06 Nisan 2014 08:22

Yoksullar sandığı ne yapsın?

Avrupa ülkelerinde sandık başına giderek sorunların çözülebileceğine inanların sayısında önemli bir düşüş yaşanıyor. Kamuoyu yoklamalarının çoğunda, gençler arasında sandık başına gitmeye gerek duymayanların sayısı artış yönünde.

Yoksullar sandığı ne yapsın?
Paylaş

Yücel ÖZDEMİR

Günümüzde seçimlerde sandık başına gitme genellikle “demokratik sisteme katılma” olarak sunuluyor. Soruna geniş yığınların karşı karşıya olduğu problemleri çözme değil de, bu problemleri üreten sistemin zarar görmeden yoluna devam etmesi şeklinde bakanlar, sandık başına gitmeyenlerin sayısındaki artışı “sistemin ve demokrasinin yara alması” şeklinde özetliyorlar. Zira seçim yoluyla, seçmenlerin değil de sermaye sahiplerinin belirleyen olduğu kapitalist sistemin olduğu gibi sürebilmesine bir meşruiyet kazandırılmak isteniyor, seçim yoluyla...
Buna rağmen günümüzde, özellikle Avrupa ülkelerinde sandık başına giderek sorunların çözülebileceğine inanların sayısında önemli bir düşüş yaşanıyor. Dolayısıyla her seçimden sonra genellikle “demokrasi”nin kaybedildiği üzerinde duruluyor ve yurttaşların hangi partiye oy vermelerinden bağımsız olarak sandık başına götürülmesi, gitmesi yönünde kampanyalar yürütülür. Eylül 2013’de genel seçimlerin olduğu Almanya’da, özellikle gençlerin sandık başına götürülmesi yönünde geniş kampanyalar yürütülmüştü. Kamuoyu yoklamalarının çoğunda, gençler arasında sandık başına gitmeye gerek duymayanların sayısı artış yönünde.
Zira, 60 milyon seçmenin olduğu Almanya’da seçimlere katılım oranındaki sürekli düşüşün engellenmemesi durumunda, bunun ileride “parlamenter sistemin güvenirliği” konusunda ciddi bir sorun olacağına dikkat çekiliyordu.
Gerçekten de pek çok ülkeye göre “az sorunlu” görünün Almanya’da son yıllarda seçimlere katılım oranı konusunda gerileme yaşandı. 1998’de genel seçimlere katılım oranı yüzde 82 iken, bu oran 2005’te yüzde 77’ye, 2009’daki yüzde 70’e düşmüş, 2013’deki seçimlerde ise yüzde 71 olarak gerçekleşmişti. Son 15 yılda seçimlere katılım oranında yüzde 12’lik düşüş önemli ve dikkate değer bir durum.
Buna bir de eyalet ve Avrupa Parlamentosu seçimlerine katılımdaki düşüklüğü eklediğimizde, Avrupa’nın en büyük ülkesi Almanya’da, mevcut parlamentolara ve partilere güvenin, seçim yoluyla bir şeylerin değişebileceğine inananların sayısının bir hayli azaldığını gösteriyor.

SADECE ALMANYA DEĞİL
Elbette bu tablo sadece Almanya’ya özgü değil. 30 Mart’ta yerel seçimlerin ikinci turunun yapıldığı Fransa’da da sandığa gidenlerin sayısında “alarm verecek şekilde bir düşüş” yaşandı. Irkçı-faşist Milliyetçi Cephe’nin pek çok yerde yüksek almasında seçimlere katılım oranın düşüklüğü de rol oynuyordu. Resmi rakamlara göre seçmenlerin yüzde 40’ı yerel seçimlerde sandık başına gitmeye gerek görmemişti.
Katımdaki bu durumu Vatikan Radyosu’nda değerlendiren Francois Euve şöyle diyor: “Bana göre yurttaşların demokrasiye fazla ilgisi yok. Çoğu seçim hakkının önemli olduğunu biliyor. Ancak oy kullanmakla önemli sorunların çözülmeyeceğini de biliyor. Büyük partilere güvenmiyor. Çünkü yurttaşlar kendi kaderlerinin kendileri tarafından belirlendiğini düşünmüyor” diyor. (1)
Diğer Avrupa ülkesinde benzer bir durum söz konusu. Özellikle son 20 yıl içerisinde Avrupa’nın önemli ülkelerinde, Almanya’da görüldüğü gibi sandık başına gidenlerin oranında bir düşüş var.  İskandinav ülkelerinde de sandık başına gitmeyenler son yıllarda artıyor.
Politik Eğim Forumu (Forum Politische Bildung) tarafından yapılan bir araştırmaya göre, Avrupa’da seçimlere katılım oranının en yüksek olduğu ülke, sandık başına gitmenin zorunlu olmasından ötürü Belçika. Almanya, Fransa, İngiltere ve Avusturya gibi ülkelerde ise 1990’lı yıllardan sonra istikrarlı bir düşüş söz konusu. Bir tek İngiltere’de 1997’de, Avusturya’da 2000’de yapılan genel seçimlerde kısmi bir artık olmuş, ondan sonra yeniden gerileme sürecine girilmiş. (2)

