13 Ağustos 2013 15:37

Yapılacak iş, gidilecek yer belli değil

Gece yarısına iki saat var. Bağcılar’da iki kadın bir taşın üzerinde oturuyor. Biri 23, diğeri 21 yaşında. Diğerleri onlar kadar genç değil. Daha çok orta yaşlı kadınlardan oluşan bir kalabalık. Elinde bir defterle kayıt alan servisler bu kalabalığın diğer göze çarpanları. Merak ediyoruz, yanlarına yaklaşıp akşamın on buçu

Yapılacak iş, gidilecek yer belli değil
Paylaş
Sema BARBAROS - Arife ONAT

Gece yarısına iki saat var. Bağcılar’da iki kadın bir taşın üzerinde oturuyor. Biri 23, diğeri 21 yaşında. Diğerleri onlar kadar genç değil. Daha çok orta yaşlı kadınlardan oluşan bir kalabalık. Elinde bir defterle kayıt alan servisler bu kalabalığın diğer göze çarpanları. Merak ediyoruz, yanlarına yaklaşıp akşamın on buçuğunda ne yaptıklarını soruyoruz. Şaşırmış bakıyorlar. “İşe gidiyoruz” diyorlar, anlam veremeyen bakışlarla. Tekstil işinde çalışıyorlar. Haftanın birkaç günü işe gidiyorlar. Biri Halkla İlişkiler bölümünden mezun, diğeri bir hastanede çalışıyorken işi bırakmak zorunda kalmış. Ayaküstü yirmi dakika konuşup randevulaşıyoruz. İsimlerini yazmamak şartıyla görüşmeye “tamam” diyorlar. Malum, bu işi de kaybetmek istemiyorlar. Biz bu iki kadının birine Eda diğerine Handan isimlerini verelim.
Onlarla iki gün sonra buluşuyoruz. Sabah yedi sekiz arası, akşam karşılaştığımız durağa gelerek bekliyorlar. Artık o gün gelen listede hangi işe ihtiyaç varsa; ütü, paketleme, ip temizleme… Bağcılar, Zeytinburnu, Merter, Çorlu, Üsküdar, Gebze her yere gidiliyor. İşe gittikleri servisler de öyle fabrikaların ya da atölyelerin değil, bu işi yapan arabulucuların ayarladığı araçlar. Gece işinde 40 TL alan işçiler, gündüz işinde 35 TL yevmiye alıyor. Bu yüzden gece işi tercih ediliyor.
Eda ve Handan bu işte tanışmışlar. Şimdiyse yedikleri içtikleri ayrı gitmiyor. Eda okuldan mezun olduktan sonra hemen iş beğenmediğini, ücreti az bulduğunu, şimdi ise haftanın bir iki günü yaptığı bu işlerle idare etmek durumunda kaldığını anlatıyor.
İŞSİZ KALINCA...Okuldan mezun olduğunda bu kadar işsiz kalacağını, bu kadar zorlanacağını pek düşünmemiş.  Gündelik işe başladığı ilk gün çok zorlanmış, daha önce hiç tekstil işi yapmamış. Ustabaşı acemi olduğunu söyledikçe hızlanmaya çalışmış. Bu yüzden parmağını da kesmiş. Ustabaşının sürekli yükselen sesi, “hızlı olun”, “çabuk olun” deyişleri hâlâ aklında. İlk gün o kadar zor geçmiş ki, günün ortasında işi bırakıp gitmeye kalkışmış. Ama bulundukları yerin Çorlu olduğunu öğrenince eve kendi başına dönemeyeceğini düşünüp işe devam etmiş.
Eda’ya bu gündelik işlere giden kadınların yaş ortalamasını soruyoruz. Altmış yaşında kadınların bu sıralarda beklediğini anlatıyor. Bu gündelik işlerden birinde bir teklif almışlar, 16 gün kesin çalışacaklarını söyledikleri gün sigorta yaparak çalışabileceklerini söylemişler. Böyle belirtilen yerler daha çok büyük fabrikalar oluyormuş. Her gün işçi aramaktansa 16 gün alıyorlar sonra işlerine son veriliyormuş.
KİŞİ BAŞI KOMİSYON
Eda ve Handan uzun süre kendi aralarında arabulucuların ne kadar aldığını tartışıyorlar. Eda bir arabulucuya sorduğu bu soruya “kişi başına 5 TL” yanıtını aldığını söylüyor. Handansa bunun doğru olmadığını neredeyse 15-20 lira hatta fazla olduğunu ısrarla üzerinde duruyor.
Eda’yla ve Handan’ın bu gündelik işe giderken tanıştığını söylemiştik. Aynı yaşlarda oldukları içinde birbirlerine hemen ısınıp arkadaş olmuşlar. Bu kötü koşullarda çalışırken de birbirlerini kollamak kendiliğinden gelişmiş. Handan Eda’nın o çok zorlandığı gün arkasından gitmiş. “Zaten koşullar ağırdı. Ben de onu yalnız bırakmak istemedim. Eğer Çorlu’da olmasaydık, birlikte işten çıkacaktık” diyor. Eda kendi yaşam koşullarının daha kolay olduğunu, zaten çoğunlukla haftada iki gün çalışıp kazandığı parayı kısa sürede giyime kuşama harcadığını ve aslında ailesinin bu işi yapmasını istemediğini söylüyor. Ama Handan’ın durumu öyle değil. Onlar altı kardeş, evleri kira. Onun için Eda işten ayrıldığında ya da işe gitmezken asla Handan’ı bu konuda yönlendirmiyor. Onun sorumluluklarının daha fazla olduğunun farkında olduğunu belirtiyor.
 



ÇOCUK YAŞTA ÇOCUK BAKICISI
Handan kendisi henüz çocukken, 14 yaşındayken çocuk bakmaya başlamış. Sonra bir hastanede çalışmış; temizliğinden çay kahvesinden diyaliz makinesini çalıştırmaya kadar pek çok iş yapmış. İstanbul’a ilk geldikleri zamansa akrabalarının tekstil atölyesinde çalışmaya başlamış. Burada tekstil işçileri o zaman 700 TL alırken o ve kardeşi dört yüz lira alıyormuş. Burada o kadar bağırıp çağırılmış ki sonunda “burada insanlık yok” diyerek işten ayrılmış. Ama kardeşi işyerinde bir arkadaş grubu bulduğu için o koşullarda çalışmaya devam etmiş. Ardından atölye bölümüne girdiği bir tekstil fabrikasında, düzgün diksiyonu ve bakımlı oluşu sekreterlik bölümüne alınmasına neden olmuş. Burada çalışırken bundan önce çalıştığı atölye bölümündeki o haksız çalışma koşullarının nasıl hazırlandığına, her maliye baskınında yapılan usulsüzlüklere tanıklık etmiş. Aylardır orada çalışan işçiler maliye her sorduğunda “İşe daha yeni başladım. Çalışma saatlerimiz sekiz buçuk altı arası” demek zorunda bırakılıyormuş. Daha sonra sağlık sebebiyle bu işi bırakmış.

ÖNCEKİ HABER

Sahtekarlık!

SONRAKİ HABER

Patronlar durumdan vazife mi çıkartıyor?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...