22 Mart 2015 04:27

Orda bir köy var uzakta

Dün Nevruz’du. Ben bu satırları yazarken bir bayram havasında geçmesi umuluyordu. Nevruz, ekolojik yılın başlangıcı, toprağın, havanın, suyun kutsanmasıdır. Bolluk, bereket duasıdır. Tüm coğrafyamızda coşkulu bir barış atmosferiyle kutlanır. Umarım öyle olur.

Paylaş

Melda ONUR*

Yılın bu aylarında dünya hareketlenir. Toplumsal, politik ya da ekonomik dünyadan söz etmiyorum. Ekolojik hareketlilikten söz ediyorum. “Bu günlerde insan yorgun olur, insanlardan ağaçlara su yürür” derdi teyzem. Hani cemrenin düşmesini görelim diye beklerdik ya küçükken,  işte o zamanlar.

21 Mart aslında dünyanın yılbaşıdır. Geceyle gündüzün eşitlendiği bir yılın başlangıcıdır. Bahar çeşitli inanışlarda, çeşitli dünyalarda birbirine benzer şenliklere şölenlere açar kapılarını. Nevruz, Paskalya, Hıdırellez birbirini takip eder. Ortaklaşma vardır bu ritüellerde... Mesela ateş üzerinden atlar, dilekler dilersiniz; yumurta boyarsınız, yumurta tokuşturursunuz. Baharın müjdecisidir paskalyanın civcivleri, tavşanlar.

SU AKAR TÜRK BAKAR

Dünya bu yıl itibarıyla bahara 21 Mart gece saat 00:15 itibarıyla girmiş oldu.  Zaten 21, 22, 23 Mart günleri de doğa olaylarına adanmıştır. Mesela 21 Mart Dünya Orrmancılık Günü olarak kutlanır. Takip eden hafta Ormancılık Haftasıdır. Birleşmiş Milletler 22 Mart’ı Dünya Su Günü olarak ilan etmiştir. 23 Mart ise Dünya Meteoroloji günüdür örneğin.
Hükümetin tüm bu doğa olaylarından sorumlu bakanı, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, HES’leri savunurken sık sık “Su Akar Türk Bakar” deyişini kullanır. Ne yazık ki bu deyiş, Türklerin sözde tembelliğine, suyun gücünü kullanmayı akıl edemeyişlerine bağlanır. Oysa ki bu coğrafyada yaşayan insanlar için akarsu bir kültürdür. Abdesttir, kutsamaktır, temizliktir, duadır, hayattır. Musluktan akan ise su değil H2O’dur. Neyse ki bir konuşmasında HDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder bakana sitem ederek şu sözleri söylemiştir:
“Bir Türk olarak bu nefsime ağır geldi. Su akar Türk bakar, Türk’ün alıklığına, aptallığına delalet etmez. Türk’ün kadim, tabiatla kurduğu ilişkideki hürmetine, dikkatine ve rikkatine delalet eder.”
MHP’lilerden alkış alan bu konuşma doğasından koparılan Anadolu halklarının bir an önce özlerine dönmesi gerektiğine bir işaret.

‘ÖLÜRÜM TÜRKİYEM’

Karadeniz Bölgesindeki çevre sorunlarını yerinde izlemek üzere Doğal Direniş adı altında bir gözlem gezisi yapmıştık. Karadeniz Ereğli’den Artvin’e kadar çevre koruma platformlarının katıldığı bu gezinin ardından, bu platformların sözcülerini TBMM’ye davet etmiş ve komisyonlarla, siyasi partilerin grup başkan vekilleriyle görüştürmüştüm. Loç Vadisi’nin sözcüsü Zafer Keçin’in, MHP Grup Başkan Vekili Yusuf Halacoğlu’na, MHP’nin seçim çalışmalarında kullandığı “Asırlardır kır atımı suladım, ırmağının akışına ölürüm Türkiyem” türküsünü hatırlatarak, “MHP olarak eğer bu çevre sorunlarına biraz daha duyarsız kalırsanız, öyle bir ırmak kalmayacak” deyivermişti.
Bugün Dünya Su Günü ve bu doğa gününde vahşi kapitalizm mağduru bir aile Elazığ Karakoçan – Tunceli Nazimiye ilçeleri içinden akan Peri Suyu üzerine cebren, hukuksuz yapılan barajlar yüzünden mahsur. Doğanın akışına göre yaşarsak barış gelir, ama doğanın akışını bozarsak huzursuzluk çıkar. Ne enerji, ne inşaat, ne de diğer saiklerle yapılan hesapsız ve rant amaçlı yatırımlar bunun bir bahanesi olamaz.

DOĞADA ORTAKLAŞMAK

Ekoloji bu ülkede yaşayan, her türlü inanış, köken, yaşam tarzı vb farklılıklara sahip halkların ortaklaştığı tek alandır.
Tokat’ın Zile ilçesinde 19 köye su sağlayan, tarımı, hayvanları sulayan Çekerek Irmağı üzerine köylünün imece usulü yaptığı doğal sulama göleti ve su kanallarını, HES uğruna bozmaya kalkar ve köylüyü huzursuz ederseniz, işte o zaman huzur bozulur.
Mudurnu’nun Yeniceşıhlar köyünün neredeyse içine taşocağı yapıp, köylünün tarlaları ekmesine, ürünlerini toplamasına engel olursanız; bunu yaparken de hukuk tanımazsanız, işte o zaman huzur bozulur.
Amasya’da Ferhat ile Şirin’in aşkını hiçe sayıp, kral mezarlarını görmezden gelip, Şehzadeler Şehri unvanını yerle bir etmeye kalkar ve fütursuzca termik santrali zorlarsanız, işte o zaman huzur bozulur.

ORDA BİR KÖY VAR UZAKTA

“Orda bir köy var uzakta, o köy bizim köyümüzdür, gitmesek de, görmesek de o köy bizim köyümüzdür” ezgileriyle büyüyüp o köye gitmezseniz olmaz işte... Olmuyor da zaten. O köyün insanının doğar doğmaz etnik damgalanışı, ilk agu’larında öğrendiği dilin yabancılaştırılışı; tarımının, tütününün, hayvancılığının, ormanlarının yok edilişi; köyünün tüketilişi, faili meçhulleştirilişi; insanlarının göçe zorlanışı; Karadeniz’de fındığa, Marmara’da sebzeye ırgat, tatil beldelerinde mutfaklara köle oluşuna gitmezseniz o köy sizin olamıyor işte...
Dün Nevruz’du. Ben bu satırları yazarken bir bayram havasında geçmesi umuluyordu. Nevruz, ekolojik yılın başlangıcı, toprağın, havanın, suyun kutsanmasıdır. Bolluk, bereket duasıdır. Tüm coğrafyamızda coşkulu bir barış atmosferiyle kutlanır. Umarım öyle olur.
Umarım Nevruz’u şiddetle andığımız günleri hafızalarımızdan silebiliriz. Ama bir dostu, İzzet Kezer’i tek kurşunla alnından vurup katledenleri asla silmeyeceğiz.

*CHP İstanbul Milletvekili

 

ÖNCEKİ HABER

Neo postmodernizmin kalesi Bitlis mahkemesi!

SONRAKİ HABER

Kürt daha ne desin!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa