10 Haziran 2011 12:27

Darbe günlüğüm

Darbe günlüğüm

Fotoğraf: Envato

Paylaş

8 yıldır darbe söylemleri, bunu dayanak göstererek mağduriyet edebiyatı ve nemalanma gayreti gündemden düşmeyen, modası geçmeyen malzemelerden biri.
Yıl 1960. Kısa pantolonla sokakta oynadığım çağ. Olup biteni kavrayacak durumda değilim.
Yıl 1971. 14 yaşındayım, yatılı okuyorum. Sabah mütalaasından sonra kahvaltıya gitmek üzere sınıftan çıkıyorum. Adını duyduğumda heyecanlandığım Deniz Gezmiş’in yakalandığını duyuyorum. Ağlamaya başlıyorum. Sınıf ağabeyimiz nedenini soruyor. ‘Deniz Gezmiş yakalanmış’ diyorum. Şamar yüzümde patlıyor. Şamar sahibinin MHP’li olduğunu öğreniyorum sonradan. 1971 muhtırasından bana kalan hatıralar.
Yıl 1980. Üniversite yıllarımda sol cenahtayım ve mezun olmuşum. Darbe öncesinde babamı kaybediyorum. Olup bitenlere karşı kayıtsızım, umarsızım. Acım büyük. Evin içi acı, dışarısı daha da acı ve kaygı verici. Günlük tutmak aklıma bile gelmiyor.
28 Şubat 1997. Uzun bir toplantı sonrası gece yarısına doğru MGK Kararı ve Refahyol’un alaşağı edilmesi. Hastanedeyim, olanları not etme şansım hiç mi hiç yok. ‘Ancak’, diyorum. ‘Burası Türkiye. Bir başka darbede, muhtırada, bildiride görüşmek üzere’ diye aklımdan geçirip, kepenkleri indiriyorum.
Haklıyım. Bu ülke insanı yanıltmıyor, insan yanılamıyor. Beklemiş olsak da, 21. yüzyılın ilk bildirisini ya da her ne ise görmek nasip oluyor. Darbe günlüğü tutmanın vakti geldi. Hiçbir mazeretim yok.
27 Nisan 2007. 23.15’de Genelkurmayın sitesine konan malum bildiri. Tüm televizyonlarda aslı astarı olmayan, anlamsız ve temelsiz açıklamalar. Darbeydi, bildiriydi, vs., vs. Her ne ise sonuç itibariyle bir başka asker-sivil restleşmesi.
28 Nisan 2007, 15.00. Cemil Çiçek’in konuya ilişkin basın açıklaması. CHP, ANAP, DYP genel başkanlarının yarım ağızla kriz ortamının sivil politikalarla çözümlenmesi gerektiğine ilişkin rezervleri. Not almışım, Mustafa Özyürek’in ‘Asker başka ne yapsaydı’ biçimindeki ifadesi.
İlk üç darbe sonrasında, ABD’den gelen açıklamalar herkesçe malum. ‘NATO’nun güneydoğu kanadını kurtardık’, ‘Bizim çocuklar başardı’ şeklinde. Ancak, bu sefer Hükümetin basın açıklaması ön planda ve açıklamanın şiddeti çok ama çok önemli. TSK’ye meydan okunuyor.
Halimiz ve pür mealimiz bu iken, zamanın devriklerden hiçbir karşı koyuş sergilenmediği halde, AKP’nin dik durması değil  ama diklenmesi oldukça ilgi çekici ve manidar.
Bildiriye muhatap olan AKP Hükümeti, darbeyle giden önceki hükümetlerden çok daha mı dirayetli? Arkalarında önceki hükümetlerden daha mı çok halk desteği var? AKP’nin TSK’ye meydan okuyan tarzdaki basın bildirisi gücünü nereden alıyor? Yoksa darbelere destek verenler artık saf değiştirip sivillerin mi yanında?
27 Nisan 2007 gününün öncesi gelişmelere bakıldığında TSK’nin ülke içindeki ve bölgedeki gelişmeler karşısında yalnızlaştırılmasını gözlemlemek mümkün. Basın bildirisi, TSK’nin yalnızlaştırılmanın ötesinde bertaraf edilmesine yönelik önemli bir hamle. Ya da böyle bir görüntü verilmek isteniyor.
Bildiride ‘Gerektiği takdirde…’ biçiminde başlayan ifadeler nedeniyle ‘Hükümet ve TSK birbirlerine zaman tanıyor’ biçiminde saçma sapan değerlendirmeler ortalıklarda. TSK hiç mi böyle bir girişimde bulunmamıştı? O zaman nedir bu keskin dikleşme? Ya da dikleşme mi bu? Rol bundan böyle bu çizgide mi oynanacak?
Ne ise ne. İsteyen istediği ve işine gelen bilgi ve dokümanlarla ne yorum yaparsa yapsın, neyi suçlarsa suçlasın. Benim ilgilendiğim ve bugüne kadar cevabını merak ettiğim tek bir soru var.
TSK bildirisinin Genelkurmayın sitesine düşmesi, 27 Nisan 2007, saat: 23.15.
Cemil Çiçek’in basın açıklaması, 28 Nisan 2007, saat: 15.00.
(28 Nisan 2007, saat: 15.00) - (27 Nisan 2007, 23.15) =15 saat 45 dakika.
AKP Hükümetinin restleşmenin ötesine geçip, meydan okuma düzeyine erişen basın bildirisinin yazılması için ne kadar da uzun ve gereksiz bir süre!
Apışıp mı kaldınız? Ne yapalım diye mi birbirinize mi sordunuz? İstifayı mı düşündünüz? Destek mi aradınız? Arabulucu mu kullanmak istediniz? Pazarlık mı yaptınız? Bir bilene mi danıştınız? Destek buluncaya kadar mı beklediniz?
Hakem kayıp zaman olarak 15 saat, 45 dakika ya da 945 dakikayı işaret etti.
Kısaca, onca süre neden sustunuz?
Tüm ülkeyi ilgilendiriyor ve bilmek istiyoruz. Yoksa bu da mı ölünceye kadar korunacak ve öldükten sonra da mezara taşınacak bir devlet sırrı?
Selam Ola.

Düzeltme: Yazarımızın geçen haftaki yazısının “sıfır faizin esbâb-ı mûcibesi” şeklinde olması gereken başlığı inceltme
işaretleri olmadan çıkmıştır. Düzeltir özür dileriz.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa