DİĞER YAZILARI
Selçuk Yula 12 Ağustos 2013
Ayaklardan başlara 1 Temmuz 2013
Direnişin aynası 10 Haziran 2013
Züğürdün çenesi 20 Mayıs 2013
Şemsiyenin altı 15 Nisan 2013
Kara para 25 Şubat 2013
Hangi yemeği yemeli?.. 18 Şubat 2013
Hangi suyu içmeli? 11 Şubat 2013
Şahin demokratlar 4 Şubat 2013
YAZI ARŞİVİ

Şöyle fiyakalı bir Bodrum yazarı, Nişantaşı yazarı falan olamadık ki sizi şenlendirelim; mecburen Irak’tan yazdıklarıma katlanacaksınız..

Erbil, Kerkük, Bağdat, Felluce ve Ramadi hattında dolanıp duruyorum. Erbil, bir yıl öncesine kadar birçok yatırımın yapıldığı Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin başkenti ve sermayenin yoğun akımına uğrayan bir kentti. Şimdi buradaki yatırımların çoğu durmuş görünüyor, nedeni ise yolsuzluk ve rüşvetin artık sokaklarda protesto edilmesi olarak yorumlanıyor. Zaten yatırım dediğimiz de, halka ve üretime dönük yatırımlar değildi; otel, alışveriş merkezi gibi fantastik projelerdi, kanal İstanbul misaliydi yani. Üretmeden harcatmak politikası, halkın yolsuzluğa olan tepkisiyle iflas edince yatırımcı sermaye de bu bölgeden çekilmeye başladı.

Irak’ın güneyinde ise altyapı, hastane gibi devlet yatırımları daha ağırlık kazanmış durumda; çünkü uzun bir bekleme sürecinden sonra, yaralar yeni yeni sarılıyor. Yıllar boyu süren savaşlar ve işgalin yarattığı tahribat halen ortada duruyor; bunu görmeyen, o tahribatın boyutunu kesinlikle anlayamaz. Bombalanan binaların çoğu, bir beton enkazıyla aniden önünüze çıkıyor. Bazı kentlerde, duvarında mermi izi olmayan bina yok denecek kadar az. Parçalanmış araçlar öbekler halinde şehirlerarası yolların kenarlarında öylece bekliyor. Çökmüş olan altyapı sistemine can verilmeye çalışılsa da, özellikle elektrik şebekesinde büyük sorunlar yaşanıyor. Bütün kentlerin ortak derdi elektrik kesintisi olduğundan, hemen hemen her evde bir jeneratör bulunuyor.

Emperyalist çetenin halka uyguladığı zulüm ve işkence, bugün de değişik boyutlarda sürüyor. Halkın işine gücüne gidip gelmesi tam bir eziyet, çünkü kentlerin giriş-çıkışlarında ve önemli kavşaklarında güvenlik kontrolünden geçiyorsunuz. Şehirlerarası yollarda, neredeyse her 10 kilometrede bir, mutlaka kontrol noktası bulunuyor. Arabanız ve eşyalarınız bomba tarama cihazlarıyla denetleniyor. Bu da, ulaşımı çekilmez hale getiriyor. Bin Ladin’in ölüm haberi geldiğinde, olası El-Kaide saldırılarına karşı kontrollerin daha da arttığını hemen hissediyorsunuz.

Tarihin köklerinden gelen bir uygarlık, işgalci çete tarafından yok edilmiş; müzeler ve saraylar yağmalanmış, bir ülkenin tarihi çalınmış. Halkın sosyal yaşamı neredeyse yok edilmiş, halk yoğun bir gözetim baskısı altında yaşıyor. Burada ana meslek polislik ve askerlik gibi görünüyor, çünkü işgal sonrasında yüz binlerce polis istihdamı yapıldı, halen de devam ediyor. İşkenceleri ile nam salan Abu Gharib cezaevi yine direnişçi halkla dolu, kontrolü ise ABD’nin elinde bulunuyor, işkence sürüyor.

Aşiret ve mezhep çatışmaları sona ermiş gibi gözükse de, yerel saldırıların boyutu değişmiş durumda. Kerkük’te otururken büyük bir patlama sesi duyuyorum, birkaç saat önce altından geçtiğimiz köprülü kavşağın bombalandığı haberi geliyor bize. Sirenler çalıyor, halka anonslar yapılıyor, halk evine çekiliyor. Konuştuğum Türkmenler, bir süredir bu tür saldırıların Kerkük yönetiminin elindeki petrol ve doğalgaza ortak olmak isteyen Kürt sermayesi tarafından yaptırıldığı görüşünde birleşiyor.

Yaşanan bunca acıya rağmen gülmeyi bilenler de var burada. Tozlu sokaklarda oynarken doyasıya gülen çocukları gördüm, mutlu oldum. Halka  zulmeden ABD askerlerinin hepsi şimdi psikopat oldu, onlar gülemiyor; ama o Iraklı çocuklar umutla gülebiliyor.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et