Şeker mi desem Ramazan mı?
CAMİALTI MARKET VE DEĞİŞEN KASİYERLER
Palalı ve sopalı zihniyeti bilen fotoğraf makineli kadın da yaşadığı sitenin tam karşısındaki camialtımarketlerin birinden alışveriş yaparmış. Bu marketlerden kırk sekizinin başka semtlerde olduğunu da bilerek. Kasalarda çalışanların çoğunluğu tesettürlüymüş, yani kadınmış. Genç kadın. Saatlerce kayan banttan okuma yaptırıp dururlarmış makarnayı, maydanozu. Fotoğraf makineli kadın markete ne zaman gelse genç kadınların yerine başka genç kadınları görürmüş. Değişmeyen birkaç kadın varmış, ayakta dolaşıp küçük emirler verirlermiş ‘Hadi şimdi sen yemeğe, fazla oyalanma.’ Kasalara bozuk para getirirler ya da kasalarda birikmiş paraları, arka taraflardaki kameralı odaya götürürlermiş. Değişmeyen birkaç kadın odadaki erkeğe paraları teslim ederken fısıltıyla konuşurmuş kameradaki kadınları göstererek. Sigortasız çalıştırılan kadınlar ‘Sen bu işi beceremedin’ denilip kapı önüne konurmuş. Sonra başka marketlerde görünürmüş o kadınlar, sonra başka, başka. İçlerinden dua ederlermiş “Öyle biriyle evleneyim ki beni hiç alışverişe göndermesin.”
KASALARDA POŞETLERE SALDIRAN ÇOCUKLAR
Fotoğraf makineli kadın son aylarda evinin karşısındaki marketin kasalarında sekiz, on yaşlarında çelimsiz çocuklar görmeye başlamış. Önceleri hafta sonları, öğleden sonra gördüğü çocuklar şimdilerdeyse daha da kalabalıklaşarak tüm gün kasalarda bekleşiyormuş. Çünkü okullar tatil ve ramazanmış. Çocuklar alışveriş poşetlerine saldırıyorlarmış, çamaşır suyuyla semizotunu aynı poşete koyarak. Ardından boynu bükük bakıştaki bir bekleyişle avuçlarına elli kuruş, bir lira sıkıştırılan çocuklar yeni müşterinin poşetlerine saldırıyormuş. Yoğun kuyrukların olmadığı bu marketten alışveriş yapanların çoğu indirimleri takip eden ekmeklerini kuyrukta bekleyerek halk ekmekten alan ayın ucunu zor getiren, kışın klima yakmayıp hırka üzerine yelek, battaniye altını bekleyen yoksulluk sınır altı ailelermiş. Yine de o çocuklara para vermeye çalışırlarmış utana sıkıla.
Ramazanla birlikte kasaların hemen yanında içinde bozuk paraların çoğaldığı ortası delik “zekat” kutuları peydahlanmış. Kutuların üzerinde “Zekat huzur verir, kazanç arttırır” yazıyormuş. Alışveriş yapanlara kasadaki kızlar zekat kutularını da anımsatıyormuş. Zekattan sonra poşetlere saldıran çocuklar, çıkma domateslerin üzerine indirimli iki kiloluk yağ, beş kiloluk deterjanı koyarken kadınlar “yapma yapma” diyerek birkaç kuruş sıkıştırıp marketten çıkıyorlarmış.
ÇOCUKLAR ‘GÖNÜL RIZALARIYLA’ ORADAYMIŞ
Fotoğraf makineli kadın çocukların bu marketin öbür şubelerinde de olduğunu öğrenmiş. Hatta farklı sahipleri olan bu tür marketlerde aynı şeyin arttığını da öğrenmiş. Çocuklara sormuş, “Müdürünüz size ücret ödüyor mu?” Çocuklar ücret almıyormuş ve kendi gönül rızalarıyla oradalarmış. Bütün gün ayakta duran, müşterinin gereksinimi olmayan bir iş yaparmış gibi bekleşen çocuklar “Abla Allah razı olsun sizlerden” diyerek akşamı ediyormuş.
Fotoğraf makineli kadın birkaç çocuğa “Dokunmayın alışverişime” demiş, çocuklar şaşırmış. “Olsun abla Allah verenden de vermeyenden de razı olsun.” Kadın yine “Dokunmayın” demiş ve izah etmiş. “Sizin aylığınızı alışveriş yapan yoksullar ödüyor. Oysaki patronunuz ödemeli ve sizin burada değil parkta oyun oynuyor olmanız lazım. Patronlar hem sizi hem bizi böyle sömürmese siz burada olmazdınız.” Çocuklar biz gönül rızasıyla buradayız diyormuş da başka şey demiyorlarmış. Fotoğraf makineli kadın halkla ilişkiler bölümündeki görevli kadını uyarmış, patronuna iletmesini isteyerek. “Bu çocukların sorumluluğu sizde, dilencilik yaptırıyorsunuz markanız altında.” Kadın, “Onlar gönül rızalarıyla burada, üstelik sizden başka şikayeti olan yok” diye yanıtlamış.
KUTLASAM MI KUTLAMASAM MI?
Fotoğraf makineli kadın bir gün poşetlere saldırmış çocuğun kasadaki halini fotoğraflamış, gönül rızası olmadan. Fotoğrafı bilgisayara yükleyip baktığında 2008 yılı ramazan ayının son günlerini anımsamış. O yıl medyada günlerce ‘bayram’ kavramı sorgulanmış. Kutsal söz bakanı “Bu bayram Şeker Bayramı değil Ramazan Bayramı ve böyle söylenmeli” diye direktif vermiş.
2008 yılından bu yıla daha da artan direktifleri anımsamayı okura bırakarak şimdi ben ne desem, şeker mi, ramazan mı, kutlasam mı, kutlamasam mı? Emeğin unutulup avuç açmanın gittikçe arttığı, “benim seçmenim”e giren ya da girmeyen çoğunluğun gittikçe yoksullaştığı bir bayram nasıl kutlanır bilemem. (İstanbul/EVRENSEL)
Evrensel'i Takip Et