çekmeyi başardığı görülüyor. Fransız Filozof Etienne Balibar, katliam sonrası yazdığı yazıda dergiyi “imprudence” yani ihtiyatsızlıkla eleştirmişti. İfade hürriyetine sonuna kadar sahip çıkan bir tutumla, “ihtiyatlılığın” çelişmediği “akıllı” bir formülü geliştirmek sürekli tehdit altındaki derginin yöneticileri tarafından başarılması gereken zahmetli bir görev olarak gözüküyor.

‘İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ KAHRAMANI’ OLMAK

Dergiye bir süre ev sahipliği yapan Fransız Liberation Gazetesinin Editörü Laurent Joffrin’in BBC’ye John Lennon’a atıf yaparak söylediği gibi “İşçi sınıfı kahramanı olmak gibi ifade özgürlüğü kahramanı olmak da zor bir şey. Onlar bunun için değil küçük dergilerinde çizim yapmak için eğitildiler.”

Katliam sonrası derginin Hz. Muhammed’li ilk kapağını çizen Luz ve Patrick Pelloux, bu zor görevin kendilerine uygun olmadığını dile getirerek dergiden ayrılanlardan ikisi. Sene sonunda dergiyi bırakacağını açıklayan Pelloux, “7 Ocak’ta Charlie Hebdo öldü ve kurbanlarla birlikte bizim de içimizde bir şeyler yitirildi. Cesaretimizi göstermek için devam etmeliydik. Ancak güçlü olmak, yeni bir sayfa açmak ve başkalarının mücadeleyi devam ettirmesiyle de ilgilidir. Charlie Hebdo öldü. Bugün yeni ve ifade özgürlüğünün, iyi gazeteciliğin dünya çapındaki sembolü haline gelmiş yeni bir Charlie Hebdo var” diyor.

“Yaşasın yeni Charlie Hebdo” derken dahi Charlie’nin ölümünü ilan etmek katliamcıların amacına ulaştığını kabul etmek midir bilmiyorum ama tıpkı “işçi sınıfı kahramanı olmak” gibi “ifade özgürlüğü kahramanı” olmanın da zor bir şey olduğu kesin.

ÖNCEKİ HABER

Kitap Fuarı’nın ‘Onur Çizeri’ Tan Oral: Eğlenceli şeyler çizme şansınız yok bu ülkede

SONRAKİ HABER

Met Üst: Her şeyi devletten, bir de mizahtan beklemeyelim!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...