08 Mart 2015 03:59

İstihbaratçı ve politika

Herkesin kirli çıkınında neler var avcunun içi gibi bilen, gizli dosyalarında kimin kimle ne yaptığının ayrıntısıyla filmleri, fotoğrafları, yazışmaları, mesajlaşmaları bulunan birinin hemen yanı başınızda dikilip durması size ne hissettirir?

Paylaş

Aydın ÇUBUKÇU

İki haber aynı anda geldi. Biri Cumhurbaşkanının uçağından, diğeri Ankara birinci bölgeden… Uçaktan gelen ses, “Fidan’a hâlâ kırgınım” diyordu, Ankara’daki “temayül yoklaması” haberi ise, Fidan’ın aday adayları yarışmasında en çok oyu alarak birinci olduğunu bildiriyordu.
Temayül, kırgınlığı öğrenemeden gerçekleşmişti demek ki. Cumhurbaşkanının eğilimi ile delegelerin eğilimi birbirini tutmamıştı.
Bu, Fidan’ın milletvekilliğini engelleyecek ve merkezden gelen bir elemenin nedeni mi olacak, yoksa delegelerin eğilimi kırgınlığı unutturacak ve meclis yolu açılacak mı? Reisin iradesiyle parti delegelerinin iradesinin bu bilek güreşinin sonucu oldukça ilginç başka gelişmelere yol açabilir.
Fakat asıl sorun, eski bir istihbaratçı başının politikacı olmaya kalkışmasındadır.
Cumhurbaşkanı olarak Recep Tayyip Erdoğan’ın kırgınlığının gerçek nedeni, kendi kararına rağmen örgütün tepesinden ayrılıp politikaya girmiş olması değil, yine kendi deyimiyle “sır küpü” ya da “kara kutu” olma pozisyonunu terk etmesidir. İstihbarat şefliğinden ayrılma kararını duyduğunda verdiği ilk tepki de bu kelimeler halinde çıkmıştı ağzından; “O benim sır küpüm!” Sonra “kara kutu” benzetmesi de yapıldı ama belleklerde kalan küp oldu. Onca gizli bilgiye sahip birinin el altından çıkması ve kendi başına buyruk hareket edebileceğine dair açık sinyaller vermesi kırgınlıktan öte bir duygu yaratmış olmalıdır.
Bildiğim kadarıyla, Türkiye siyasi tarihinde bu bir ilktir. Devletin ve milletin bütün sırlarını bilenler, bildiklerinin ağır yüküyle köşelerine çekildiklerinde, ender olarak anılarını yazdıklarında bile kıytırık gazete haberleri düzeyinde konuşurlar ve çoğunlukla susarlar! Bütün dünyada ve tarihte, emekli bir istihbaratçının anılarında bütün küpü boşaltmak diye bir şey asla yoktur. Dezenformasyon devam eder, casusluk taktikleri konuşur, sırlar ancak karşı istihbarat teşkilatlarına tuzak olacak biçimde kıyısından köşesinden açılır ama sınır asla geçilmez. Bizde de, Karakol cemiyetinden beri bu böyledir. Hiçbir önemli istihbaratçı, emekli olduktan ya da görevden uzaklaştırıldıktan sonra ortalıkta dolaşmamıştır. Hem de böylesine iddialı bir biçimde kapıları zorlayarak, “gönülleri kırarak” politikaya giren, galiba ilk kez oluyor.
Mesleğin racon kitabının ilk maddesinde, “bu işte emeklilik yoktur” yazdığını KGB, CIA, MOSSAD, MI5 vs. vs. casuslarının hepsi bilir. Bunun anlamı, birinci olarak, her koşul altında ve her zaman, her düzeyde istihbarata kulağını gözünü açacaksın, duyduğunu gördüğünü “merkeze” bildireceksin demektir... İkincisi, “sır küpü olmaya devam edeceksin”,  ama herhangi birinin değil, devletin küpü olarak kalacaksın demektir.
Tipik örnek, Mehmet Eymür’dür. “Danışmanlık” yaparak hayatını sürdürmekte, görünürde etliye sütlüye karışmamaktadır. Bir dönem “sızdırdığı” belge ve bilgilerle rakipleriyle uğraşmış ama ne teşkilatın, ne de devletin zararına hiçbir iş yapmamıştır. Büyük olasılıkla, hâlâ gerektiği yer ve zamanda gereken işi yapmaktan da geri durmamaktadır. Dezenformasyon ondan sorulur, bilgi ve belge derlemek, bunları gereken şekilde değerlendirip hizmete devam etmek onun profesyonelliğinin gereğidir. Siyasete asla bulaşmaz, kendince siyaseti idare eder. Varsa eğer, en yakın dostları bile korkmadan, çekinmeden elini sıkamaz, gözüne bakamaz. Kimseye güvenmez, sırtını dönmez, sırrını paylaşmaz. Bütün dünyanın düşman, en azından potansiyel düşman olduğuna inanır.
Böyle biri politikacı olabilir mi? Formasyonu gereği, politikacıların yalnızca güdülmek üzere yaratıldıklarına inanan biri sıradan bir milletvekili gibi gidip o sıralarda rahatça oturabilir mi?
Haydi, o oturdu diyelim, yanında yöresinde dolaşanlar rahat edebilir mi? Herkesin kirli çıkınında neler var avcunun içi gibi bilen, gizli dosyalarında kimin kimle ne yaptığının ayrıntısıyla filmleri, fotoğrafları, yazışmaları, mesajlaşmaları bulunan birinin hemen yanı başınızda dikilip durması size ne hissettirir?
Adamı Bakan yapsanız, onun olmaz dediğine kim olur diyebilir ki? Hem ortalık yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet, kaçamak, hile, kumpas doluyken, bütün bunların anhasını minhasını bilen biriyle nasıl tartışırsınız? Hangi isteğini geri çevirebilir, hangi arzusuna karşı durabilirsiniz?
Kirli burjuva politikada, kullan at yönteminin bir yönetim tarzı olarak yerleştiği bu güzelim memlekette, hangi mevkide olursa olsun, ister Başbakan, ister Cumhurbaşkanı, eski istihbarat şefinin bu yolla etkisizleştirilemeyeceğini bilmez mi?
Birisi sizin “sır küpünüz” ise, üstelik gönlünüzü kırabilecek kadar başına buyruk olabilmişse, emir komuta zincirinin dışında bir yerde durmasına tahammül edebilir misiniz?
Sizi geçelim. Seçim meydanlarında kürsüye çıkıp konuşmaya başladığında, meydanı dolduran ahalinin haleti ruhiyesini tahmin ediniz! Miting meydanı yüzünü saklayan, gözünü kaçıran adamlarla dolu olmayacak mı? Köy kahvesindeki muhabbetin hangi korkunç iş için “gerekçe üretmeye” yönelik olduğunu aklına getirmeden rahat bir çay içebilecek mi millet?
Usta ve çömezleri, en azından teknik politika açısından bunu biliyor. Kesin kanaat odur ki, istihbaratçı, istihbaratçı olarak kalmalıdır. Bir kumarhaneye, askeri teknoloji üreten bir şirkete, sırlara ihtiyacı olan bir bankaya yönetici ya da danışman olabilir, ama politikacı asla!
Turşu küpü değil bu, dikkat ediniz, sır küpü!

ÖNCEKİ HABER

Biz o kulakları çok sevdik

SONRAKİ HABER

Evlat acısıyla yorulmuş bir anne: Şadan Eren

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...