YOKSULLAR SANDIK BAŞINA GİTMİYOR
Gerilemenin nedenleri üzerinde yapılan araştırmalar ve tartışmaların çoğunda, sistem tarafından dışlanan, çaresiz bırakılan yoksulların artık parlamenter yollarla sorunların çözülebileceğine olan inancını yitirdiği, bu nedenle de sandık başına gitmeye gerek görmediğine dikkat çekiliyor.
Almanya’da faaliyet yürüten Bertelsmann Vakfı tarafından yapılan Eylül 2013’te Almanya’da yapılan genel seçimlerden sonra gerçekleştirilen araştırmaya göre, sandık başına gitmeyen 17 milyon seçmenin önemli bir bölümü düşük ücretli işlerde çalışan, işsiz ve eğitim düzeyi  düşük alt gelir gruplarından insanlar, yani emekçiler oluşturuyor. Vakıf Başkanı Jörg Dräger sonuçları, “İşsizlik, eğitim durumu ve alım gücü gibi faktörler sandık başına gitme konusunda büyük bir rol oynuyor. Seçimlere katılım oranıyla sosyal statü arasındaki ilişki endişe verici düzeyde. Özellikle son iki genel seçimlere kadar bu fark bu denli kendisini ortaya koymamıştı” dedi. (3)
28 büyük kentte 640 seçim bölgesi üzerinden Bertelsmann Vakfı’nın yanı sıra Max-Planck Toplumsal Araştırmalar Enstitüsü’nden Dr. Armin Schäfer ve kamuoyu araştırma kuruluşu infratest-dimap tarafından birlikte yapılan araştırmada, sosyal gelirin düşük olduğu seçim bölgelerinde sandık başına gidenlerin azaldığı, dolayısıyla seçimlerde oy kullanmama oranın arttığı ifade edildi.
Buna göre, bazı kentlerde yoksulların yoğun yaşadığı seçim bölgelerinde seçimlere katılım oranı ile zenginlerin yaşadığı bölgelerdeki seçimlere katılım oranı arasında yüzde 46’ya kadar farklılıklar tespit edildi. En çarpıcı örneklerden biri olarak da Köln’de yoksullar ve göçmenlerin yoğun olarak yaşadığı Chorweiler (seçime katılım oranı yüzde 42.5) ile zenginlerin yaşadığı Hahnwald (yüzde 88.7) gösterildi. Chorweiler’de işsizlik oranı yüzde 19, Hahnwald’de ise yüzde 1.
Araştırma kapmasında mercek altına alınan bir diğer önemli kent başkent Berlin olmuştu. Genel seçimlere katılım oranı yüzde 72.5 ile ülke ortalamasının üzerine çıktığı Berlin’de yoksullarla zenginlerin yaşadığı semtler arasında sandık başına gidenler arasında oransal fark yüzde 15’e kadar çıktı. Hamburg’da ise Rothenburgsot ile Lamsahl-Mehlingsetd arasındaki seçimlere katılım oranı yüzde 30’dan fazla.
İşsizliğin en yüksek olduğu kentler arasında yer alan Bremen’de zengin semtler ile yoksul semtlerdeki seçmenler arasında seçimlere katılım farkı yüzde 36 kadar fark bulunuyor. Bremen’in genelinde seçimlere katılım oranı yüzde 69.9 olarak gerçekleşmişti.
1998’de SPD ve Yeşiller’in koalisyon ortaklığı kurduğu seçimlerde seçim bölgeleri arasındaki en yüksek fark yüzde 19.1 olarak saptamıştı. 2013’deki seçimlerde ise bu fark yüzde 29.5 olarak tespit edildi. Bu aynı zamanda ülkedeki yoksulluk, düşük ücretli işlerdeki artış ile de paralel.
Geçtiğimiz Mart’ta Almanya’nın Bavyera eyaletinde yapılan yerel seçimlere katılım oranın düşük olması nedeniyle bir değerlendirmede bulunan Augsburg Üniversitesi emekli Öğretim Üyesi Rainer-Olaf Schultze, önemli bir saptamada bulunuyor: “Yurttaşlar özellikle yerel düzeyde somut sorunlar konusunda inisiyatifler kurarak politikaya müdahale ediyorlar” diyor. (4)
Özetle, Avrupa’da artan sorunların sistem partileri tarafından çözüme kavuşturulmayacağı görüşü geniş kitleler arasında giderek artıyor ve bu kendisini seçimlerde kendisini sandığa gitmeme şeklinde gösteriyor. Bu en çok da sistemi ayakta tutan klasik burjuva partilerin oy kaybetmesine yol açıyor. 25 Mayıs’ta yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimlerinde elde edilecek sonuçlar bunu bir kez daha gösterecek. Zira beş yıl önce yapılan seçimlerde ülkeden ülkeye değişmekle birlikte genel olarak katılım oranı yüzde 50’nin altında gerçekleşmişti. Şimdiden yapılan analizlere bakılırsa, son yıllarda AB’ni izlediği politikalara gösterilen tepki bir şekilde kendisini sandıkta da hissettirecek. Bunun bir ayağını sandık başına gitmeme, diğer ayağını da AB politikalarını eleştiren partilerin oy alması oluşturacak gibi görünüyor.

ÖNCEKİ HABER

O kuş bu yuvaya gelecek!

SONRAKİ HABER

‘Eşek Bildiği Yola Gitsin, Sen Sana Yakışanı Yap!’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa